GDO: Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar, Tohumlar

Genetiği değiştirilmiş organizmalar, tohumlar her zaman için bir tehlike olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun için, tarımda ciddi bir milliseferberlik başlatılmalı ve bu konu üzerinde daha fazla durmalıyız. Maalesef bu konu, bir yönetim sorunu olmaktan da öte, bilinçli bir yaşam tarzı ve milliseferberlik bilincine ihtiyaç duymaktadır.

Bizler, Türkiye topraklarında genleriyle oynanmış tohum ekilmesi "YASAK" diye biliyorduk? 

GDO'nun tarifi şu: "Modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilmiş yeni bir genetik materyal kombinasyonuna sahip olan herhangi bir canlı organizma."
Kaçakçı geldi hanım: Transgenik tohum bunlar!
İsrailli bir “turist” ülkemize 3 kg transgenik domates tohumu sokmaya çalışırken yakalandı. THY uçağı ile Tel Aviv’den İstanbul’a gelen İsrail uyruklu Boaz Y. isimli yolcunun valizinde toplam 100 bin YTL değerinde genleriyle oynanmış kaçak domates tohumu bulundu. Bu resmin anlamını Prof. Dr. Şeminur Topal’a sorduk.
 iyibilgi özel
Yolcunun ülkeye kaçak tohum sokmak istemesi büyük bir suç. Fakat söz konusu tohumların genetik yapısına müdahale edilmiş olunca iş biraz daha ciddi bir kimliğe bürünüyor. 
Bu konu hakkında görüşünü aldığımız Prof. Dr. Şeminur Topal Yıldız Teknik Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve “Değiştirilen Gen mi? Sen mi? Evren mi?” kitabının yazarı. 
Zaman gazetesinin verdiği haberde “ABD, Hollanda, Fransa ve İsrail’den Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın izni ile genetik yapısıyla oynanmış tohum ithal edilebiliyor” denmiş. Biz Türkiye topraklarında genleriyle oynanmış tohum ekilmesi “yasak” diye biliyorduk?
Yasalara göre GDO (Genleri Değiştirilmiş Organizma) tohum ekilmesi yasak. Bunun dışında, ne tür tohum olursa olsun ciddi bir prosedür izleyerek, onaylar, izinler alarak gelmesi lazım. 
Böyle bavullarda kaçak tohum getirilmesi biraz garip geliyor insana…
Zannediyorum ki bu olay tek değil… İsrail’den buraya çanta çanta GDO tohum getirildiğini duyuyoruz. 1 kilo tohum 1 kilo altından daha pahalı. Hatta, GDO tohumların bazı yerlerde köylüye bedava dağıtıldığı bile söyleniyor, toprağa yayılması için. Elimizde kanıt yok ama Sakarya Ovası ve Manisa’da bedava GDO tohum dağıtıldığına dair söylentiler var.   

Bakın kanser oranları, Alzheimer, alerji korkunç bir biçimde artıyor ama hiçbir önlem alınmıyor. Bebeklerde çok fazla anomali görülmeye başlandı. Tarım alanında denetimlerimiz maalesef pek kuvvetli değil. Bakanlık “kontrol edemiyoruz” diyor. Mesela piyasada şu mevsimde bile çilek var. Çilek var ama lezzet, koku başka bir türlü. Her mevsim domates var artık. Bu domatesler de eskisi gibi değil; et gibi bir tabaka var ortasında, çekirdekleri çekirdek gibi değil. 
Türkiye’de transgenik tohum ekimi hem yok, hem de var yani… 
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı uzun yıllar boyunca, “asla, bizde GDO tohum yok” diye açıklamalar yaptı. Bugün “var ama kontrol edemiyoruz, kaçak girişler oluyor” denmeye başlandı.  

