Organik Tarım Büyük Bir YALAN!

ciftci_tarla-1.jpgKiminin “Ekolojik”, kiminin “Biyolojik” olarak dile getirdiği, Ülkemizde ise en çok “Organik Tarım” olarak adlandırılan, Tarımsal üretimde kimyasal (İlaç, gübre vb. gibi) kullanılmadan yapılan tarımsal faaliyetlerin adıdır Organik Tarım..

Organik Tarımın yapılmasını ısrarla savunanların ana gerekçesi İnsanların daha sağlıklı ve lezzetli besin tüketmesinin yanısıra, doğal dengeyi korumak, mevcut toprak yapısının bozulmasını engellemek ve toprakta bulunan canlılığı muhafaza etmek olarak sıralanır.

Farzedelim ki bütün dünya organik Tarıma geçmiş olsun. 7 milyar’a dayanan dünya nüfusunun, aç kalmaması, bozulan doğal dengenin eski haline gelmesi, sağlıklı, hastalıklardan arî, lezzetli meyve ve sebze tüketebilmemiz mümkün olacak mı? 


 

Peşinen söyleyelim ki hayır!


 

Öncelikle Organik Tarım teriminin ortaya niçin ve kimlerce çıkarıldığına ve bu terimi 3.dünya ülkelerine pompalamaya çalışanlar kimler ona bakalım.

Organik tarım ifadesinden, 1930 yıllarından itibaren Avrupa’da söz edilmeye başlanmasıyla birlikte ilk olarak 1972 yılında Uluslararası Ekolojik Hareketleri Federasyonu’nun ( IFAOM) kurulması ile düzenli olarak çalışmaya başlamıştır. Ülkemizde ise 1985 li yıllarda çeşitli girişimler Avrupa’ya eleman göndermelerle başlamış olup asıl 1992 Ekolojik Tarım Organizasyon Derneği ( ETO )  kurulması ile hız kazanmıştır. ETO’nun dolduruşu ile 18 Aralık 1994 tarihinde “Bitkisel ve Hayvansal Tarım ürünlerinin Ekolojik Metotlarla üretilmesine ilişkin yönetmelik” Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca yayınlanarak yürürlüğe girdi.

Şimdi bu tarihe dikkat etmenizi istiyoruz. Yani 1990’lı yılların başı ve 1994 yılları. Bu yıllar Dünyada GDO’lu Tohumların piyasaya sürüldüğü, Tarımda “Yeşil devrim” olarak nitelendirilen üretim patlamasının yaşandığı yılların başlangıcıdır. Bu yıllar, Avrupa’da bu tarihten sonra çoğu tarımsal ürünlerde üretim fazlasının oluştuğu, Tarımsal ürünlerin fiyatlarında gerilemelerin başladığı yılların başlangıcı!

Bu yıllarda Avrupa’ya, Tarımsal ürünlerini satabileceği ve çiftçilerinin rahatlayabileceği pazarlar lazım. Bunun için efelik tasladıkları ülkelere Tarımsal ürünlerinin ekim dikiminden vazgeçirecek bazen cebren ( Üretim kotası veya ekim yasağı koydurarak )  bezen de hile ile (Organik Tarım yapılması, Eski tohumların kullanılmasının istenilmesi) gibi farklı farklı sinsi planlara başvurdular. O kadar ileri gittiler ki,  İnsanları buna inandırmak için Milyar dolarlar harcayarak çeşitli dernekler, Kulüpler, Çevreci sivil toplumlar  vb örgütleri kurdurdular.


 

Sinsice yürütülen bu planlı işin sonucunda, günümüze gelindiği zaman, artık kendi insanımızın ve üniversitelerdeki hocalarımızın, üreticilerin Konvansiyonel Tarımı bırakıp Organik Tarıma geçmeleri için cilt cilt kitap ve makale yazar olduklarını ve vatandaşı inandırmak için çaba sarf ettiklerini görüyoruz... 


 

Üniversite hocalarımız, yıllarca kürsüde verdikleri derslerin yanlış olduğunu bir çırpıda söylemeye başladılar.


