Üniversitede yüksek lisans öğrenimim sırasında biyoloji bölümünden hücre bilimi dersi alıyorduk.
Hocamız konusunda uzman, iyi bir bilim adamı idi. Ve beni çok şaşırtan bir şey söyledi:
“Sizler, hücrenin işleyişi ile ilgili olası tüm bilginin en fazla % 5-10’ unu biliyorsunuzdur.”
Şaşırmıştım. Bize kızıyor, aşağılamaya mı çalışıyordu anlamadım. Öyle bir insan değildi. Ben yaklaşık 20 yıldır eğitim görüyordum. Ziraat mühendisi olmuştum, biyoteknoloji alanında yüksek lisans yapıyordum ve hücre işleyişi ile ilgili olası bilginin sadece % 5-10’ unu biliyordum. Bu mümkün olabilir miydi?
“Üzülmeyin canım.” diye devam etti. “Hücre bilimi konusunda uzman bir biyolojiprofesörü olan ben de en fazla % 10-12’sini biliyorumdur. Ve bu konuya tüm hayatını vakfederek Nobel ödülü almış birbilim adamı en fazla % 15’ini biliyordur.”
Şaşkınlığım daha da artmıştı.
Hoca bunu araştırma isteğimizi perçinlemek, bizi kocaman engin birbilinmeyenler dünyası ile buluşturmak için söylemişti belki. Ancak ben dahafarklı ve acı bir gerçekle karşılaştım: Tüm o yıllar boyunca lisededirseklerimizi paraladığımız, üniversite sınavlarında öğrenmek anlamak içinbirbirimizi paraladığımız şeyler, öyle kocaman ve kesin bilgiler değildi!
Daha önceki okul hayatımda hücre organelleri olan golgi cisimcikleri,endoplazmik retikulumlarla ilgili hocalarıma sorduğum zorlu soruların ardındanneden fırça yiyerek yerime oturduğumu anlamıştım sonunda.
Çünkü en iyi bilen insan bile olası bilginin % 15’ ini biliyordu!
Az önce internetten golgi cisimciği ve endoplazmik retikulum ile ilgilibilgilere baktım. Yeni bilgiler eklenmiş. Benim 2004 yılında yüksek lisanstaöğrendiklerimin de üzerine bazı bilgiler eklenmiş ve bunlar lise ders notlarınagirmiş. Biz üniversitenin ilk yıllarında, çok değil 10 yıl önce, bu bilgilerinbazılarını teori olarak okumuştuk.
İlkokulda iken güneş sistemi konusunu çalışıyordum. Anneanneme dünyanın güneşetrafındaki dönüşü ile ilgili bir soru sordum. Anneannem lise mezunu, dönemininokumuş-aydın sayılabilecek kişilerindendi. Bana “dünya güneşin çevresindedeğil, güneş dünyanın çevresinde dönüyor” dedi. Küçücük boyumla dünyanıngüneşin çevresinde döndüğünü, ispatları ile kitaplarımdan göstererek anlattım.Uzun süre inat ettikten sonra şöyle dedi: “Ben bilmem. Bize okulda güneşdünyanın çevresinde dönüyor diye öğrettiler.” O sıralarda öyle mi öğretildi,yoksa anneannem dersi yarım kulakla dinleyip öyle mi anladı yoksa yıllar içindebu konuda kendi mantığına uygun gelen şeyi mi aklına yerleştirdi bilemem.
Şimdilerde üniversite öncesi öğrenimimi düşünüyorum. Tarih dersinde savaşlardanbaşka hiçbir şey dinlemedim. (Sadece lise ikide bir ara Osmanlı’ da spor vb.gibi farklı bir iki konu geçmişti.) Beden dersinde bedenimi tanıyamadım, nefestekniklerini öğrenemedim. Sağlıklı bir hayat için düzenli spor nasıl yapılır,diyet ve sağlıklı beslenme nedir öğrenemedim (bu konu bence beden eğitimi ilebirebir bağlantılı). En sevdiğim ve başarılı olduğum ders olmasına rağmen Coğrafyadersleri bana dünyayı tanıtamadı. Ve şu an en iyi irdeleyebildiğim biyoloji(canlı bilim) derslerinde, yıllarımı boşuna kaybettiğimi görüyorum.
Arada üniversite biyoloji sınav sorularına göz atıyorum. Bir sorunun doğrucevabının dört şıktan birinde olduğu iddia ediliyor ve insanlar bu “doğru”şıkkı öğrenmek ve bulmaya teşvik ediliyor. Oysa ben bugünkü bilgimle, osoruların hepsinin ilgili doğru cevabına itiraz edebilirim. Hepsinin doğruluğukolayca tartışılabilir.
Sanırım biz aslında çocuklarımıza okul hayatları boyunca tamamını, hattayarısını, çeyreğini bile bilmediğimiz bazı bilimleri, bilgileri bir değişmezhakikatmiş gibi öğretiyoruz. Çocuklar bu bilgileri hayatlarındakullanamıyorlar. Mevcut durumları ile okullar, ebeveynlerin çocuklarından belirlibir süre için kurtuldukları hapishaneler gibi iş görüyor maalesef. (Okul tatilolduğunda sevinmeyecek çocuk neredeyse yoktur günümüzde.)
Oysa okul etkin bilgiye ulaştıran, zenginleştiren ve hayatı idame ettirmek ileilgili gence her gün yeni bir mekanizma sunan keyifli bir bilgi panayırıolmalı; havasız sınıflarda sürekli teorik olarak sadece defter, kalem, kitapüçlüsü ile hayatlarının en güzel çağında gençlere eziyet etme amaçlı yapısındanuzaklaşmak zorundadır. Bilgi asla bu hastalıklı şekliyle insanlaraulaşmamalıdır.
· Eğitimkapalı dört duvardan çıkarak gerçek yaşama entegre olmalıdır.
· Eğitmenler“bu böyledir” diye yüksek otorite ile ders anlatmak yerine; “son bilgilerimizegöre bu böyle olabilir. Siz ne dersiniz?” şeklinde daha ziyade moderatörlükyapmalıdır.
· Dersöğrenciyi hayata hazırlamalıdır. Eğitim, hangi öğrencinin daha hırslı ve hangiöğrencinin kendine daha fazla işkence edebildiğini ölçmeye çalışan bir sıralamasistemi olmaktan uzaklaşmalıdır.
Üniversiteyegelene kadar biyoloji hakkında okulda öğrendiğim en önemli bilgileri, ilkokul2. sınıfta pamuğa fasulye ekip gelişimini izlediğimiz 3 ayda öğrenmiştim.
Kobay olarak kendimi izledim ve gördüm ki, dört duvar arasında gençlere işkenceederek süren bu eğitimin akla ve mantığa uygun, etkin bir yöntem olmadığı veciddi şekilde kapsamlı bir değişiklik yapılması gerektiği açıktır. Ve budeğişim küresel çapta olmalıdır.
Saygılarımla
H. Ozan Erzincanlı
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!