Amerika ve İsrail’in kendilerini GDO tohuma adadıklarını zaten biliyoruz da Fransa ve Hollanda’da GDO tohum üretilmesi biraz şaşırtıcı. Avrupa Birliği GDO ürünlere büyük tepki gösteriyor ama bu tohumların üretilmesine nasıl izin veriyor?
Avrupa Birliği GDO tohum ekimini çok kontrollü olarak uyguluyor. Bazı gen uygulamalarına izin veriyor; bazılarını topraklarından içeri dahi sokmuyor. Hollanda sadece gen teknolojisinin değil, bütün biyoteknoloji uygulamalarının merkezi. O yüzden GDO tohum üretmeleri şaşırtıcı değil. Fransa ise GDO tohum üretiyor ama kendi vatandaşlarından büyük tepki alıyor. Şu anda GDO kolza ekimini de, mısır ekimini de yasakladılar. Fransız çiftçi örgütleri çok güçlü. Ses getiren kitlesel hareketler düzenleyebiliyorlar. 
Prof. Dr. Şeminur Topal’ın ATV Muhabir programında GDO’lu ürünlerle ilgili katıldığı söyleşinin kayıtları için >> http://www.youtube.com/watch?v=SgwszVUAUMg
www.iyibilgi.com ÖZEL

YAŞAM PATENTLENEMEZ..
Uzunca bir zamandır sofralarımızı, sağlığımızı, geleceğimizi tehdit eden bir hayalet dolaşıyor etrafta.
Çok uluslu şirketlerin, gözü doymaz girişimcilerin başımıza sardığı bu belanın adı: Genetiği değiştirilmiş organizmalar; kısa adıyla GDO. GDO, uluslararası literatürde kısaltılmış şekliyle "GM" veya "GMO" olarak geçen "Genetically Modified Organism"in Türkçe karşılığı.
GDO'nun kapsamı içine genetik olarak değiştirilmiş bütün organizmalar giriyor.
Bu yazıda kastedilen GDO'nun tarifi şu: "Modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilmiş yeni bir genetik materyal kombinasyonuna sahip olan herhangi bir canlı organizma."
Biyolojik "zenginlik"
GDO'yla ilgili en önemli kaygılardan biri; aktarılmış genlerin doğal bitki türüne atlayarak, bulundukları çevredeki doğal türlerde genetik çeşitliliğin kaybına neden olmaları, yabani türlerin doğal yapılarında sapmalara neden olmaları, ekosistemdeki tür dağılımını ve dengeleri bozmaları.

Türkiye'de GDO konusunda en fazla dikkat edilmesi gereken konulardan biri bu. Türkiye, biyolojik zenginlik bakımından çok şanslı bir ülke: Örneğin Avrupa ile karşılaştırılacak olursa, Türkiye tür sayısı bakımından oldukça zengin. 11 bin bitki türümüzden 2 bin kadarı, başka hiçbir yerde bulunmayan endemik türler.
Bir ülkenin bitki ve hayvan türleri açısından sahip olduğu zenginlik, aynı yeraltı kaynakları ya da tarihi eserler gibi o ülkenin en önemli zenginliklerden biridir.
Ekolog Barry Commoner'e göre, ekolojik sistemler aşırı stres altında bırakılırsa, ani, şaşırtıcı felaketler yaşanabilir. Yapısında kimyasal ilaçtan hayvan genlerine kadar pek çok yabancı madde barındıran GDO'nun böyle bir strese yol açacağı şüphe götürmez.
Commoner'e göre; "ekolojik sistem bir yükselteçtir, öyle ki bir yerdeki küçük bir çalkantının başka bir yerde büyük, uzak, uzun süre ertelenmiş etkileri olabilir." Modern tarımda kullanılan ve birbirlerinin genetik yönden kopyası olan çeşitler, geniş alanlarda tek tip olarak yetiştiriliyor. Bu yetiştirme yöntemi, yani monokültür, çeşitli ekonomik avantajlar sağlıyor, ancak doğada her kazancın bir de bedeli var.
Örneğin, monokültürdeki tek tip bireyler hastalıklardan da aynı derecede etkileniyor. Ortaya çıkan bir hastalık tüm ürünü etkileyecek şekilde hızla yayılabiliyor. Monokültür yayıldıkça, yediğimiz ürünlerden aldığımız besin ve damak tadı da tek tipleşiyor.
Modern tarım yöntemlerinin yolaçtığı etkiler yüzünden zaten yeteri kadar azalmış olan çeşitler de GDO'nun tehdidi altına giriyor. Çünkü GDO'ların aktarılmış genleri çevresinde bulunan, geleneksel yöntemlerle üretilen ürünlere de geçebiliyor.
Arılar ve rüzgarlar GDO'lu polenleri alıp, komşunun geleneksel ekiminin üzerine bırakıyor.Böylece civardaki, bitkiler genetik olarak değiştirilmiş bitkilerin içerdiği böcek ve ot ilaçlarına karşı dirençli hale geliyorlar.
GDO karşıtlarınca Frankeştayn Gıda olarak nitelenen, kolera bakterisinin genini taşıyan yonca, tavuk geni taşıyan patates, akrep geni taşıyan pamuk, balık genli domates gibi gıdaların doğal çeşitliliğe verdikleri zarar sonucunda yeni Frankeştaynların ortaya çıkmasına olanak sağlanıyor.
GDO ürünleri sağlığımızı nasıl etkiler?
GDO'lu ürünlerin temel sakıncalarından biri de insan sağlığına karşı olumsuz etkileri. Uzmanlara göre, sağlık riskleri şunlar; antibiyotiklere karşı dayanıklılık oluşması, gıda olarak kullanımda insan ve hayvanda toksik ya da allerjik etki yapması, doğrudan alım durumunda insan ve hayvan bünyesindeki mikroorganizmalarla birleşme ihtimali.