 

Aslında söylediklerine ne kendileri ne de çiftçimiz inandı. Öyle ya; kilosunu 50 kuruşa satamadığı domatesin, Organik diye 5 liraya nasıl satılacağını üreticiye kimse izah edemedi.


 

İşin iç yüzü şu ki; Organik Tarım baştan başa büyük bir yalandır. Tarımsal üretimde, kalkınmakta olan ülkelerin Avrupa ülkelerine, pazar olarak bağlı kalmasını sağlayacak bir projedir.


 

Bugün Tarımsal üretimde ve örgütlenmede son derece etkin olan Avrupa’da maalesef Organik tarım alanları, tarımsal faaliyet yapılan alanların ancak %2-3 oranı kadardır. Madem Organik tarım bu kadar iyi, sağlıklı, kaliteli, çevreci ve doğal dengeyi koruyorsa neden AB ülkeleri Yeni tedbirlerle Organik Tarıma geçmiyor da bize organik Tarım yapılmasını öğütlüyorlar? Bizim sağlığımızı, kendi sağlıklarından daha mı fazla düşünüyorlar?


 

GDO’lu tohumlardan sonra artık bir dekar yerden 40-50 ton domates alan Avrupa ülkeleri, bizleri Organik Tarım yalanı ile bir dekar yerden 2-3 ton domates almaya ve ihtiyacımızı karşılayamayarak Tarımsal ürünlerde Pazar olarak kalmamıza çalışıyorlar.


 

Ülkemizin konum itibariyle 3 tarafı denizlerle çevrili olmasından dolayı, büyük bir kısmında yıllık nem oranı % 60 civarında olmaktadır. Bu kadar nem olan bir yerde, hiçbir kimyasal kullanmadan Organik Tarım yapmak, mildiyö ve pas hastalığından ürünleri kurtarmak nerdeyse imkânsızdır.


 

Bugün dünyada müthiş bir tohum savaşı var. Tohumu elde eden tüm insanlığı kudreti altına alacağını biliyor. Tohum sektörü 6 firmanın tekeline girmek üzere. Anadolu, yaklaşık 12.000’in üzerinde bitki türü ile (kaynak Tarım Bakanlığı) Tüm Avrupa’dan daha fazla çeşitliliğe sahip. Organik Tarım hikâyesi ile bu çeşitliliği korumanız mümkün değil. Çünkü ekip diktiği ile geçinemeyen çiftçi arazisinde bulunan gen merkezli bitkilere nasıl sahip çıkacak. Gecen yıllarda Ülkemizde bir Ziraat Fakültesinin öğrencilerine “getir yörendeki tohumu, al bilgisayarı” projesi ile tohumlar talan edilmeye çalışılmıştı. Yani ürettiği ile geçinemeyen insanımızın tohumunu koruması ne kadar mümkün? Bunun için bu çeşitliliği ıslah çalışması ile zenginleştirmeli ve çiftçilerin bol kazanç ile bunlara sahip çıkması sağlanmalı değil mi?

 

Organik Tarım yapıldığında;

 

1- Üretimde hiçbir zaman, bitkinin genetik kapasitesine ulaşamasınız. Yani büyük bir verim azalması yaşarsınız.

2-Geniş alanlarda, işletme bazında tarım yapma şansınız olmaz. Zira işçilik masrafınız üretiminizi karşılayamaz.

3- Üretimi bir yıl boyuna yayamazsınız. Örneğin sofranızda 12 ay domates, biber, marul, maydanoz v.b gibi sebzeleri bulamazsınız. Mevsimsel fiyat farklarından hiç faydalanma şansınız olmaz.

4- Organik ürünlerin besleyicilik özelliğinin, diğer konvansiyonel tarım ürünlerinden hiçbir farkı olmadığı son yapılan bilimsel tezler ve çalışmalarla ortaya konmuştur. (London School of Hygiene & Tropical Medicine'dan araştırmacısı Alan Dangoru ve arkadaşlarının Son 50 yıldır birbirine bağlı olarak yapılan araştırmaların sonuçlarının yayınlandığı 162 sayfalık raporda, organik gıdalarla diğer yetiştirilme tarzlarının kullanıldığı gıdalar arasında bir fark olmadığını tespit ederek açıkladılar)

5- Tüketicinin sıklıkla ifade ettiği “ Meyve sebzede eski tadı bulamıyoruz” sızlanmalarının nedeninin Konvansiyonel tarımdan kaynaklanmadığı, kullanılan Tohumdan kaynaklandığı ispat edilmiştir.

