SEVGİ 2

            Bir önceki yazımı, sevginin de olmak ve sahip olmak biçiminde yaşanabildiğini belirterek noktalamıştım. Sevgi bir nesne değil ki, insan buna nasıl sahip olur diye sormuştum. Sevgi soyut bir kavram veya yaşantı ise, insan buna nasıl sahip olmayı dener diye de sormuştum.

Sevgi; bir şeye hayat vermek, sevilen şeyin canlılığını artırabilmektir. Sevgi insanı yeniler ve zenginleştirir. Eğer sevgi, sevgiye sahip olma tutkusuyla karıştırılırsa, sevilen kişi ya da nesne, sevdiğini iddia eden kişi tarafından tutulur. Tutulur da ne kelime, tutuklanır. Bu tutuklamada da aynen gerçek anlamındaki gibi, bir yere kapatma  ve denetleme vardır. Bu durum aslında, sevilen kişi ya da nesnenin boğulması ve öldürülmesi gibidir.

Bazı sorunlu evliliklerde örneğini çokça gördüğüm, her birinin diğerinin bedenine, duygularına ve ilgilerine sahip çıkması (tutuklaması), denetlemesidir. Bu evlilik ilişkisinde kazanılacak, yerine ilave edilip desteklenecek bir şey kalmamıştır. Oysa, birbirlerini sevdiklerini iddia etmektedirler. Çünkü sevgi, onlar için sahip olunacak bir nesne ya da mülktür.

İki taraf da birbirine sahip olduğuna göre, sevgi üretmeye ve sevgiyi sürdürmek için gayret etmeye gerek yoktur artık. İlişkiler giderek tekdüzeleşir ve güzelliğini kaybetmeye başlar. Hatta her biri yanlışı diğerinde aramaya başlamıştır. Sevginin yerini, ortaklaşa sahip oldukları başka şeyler alacaktır. Para, sosyal statü, ev, çocuklar ve araba gibi. Böylece sevginin yerini ortaklaşa kurulan bir şirket almıştır bile. 

Ben eşimi seviyor muyum? Onun her şeyi (bedeni, duyguları, düşünceleri) zaten ben de tutuklu, artık sevmeme gerek var mı? Çünkü tüm özgürlüğünü ben alıkoydum, bu eşit bir alış-veriş, çünkü benim olan her şeyi de O aldı benden. Onun için artık benim duygularımın da çok değeri yok, Onun duygularının da benim için çok değerli olduğu söylenemez. 

Nasıl olsa bizim için hayat,  bitirilmesi gereken bir görev . Hayata anlam katmak için, benim yeni bir şey katmama gerek yok, zaten eşim yeni bir şey katmaya kalkışsa da Ona da ben izin vermemeliyim. 

Yukarıdaki iki paragraf, aile olabilmeyi başaramamış, ancak; iyi bir şirket olma yolunda olan bir ailenin düşüncesinin ilk adımıdır. Aynı zamanda bu paragraftaki düşünce ekonomik ve sosyal açıdan işlerin iyi gittiği bir şirkete mahsustur.

İşlerin kötü gitmesi anlamında, bela ve musibeti kimse istemez.  Ancak bazen öyle bela ve musibetler vardır ki, görünüşte bela gibi görünse de, aileye yeni bir anlam kattığı da olur. Tabidir ki, insan olmanın temel gerekleri olan bazı duygular da bozulmamış ise. 

Şöyle bir örnekle açıklayım. Birbirini tutuklamış bir aileyiz. Aldığımız terbiye ve henüz kaybetmediğimiz bazı insani değerler vasıtasıyla şirketimiz, pardon, ailemizde işler yolunda. İşler yolunda ama şirketin üyeleri, kendi duygularıyla baş başa kaldığında, sıkıldım bu hayattan, ben bu günleri görecek insan mıydım, benim çektiğimi savaş esirleri dahi çekmedi havasında. Fakat dıştan görünüş olarak her şey yolunda. 

Şirketin ortak mallarından olan çocuklardan birinin, tedavisi zor bir derde düştüğünü düşünelim. Eğer bu aile, yani bu şirket, temel insani duygulardan olan annelik ve babalık şefkatini de kaybetmemiş ise, görünüşte bela gibi görünen bu durum, onların kurtuluşuna vesile olacaktır. Ama şartımız şu: temel insani değerlerden olan anne ve babalık şefkatini de kaybetmemiş ise. Eğer şefkatte kaybolmuşsa, o zaman bu aile tam anlamıyla kar zarar ortaklığında bir şirkete dönüşmüş demek değil mi?

Okuyucunun; Eeee hocam, lafı uzattın durdun, sahip olunmuş sevgiyi anladık ama, övdüğün, yere göğe sığdıramadığın,  varolmuş sevgiyi bir türlü anlatmadın dediğini duymadım mı sanıyorsunuz?