GDO'lu ürünlerin oluşturduğu sağlık risklerini doğrulayan bilimsel araştırmalara her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor. Örneğin, Brezilya fındığının bir genine sahip olan transgenik soya fasulyesi, fındığa alerjisi olanlarda alerjiye neden oluyor.
Rowett Enstitüsü'nde çalışan Arpad Pusztaria'nın son deneyleri GDO'larla ilgili yeni kuşkular ortaya çıkardı. Sözü edilen çalışmada, genetik yapısı değiştirilmiş patateslerin fareler için toksik olduğu, bağışıklık sisteminde bozukluklar, viral enfeksiyonlar gibi birçok etkileri olduğu ortaya çıktı.
Genetiği değiştirilmemiş patateslerle beslenen fareler gayet sağlıklıydı. Sonraki deneyler toksikliğin gen transferi yöntemiyle ilgili olduğunu ortaya çıkardı.
Bir başka deney, besinler yoluyla aldığımız yabancı DNA'nın hücrelerimize taşınabileceğini ortaya çıkardı. Yakın zamana kadar DNA'nın bağırsaklarımızda sindirilebileceği düşünülüyordu. Ancak deneyler durumun aksini kanıtladı.
Bakteriyel bir virüsün DNA'larıyla beslenen farelerde bağırsak boyunca yaşayabilen ve kana karışabilen büyük virüs DNA'sı parçaları bulundu. Alınan DNA'lar lökositlerde, dalak ve karaciğer hücrelerinde de görüldü ve virüs DNA'sının fare genomuna yerleştiği kanıtlandı. Hamile farelere yedirilen virüs DNA'sı, ceninin ve yeni doğmuş yavruların hücrelerine geçtiği de belirlendi.
GDO verimi gerçekten artırır mı?
GDO sayesinde tarımsal üretimde büyük artışlar sağlanabilir mi? Ekoloji ve doğa bilimleri alanında çalışan her bilimcinin üstüne basa basa belirttiği gibi; doğada bedelsiz kazanç olmaz! Tarımsal üretimin artırılmasıyla sağlanan kazancın bedeli de artan çevre kirliliği, küresel ısınma, yokolan türler ve daha sayılabilecek onlarca çevre sorunu.
GDO ürünleri ile yapılan tarım çok yeni olduğu için bu konuda rakam vermek çok zor. Ancak sözü edilen kuralları bu alanda da geçerli sayabiliriz. Bu yeni uygulamayla bir süre verim artışı sağlamak mümkün, ancak bu artışı kalıcı kılmak olanaklı değil. Tabii bu arada ödeyeceğimiz bedeli de unutmamak gerekiyor.
GDO'lu çeşitlerden elde edilen verim, geleneksel tarımla elde edilenin altında. Bu, bu işin patentini alan ticari şirketlerin söylemlerini tamamen yalanlayan bir olgu. GDO'nun randımanı geleneksel tarıma oranla daha az, üstelik tohum başına daha yüksek fiyata, bakım ürünlerinde de eşit masrafa sahip.
Genetiği değiştirilmiş organizmalar açlığa çare olur mu?
GDO'yu savunan görüşlerin dayandıkları en önemli noktalardan biri, dünyada giderek artan besin ihtiyacını karşılamak ve açlık sorununa çare bulmak için GDO'nun zorunlu olduğu.