6- Zamanında, dozunda ve nerede kullanılacağı bilinen kimyasalların sağlık açısından bir tehdit oluşturmadığı ispat edilmiştir.

7- Organik Tarım yapılan ürünlerde yabancı tozlaşmanın önüne geçemezsiniz ve her yıl tohumlarda bozulma söz konusu olur.

8- Organik Tarım yöntemiyle üretilen ürünlerin ilk etapta yapılan reklamlar ile pazarının çok olacağı zannedilir ancak; albenisi az olan bu ürünlerin pazar değeri azdır ve talebi gittikçe azalır. Unutulmamalıdır ki; pazarlamada paketin içersindeki ürün kadar onun ambalajlanması ve albenisi de ürünün talebini artırır. Kaç tüketici pazarda Nar gibi kırmızı, iri ve parlak elma dururken yandaki ufak tefek ve kurtlu elmayı alır? 


 

Kısacası Organik Tarım, yılın 12 ayında sofrasında sebze meyve görmek isteyen, Nüfusu 7 milyar sayısına dayanan insanlığa çok lüks bir kavramdır. Özellikle gelişmekte olan ülkeleri teknolojide köle yapan Avrupa, tarımsal ürünlerde de kendine bağımlı yeni köleler oluşturmak için organik tarımsal üretim tarzını ve yalanını icat etmiştir.


 

Organik Tarımın kişisel bazda yapılmasına sonuna kadar EVET!, Ancak işletme bazında yapılmasına HAYIR!.


 

Daha düne kadar, Anne sütü yerine mamayı, Tereyağı yerine margarin tüketmenin daha sağlıklı olduğuna ilişkin verilen raporları hatırlayanlarınız vardır. İnsanlar bu raporların bazı firmalarca para karşılığında verildiğini ve aldatıldıklarını anlayana kadar bazıları epeyce yol almışlardı.


 

Bugün ise daha kapsamlı bir oyun organik Tarım yalanı ile tüm tarımsal üretimde köleleştirme gayretleri devam etmektedir. Bunun yerine kontrollü, iyi tarım uygulamaları ile Konvansiyonel Tarımı en geçerli ve kazançlı bir yol olarak görüyoruz. İnadına üretim, inadına konvansiyonel tarım.

Bundan sonraki yazımda, daha kapsamlı olarak, Konvansiyonel Tarım ve Tohum üzerinde oynanan asıl oyunu ve Avrupa’nın bizlere İsrail yalanı ile kendi tohumlarına bizleri nasıl mahkûm etmeye çalıştığını anlatmaya çalışacağım.


 

Korkmaz MERT

Ziraat Mühendisi


Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!