İnsanları sevebilmek için, onlarla baş edebilecek yöntemleri de geliştirebilmek lazımdır. Eğer sevebileceğimiz insanlardan yine sevgi adına, onlardan kaygı duyar bir duruma geldiysek, artık onları sevmemiz zorlaşmış demektir. Korku diğer bütün duyguları örtebilecek bir güce sahip ise, sevgiyi de örtmeyeceğini söyleyebilir misiniz? 

Sayın okuyucu, hemen itiraz etme, bak hemen korkuya kapıldın bile. Kulağıma şöyle bir itirazın geldi: Ama ben sevdiğim için kaygılanıyorum. Eğer sevmeseydim Onu, bu kadar düşünür müydüm? Doğrudur. İtirazım yok. Sen yine onun adına kaygılanmaya devam et, ama kaygılanmadaki ölçün, onu tutuklayacak kadar olmasın. 

Varolmuş bir sevgiye ulaşmanın ikinci önemli şartı da, insanın bencil olmayan amaçlar edinebilmesidir. Yani diğer insanlarında faydalanabileceği amaçlar olmalıdır. İnsan, gerçek anlamda verdiği anda, çok şey almış olur. Hatta verdiğine oranla, aldığı daha büyüktür. 

İnsanın vermek konusunda Rabbiyle yarışması hiç akıllıca bir davranış değil ama baştan yenilgiyi kabul ederek, vermek akıllıca bir yarış olabilir.  İsterseniz baştan yenilmeyi kabul ederek, bu konuda bir yarışın bakalım. Hatta en zor zamanlarda verirseniz, sonuçta kazancınız göreceksiniz ki daha büyük olacak. Tecrübeyle sabittir, ben bu konu da baştan yenilgiyi kabul ederek, Rabbim ile yarıştım, yenildim, böyle yenilmeye de can kurban olsun dedim. Sayın okuyucu, inanmazsan sen de dene. 

Varolmuş bir sevgiye giden yolda, yine önemli bir şart, özsever (narsistik) olmamaktır. Özsever insanları diğerlerinden ayıran en önemli özellik işbirliği yapamamalarıdır. Kendini aşırı seven insan manasına da gelen özseverlik, diğer insanları sevmede önemli bir engel teşkil eder. 

Varolmuş bir sevgiyi kazanmanın bir diğer şartı, insanın kendini (duyguları, düşüncelerini, bedenini ve çevresini) algılayabilmesine bağlıdır. Ne var ki, yaşantılar sözlere döküldüğünde, sevginin önemli bir boyutu da kaybedilmiş olur. Bunun da çözümü şu olabilir: Ne söylendiğinden daha çok nasıl söylendiği önemlidir. “Seni seviyorum” diyen birine “sevgi ne güzel bir duygu değil mi? ” şeklinde bir cevap verdiğimizde, aslında gelişmekte olan süreci durdurduğumuzun farkına bile varmayız. Oysa bizim de karşı tarafın sevgisini paylaştığımızı hissettiren bir gülümseme, sevgiyi zenginleştirmek için yeterli olabilir. 

Sevgi, yaşayabildiğimiz her yerde ve her zaman var olacaktır. Bir şeyler katabildiğimiz her yaşantıda da sevgi üretebiliyoruz demektir. Hayata katılma ve sevgi birbirinden ayrı olgular değildir, yeter ki katılabilelim. 

Sevgi ile aşk arasında ne gibi bir ilişki var? Aşk biter mi? Dilerseniz bu ve benzeri sorulara bir sonraki yazıda cevap arayalım. Şu an ânı(içinde bulunulan zamanı) yaşama zamanıdır. Ânı yaşayamayan sevgiyi hiç mi hiç tadamaz.  Ânı yaşamanız dileğiyle…

 


Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!
Yorum ekle

Yorum ekle

    • bowtiesmilelaughingblushsmileyrelaxedsmirk
      heart_eyeskissing_heartkissing_closed_eyesflushedrelievedsatisfiedgrin
      winkstuck_out_tongue_winking_eyestuck_out_tongue_closed_eyesgrinningkissingstuck_out_tonguesleeping
      worriedfrowninganguishedopen_mouthgrimacingconfusedhushed
      expressionlessunamusedsweat_smilesweatdisappointed_relievedwearypensive
      disappointedconfoundedfearfulcold_sweatperseverecrysob
      joyastonishedscreamtired_faceangryragetriumph
      sleepyyummasksunglassesdizzy_faceimpsmiling_imp
      neutral_faceno_mouthinnocent
Okunamayan kodu yenilemek için resmin üstüne tıklayınız