Çoğu çevrebilimci, üçüncü dünya ülkelerinde görülen açlık sorununun, üretim potansiyelinin eksikliğinden değil, üretim kapasitesinin plansız kullanımından ve dağılımın adil olmayışından kaynaklandığı görüşünü savunuyor. Uzmanlar, mevcut tarım kapasitesinin dünya nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli olduğunu düşünüyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO'nun 1990 tarihli raporuna göre, tahıl üretimindeki artış, nüfus artışından yüzde 50 daha fazla. Tabii bu rakamlar dünyada açlık sorunu olmadığı anlamına gelmiyor. Ancak sorun üretimden değil, dağılımın adil olmayışından kaynaklanıyor.
Açlık sorununun yaşandığı ülkelere bakacak olursak, bu ülkelerin hemen hepsinin batılı ülkelerin eski sömürgeleri olduğunu görürüz. Bu ülkelerin tarım ekonomileri başka ülkelerin yararına kurulmuş durumda. Çoğu ülke bağımsızlıklarını kazandıktan sonra dahi, dış borç vb. ekonomik sorunlarla boğuştukları için ihracata yönelik tarım politikaları uygulamışlar.
Yani halkı doyuracak besinler üretmek yerine döviz sağlayacak besinler üretilmeye çalışılmış. Açlık sorunu yaşanan birçok ülkede, eskiden besin yetiştirmek için kullanılan topraklarda kahve, pamuk, muz, kakao gibi gelişmiş ülkelere satılan ürünler yetiştiriliyor. Örneğin, Etiyopya'da açlığın kol gezdiği dönemlerde bile kahve üretimi ve ihracatı sürdürülüyordu.
Diğer taraftan, konunun bir de israf ve tüketim çılgınlığı boyutu var. ABD Tarım Bakanlığı'nın verilerine göre, ABD'liler her yıl üretilen gıdanın yüzde 25'inden fazlasını israf ediyor. Araştırmaya göre, sadece 1995 yılında çöpe atılan gıda miktarı 43 milyon ton civarında. Bir kişinin günde ortalama 1.5 kilo gıda tükettiğini varsayarsak, israf edilen gıdanın sadece yüzde 5'i bile geri kazanılsa 4 milyon insanın doyması sağlanabilir.
Tarımda modern tekniklerin, kimyasal ilaçların, hormonların vb. kullanılmaya başladığı "yeşil devrim" olarak nitelendirilen süreç de kamuoyuna dünyadaki açlığa çare bulmak şiarıyla sunulmuştu. Ancak veriler iddianın tam tersini gösteriyor.
Dünya Bankası'nın 1993'te yayınladığı Dünya Kalkınma Raporu verilerine göre, 1976'da düşük gelirli olarak sınıflanan ülkelerde kişi başına düşen ortalama gelir, yüksek gelirli ülkelerdekinin yüzde 2.4'ü kadardı. 1982'de bu oran yüzde 2.3'e, 1988'de yüzde 1.9'a düştü. 1980'den 1990'a kadar, düşük ve orta gelir grubundaki ülkelerde kişi b

Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!
Yorum ekle

Yorum ekle

    • bowtiesmilelaughingblushsmileyrelaxedsmirk
      heart_eyeskissing_heartkissing_closed_eyesflushedrelievedsatisfiedgrin
      winkstuck_out_tongue_winking_eyestuck_out_tongue_closed_eyesgrinningkissingstuck_out_tonguesleeping
      worriedfrowninganguishedopen_mouthgrimacingconfusedhushed
      expressionlessunamusedsweat_smilesweatdisappointed_relievedwearypensive
      disappointedconfoundedfearfulcold_sweatperseverecrysob
      joyastonishedscreamtired_faceangryragetriumph
      sleepyyummasksunglassesdizzy_faceimpsmiling_imp
      neutral_faceno_mouthinnocent
Okunamayan kodu yenilemek için resmin üstüne tıklayınız