Yorumlar 1

kardelen
kardelen Tarih 16 Ekim 2009 09:28
Abi emeğine sağlık çooook güzel olmuş devamını bekliyorum. Biz mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Ben başından beri bunları savunuyorum ve söylüyorum ama kimse dinlemiyor. Ama sağolsun ubeyd bey çok güzel açıklamış.
berberis.20
berberis.20 Tarih 17 Ekim 2009 08:21
abi gerçekleri çok iyi dile getirmişsin çok teşekkürler
KARABEK?R
KARABEK?R Tarih 18 Ekim 2009 21:09
İnsanın adı Korkmaz Soyadı Mert olursa yazısıda böyle cesur olur. Tohumlarla ilgili yazınızıda merakla bekliyoruz. Elinize sağlık.
akcabey
akcabey Tarih 22 Ekim 2009 22:24
tesekkurler
Begum
Begum Tarih 23 Ekim 2009 11:56
Tebrikler Mert Bey; Yıllardır Bu organik Tarımcılara Sürdürülebilir tarımın bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için daha iyi olduğunu, Organik Tarımın sadece Hobi amaçlı kişisel üretim olabileceğini anlatmaya çalıştık fakat bir türlü başaramadık. Hatta ne acı ki topraksız tarımda üretilen ürünler bile pazarlarda organik diye satılmakta. Aslında bir de hormonon ilaçlar kadar zararlı olmadığı, Avrupadan ve Rusyadan dönen ürünlerin asıl ilaç kalıntısı nedeni ile döndüğünü fakat bazılarının ilaçtan fazla para kazandığı, hormondan para kazanılmadığı için suçu hormona yüklediğini de yazarsanız daha çok insanı bilinçlendirirsiniz. Emeğinize sağlık. Mustafa GTÜMÜŞ
delimisin ne isin var
delimisin ne isin var Tarih 24 Ekim 2009 00:46
Yazini okudum abi guzel olmus ancak içerisinde sorunlar var. Ornek olarak organik tarima donulse ,insanlarda zaman içerisinde çocuk yapma psozisyonlarini duzenleyecektir. Sonuçta gunu kurtarmak yerine neden gelecege yatirim yapilmasinki?Birde avrupa yuzde iki degildir organik tarima ayrilan araziler. Her sene zorunlu olarak artmaktadir ve bunun nedeni polen karisimlarindan kaynaklidir. Sonucta polenlerin karismamasi için organik olmayan tarim arazilerine ekim yapilmasi surekli yasaklanmakta ve organik tarima uygun hale getirilmektedir . Ancak genel anlamda gunu kurtarmak için hem fikirim yazi ile . Kolay gelsin abi.
necdetgoc
necdetgoc Tarih 26 Ekim 2009 10:25
Sayın Korkmaz Mert Bu sitede yazılarınızı ilgi ile izliyorum. Bu yazı ile de kanayan bir yaraya parmak bastınız. Bir tarımcı olarak yıllardır mantığımın almadığı organik tarım dedikleri oyuna illet oluyordum. Düşüncelerimi dile getirdiniz teşekkürler. Ancak olayın en acıklı yönü sizin de bahsettiğiniz gibi üniversitelerin ve üniversite hocalarının ülke menfaatlerini bir tarafa bırakıp uluslararası çıkar gruplarının su yoluna girmeleridir. Bu duruma bütün tarımcıların karşı tavır koymaları gerekmektedir. Bir düşünün adına ekolojik tarım diyorlar. Ama ürettikleri ürün o yerin ekolojisine ait olup olmadığıona bakmıyorlar. Tohumlar yine çok uluslu şirketlerin. İlaçlar deseniz sertifikasyon şirketlerinin tekelinde onayladıkları ilaçlar. İşin özeti hepsi birer oyun. Selamlar.... Necdet Göç TZD Kırklareli Şube Başkanı
BANAZLI
BANAZLI Tarih 26 Ekim 2009 12:19
Korkmaz bey bir tarımcı olarak yıllardır karşı çıktığım bir olayı dile getirmişsiniz teşekkürler.Ben diyorum ki beyninini pazarlamamış tarımcıların ısrarla, herşeyin kontrollü yapıldığı inadına üretimin arttırılması için çalışan bilinçli teknik eleman ve üreticilerin birleşerek çalışma yapmalarını istiyorum.Selamlar.
sakrep
sakrep Tarih 26 Ekim 2009 13:30
korkmaz mert beyefendıye tesekkür ederim anlıyamadıgım şey her ziraatcı ayrı seyı soylıyo benim gibi bahçe konusunda cahıllerın kafasını karıstırıyo suanda şaşkın vaziyetteyim ama tohum konusundakı yazınızı heyecanla beklemekteyim
Kudret Tezel
Kudret Tezel Tarih 26 Ekim 2009 22:54
sayın Korkmaz Mert, yaptığınız yoruma A dan Z ye katılıyorum.tek gayeleri tarımımızı çökertmek ve bizi kendilerine mecburcu etmeleridir. Kanmıyalım. teşekkür ederim.
dna3320
dna3320 Tarih 27 Ekim 2009 10:41
Teknolojiden yararlanmak ve üretmek zorundayız . Çoğu bitkilerde ilaç ve gübre kullanmadan ürün elde etmek imkansız gibi. Salt verimi artırmak kadar btki niteliğide önemli.Anlatılan şekliyle organik tarımın ekonomik geleceği olamaz.Bilimsel süreç zamanla mevcut problemleride çözecektir.Yazınızın içeriğine bütünüyle katılıyorum.Tarımın küçültülmesi değil niteliğinin artırılması gerekir .
kardelen
kardelen Tarih 27 Ekim 2009 11:56
Tüm yorum yapan arkadaşlar sizden Allah razi olsun: Korkmaz abimin diğer yazıları gibi buda güzel ses getirdi dahada getirecek eline yüreğine sağlık abisi.
ahmetergun55
ahmetergun55 Tarih 29 Ekim 2009 17:06
Emeğinize, yüreğinize, kaleminize,kısacası yazdığınız her satırınıza sağlık. Her zaman bizi kendilerinin inanmadığı yalanlarına inandırmak isteyen batı insanının mücadelesi Anadolu' ya yerleştiğimizden beri bitmedi ve de hiç bir zaman bitmeyecek.Bu ülkenin sahip olduğu her şey çok değerli,yabancılar haricinde bunu bir kendimiz idrak edemedik malesef. Kalkınmanın; kendi benliğimize daima sahip çıkarak olacağına tereddütsüz inanmaktayım, ama her alanda olmak koşuluyla, hiç bir konuyu da göz ardı etmeden. Mücadelede ısrarlı olduğu zaman, sonucun bizi istenilen noktaya götürmesi kaçınılmaz olacaktır. Bunun içinde gayretli, azimli , çalışkan, inançlı ve dürüst olmamız gerekir, her türlü alanda. Ancak o zaman rakiplerimizle eşit şartlarda pazarlık etme şansımız olacaktır. Yazılarınızı ilgiyle takip etmekteyim ve size sahsım adına çok teşekkür ederim. Saygılarımla....
Erkehan
Erkehan Tarih 30 Ekim 2009 14:16
Alanın dışından olan ve uzmanlık adına açıklananları doğru kabul edenler için aydınlatıcı, yeni bir bakış açısı, daha dikkatli olma ve sorgulama bilinci kazandıran yazınız için teşekkür ederim. Sık sık siteyi ziyaret etmekle birlikte dikkatimden kaçabilecek bir yazıyı e-posta adresime göndererek yazıyı okumamı sağlayan Bahçesel Ekibine de müteşekkirim.
asdgfg
asdgfg Tarih 31 Ekim 2009 21:29
böyle bir tarımın uygulanması için nufusun az olması gerekir siz zaten dışarya baglı bir ülkesiniz israil tohum satmassa millet açlıktan kırılır bu çeşit tarım biraz zor imkansız değil ama
bulut7655
bulut7655 Tarih 1 Kasım 2009 11:00
Ne endüstriyel tarım, ne de organik tarım. Bunlar çiftçiyi batırır. Ülkemizde endüstriyel tarım bilinçsiz ve kontrolsüz olduğu için ihtiyacın kat kat üstünde mal ortaya çıkıyor. İlaçlar, gübreler ve tohumlar bilinçsiz kullanıldığı için kalite düşüyor. Ürünler ne kadar albeniye sahip olursa olsun lezzetsiz olduğu sürece satılmayacaktır. Bilinçsiz, kontrolsüz tarım yapan ülke, organik tarım ve endüstriyel tarımın bir farkı olmadığını söyleyemez. Organik tarımdaki girdiler çok pahalı, ürün çok pahalıya geliyor. Örneğin bir mantar ilacı normaline göre 5 kat pahalı. Çok abartılı olan şartlar aşıldığında, ürün sadece diğer ürünlerin 100'de 25 fazlasına satılabiliyor. Bir kaç misli fazla girdi olan bu tarım ticari olarak karlı değil. Kontrollü tarım gerekiyor. Bir çiftçi ne kadar üretecek? ne üretecek? Nasıl satacak? Bunlar halledilmeden çiftçi değil, çiftçiye ilaç, tohum, makina satan kazanır.
futet
futet Tarih 1 Kasım 2009 19:57
Topraksız uygulaması yaptığım bir dönüm seram var. Bu nedenle dahil olduğum tarım dünyasını biraz olsun algılamak için aldığım bilgi kitaplarına bakınca,organik aldatmacasının nasıl yetkili ağızlarca desteklendiğine hayret ettim.Ancak hiç bir şey bilmediğim bu konuda yorum yapmaya kendimi yetkin görmedim.Mert beyin bu yazısını canı gönülden destekler ve kendisini tebrik ederken birde bilenlere cevaplamalarını istediğim bir sorum var. bir domates bitkisine musallat olabilecek onlarca bakteri ve virüslere önlem alınmaz ise bu virüs ve bakterilerin meyve ile beraber alımının hiç bir mahsuru yok mu .BU ürünler doğal ve sağlıklı olarak nasıl adlandırılıyor anlamak mümkün değil
Seçkin Tuncer
Seçkin Tuncer Tarih 6 Kasım 2009 11:43
Herşeyden önce bugünkü açlığın en temel sorunu gıda üretimi ve arzı değil bölüşüm sorunudur. Tarımda geleneksel tarım metodları yerine, modern tekniklerin kullanılmaya başlamasıyla ortaya çıkan sürece "Yeşil Devrim" adı veriliyor. Yeşil Devrim lafıyla, tarımda hibrit tohumların, yapay gübrelerin, yabani ot ve böcek öldürücü kimyasalların ve tarım makinalarının kullanılmaya başlamasıyla,yani endüstriyel tarımın gündeme gelmesiyle birlikte meydana gelen ürün artışı kastediliyor. 70'li yıllara denk gelen bu süreçte sözü edilen ürün artışı o güne kadar tarımda hiç elde edilmeyen boyutlarda gerçekleşti. Yeşil Devrim'in propagandası; birim alandan elde edilen ürünün artması gerektiği, çünkü nüfusun hızla artmakta olduğu, bu nüfusu doyurmak için daha fazla gıda üretilmesi gerektiği söylemiyle yapıldı. Yeşil Devrim'le birlikte tarımda kimyasalların yoğun bir biçimde kullanılmasının yolu açıldı. 2. Dünya Savaşı sırasında kimya sanayiinde gelişmeler yaşanmış, yeni silahlar, teknikler keşfedilmişti. Bu teknikler savaşın ardından kendine yeni pazar alanı buldu ve tarım sanayiinde kullanılmaya başlandı. Nitrojen bombası modifiye edilerek nitrat gübresine, sinir gazı modifiye edilerek böcek öldürücü ilaçlara dönüştürüldü Günümüzde, altı şirket, dünya tahıl ticaretinin 'ini gerçekleştiriyor. Sekiz şirket dünya kahve satışlarının U-60'ını ele geçirmiş durumda. Batı ülkelerinde tüketilen çayın 'ı yine bu şirketlerden sağlanıyor. Kakao ticaretinin 'ü yine onların kontrolünde gıdanın yalnızca üretimi değil dağıtımı ve nakliyesi de söz konusu şirketler tarafından kontrol ediliyor. Dünyada tahılı taşımak için gereken tahıl vinçleri, demiryolu bağlantıları, terminaller, mavnalar ve gemilerin idaresinin 'i dev birçok uluslu şirket olan Cargill tarafından gerçekleştiriliyor. Endüstriyel tarımsal üretimde, gerçekleşen harcamaların büyük bir kısmı sentetik gübre, tarım makineleri yakıtı, makinelerin bakımı, elektrik enerjisi, taşıma, dağıtım, hibrit tohum, yabani ot ilacı, böcek ilacı, sulama gibi alanlarda yapılıyor. Bu harcamaların içerisindeki en düşük kalem işçilik harcamalarıdır. Ülkemizin tarım tarihinden örnek verecek olursak; Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinden ürünün 'ı çiftçide kalıyor, 'u ise topraklardan sorumlu kılınan sipahilere ayni ürün olarak veriliyordu. Günümüzde ise; tarımsal ürünlerde yapılan cironun ortalama olarak 'ı şirketlere, 'u ise çiftçinin eline geçiyor. Yalnızca bu örnek dahi tarihsel sürecin nasıl çiftçinin aleyhine işlediğini göstermek için yeterli. ''Üniversite hocalarının, yıllarca kürsüde verdikleri derslerin yanlış olduğunu bir çırpıda söylemeye başladığını'' yazmışsınız. Burda biraz haksızlık yapılmış sanırım. Elbetteki gelişmelerden bağımsız kalınamayacağından teorik gelşmelerden uzak kalmamışlardır; ama bir takım tutar gibi konvansiyonelci ya da organikçi şeklinde bir taraftarliğa da soyunmamışlardır. Yazınız 'İkinci Yeşil Devrim' olarak nitelendirilen GDO'lu ürünleri destekler nitelikte. Bugün Avrupa'da GDO'lu ürünlerin ekim alanı yanlızca 107 bin hektar civarında ve bunun 'i İspanya'da. Birçok AB ülkesi de ekimini ve tüketimini yasaklamış durumda. Yine yapılan çalışmalarda GDO'lu tohum ekimyle normal tohum ekimi arasındaki ürün artışında hiçbir farkın olmadığını göstermiştir. Yani sorun bir gıda artışı yapma kaygısı da değildir. GDO'cu çevrelerin iddialarından biri de yıllarca kimyasallarla zehirlenen topraklar artık eskisi gibi ürün verimi veremiyeceğinden bir yerde bu kimyasalları tohumlara vererek tarlayı zehirlemeden (tohumu zehirleme pahasına!) ürün artışımızı koruyalım. Buradaki tehlike biyoçeşitliliği yok ederek gıdada zaten önemli ölçüde tekelleşen şirketlere tohum düzeyinde kontrol yapma hakkı tanınarak, gıdanın çok daha daha stratejik ve kazanç kapısı hale gelmesini sağlamaktır. Asıl büyük tehlike GDO'lardır. Ekolojik Tarım ve Konvansiyonel Tarım insan sağlığının ileriki nesillerde ne şekilde bozacağı belli olmayan/olan GDO'ların yanında oldukça masum kalmaktadır.
Mert alagöz
Mert alagöz Tarih 21 Kasım 2018 21:47
dogada kendi beslenen solucan yarasa vs gubreleri kesinlikle organik tarım için olmaz sa olmaz durumda. gerci kendi elimizle besledigimiz solucanların veya guvercinlerin gubresinden ne olur o da ayrı bir konu.
Organik ekim bana göre kısacası büyük hayal.geçen sene buna inanarak ektim yaptığım erdoğan bahçemde çeşitli saç aralıklarıyla bunu denedim ve ölçümlerimi yaptım kesinlikle organik olmayan ekime göre bir fark göremedim.https://www.kisa.link/LnyT

dogada kendi beslenen solucan yarasa vs gubreleri kesinlikle organik tarım için olmaz sa olmaz durumda. gerci kendi elimizle besledigimiz solucanların veya guvercinlerin gubresinden ne olur o da ayrı bir konu.
Organik ekim bana göre kısacası büyük hayal.geçen sene buna inanarak ektim yaptığım erdoğan bahçemde çeşitli saç aralıklarıyla bunu denedim ve ölçümlerimi yaptım kesinlikle organik olmayan ekime göre bir fark göremedim. https://www.kisa.link/LnyT
Yorum ekle

Yorum ekle

    • bowtiesmilelaughingblushsmileyrelaxedsmirk
      heart_eyeskissing_heartkissing_closed_eyesflushedrelievedsatisfiedgrin
      winkstuck_out_tongue_winking_eyestuck_out_tongue_closed_eyesgrinningkissingstuck_out_tonguesleeping
      worriedfrowninganguishedopen_mouthgrimacingconfusedhushed
      expressionlessunamusedsweat_smilesweatdisappointed_relievedwearypensive
      disappointedconfoundedfearfulcold_sweatperseverecrysob
      joyastonishedscreamtired_faceangryragetriumph
      sleepyyummasksunglassesdizzy_faceimpsmiling_imp
      neutral_faceno_mouthinnocent
Okunamayan kodu yenilemek için resmin üstüne tıklayınız