İzmir Valiliği, Büyükşehir Belediye Başkanlığı, İzmir Kalkınma Ajansı başta olmak üzere belli başlı meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları uzun zamandan beri tartışıyor, proje ve vizyon üretiyor... İzmir ne olmalı ve il ekonomisi hangi yönde gelişmeli? Şüphesiz herkes çok iyi niyetli ve elinden geldiği ölçüde bir şeyler yapmaya çalışıyor. Ayrıca İzmir bazı yönlerden de şanslı Ne gibi derseniz? İçinde yaşadığımız bölge özellikle bir veya birkaç sektörün çok ön plana çıktığı bir yapıya sahip değil, tam aksine çok sayıda ekonomik sektör faaliyet gösteriyor. Hemen sayalım; turizm, tarım ve tarımsal sanayi, deniz ticareti, doğal taş ve mermer, otomotiv, elektronik, tekstil ve konfeksiyon, bilişim, inşaat, deri ve ayakkabı, metal ve tabii toptan-perakende ticaret ile birlikte hizmet sektörlerinin özellikle 'KOBİ' niteliği taşıyan işletmeler düzeyinde faaliyette bulunduğu bir ekonomik yapı ile karşı karşıyayız. Bu tablonun bölge ekonomisi açısından ciddi bir avantaj teşkil ettiği söylenebilir. Çünkü ticari ve sınai çeşitlilik bir bakıma esneklik ve dinamizm yaratıyor.

NE OLMALI
Hepimiz biliriz, bu soru çok sorulur... Ne olmalıyız? İzmir ne kenti olmalı filan... Yalnız biraz da anlayışla karşılamalıyız bu ve benzer soruları. Gerçekten de bütün Egeliler İzmir'in sahip olduğu büyük potansiyeli tam anlamıyla değerlendiremediği biçiminde yaygın bir kanaat taşıyor. Burada kulaklarını çınlatalım, sevgili dostlarımız değerli iktisatçılar Sıtkı Şükürer ve Muhittin Bilget'e hatırlatmış olalım. Ne derler, ateş olmayan yerden duman çıkmazmış ya da şüyuu vukuundan beterdir! Ama böyle gelmiş böyle gider dememeliyiz değil mi? O zaman biz de bu köşeden acizane değerlendirmeler yapıp, naçizane bir görüş ortaya koyalım. Sürekli ağlama edebiyatı yapanlar ve her şeye karşı olmayı hayat felsefesi haline getiren istemezükçüler ile aynı kefeye konulmayalım. Dahası beceriksizliğini ve ufuksuzluğunu İzmir'in üzerine yıkmaya kalkanlardan uzak duralım.

YENİ VİZYON
Aslında İzmir 'her şey' değil ama 'çok şey' olabilir. Bu ne demek? Zaten yukarıda saydığımız çok sayıda sektörün varlığı bölge ekonomisi açısından bir güvence ve farklılık oluşturuyor. Yeter ki bunların 'sürdürülebilirliği'ni sağlayabilelim. Ancak İzmir'i yönetenler ve pek tabii merkezi hükümet şu stratejik kararı verebilir ve vermelidir; yani geleceğe yönelik bir politika tercihi ve önceliği ilan etmelidir: "İzmir ulusal ve uluslararası bir gıda merkezi olacaktır!" Bu büyük ve gerçekçi hedef için gerekli olan nedir? Tarım, sanayi ve teknolojinin bir araya getirilmesi ve bu oluşumun girişim sermayesi ve girişimci ile desteklenmesi... Artık bütün iş dünyasının iyi anlaması gerekiyor; yaşadığımız il Konya'dan sonra en yüksek tarımsal hasılayı yaratan bir üretim yapısına sahip. Çok büyük tarımsal potansiyelin üzerinde oturuyoruz. İş geliyor, söylediğimiz modelin bir 'vizyon tercihi' olarak genel kabul görmesi ve bunun üzerine bir yol haritası inşa edilmesine... Bakın mesela neler gerçekleşir... Diyelim önümüzdeki 15 yıl içinde sadece ilin değil bütün Ege'nin büyük tarımsal üretim gücü yeni sanayi ve ileri teknoloji sayesinde İzmir merkezli olarak patlama yapar. İzmir sahip olduğu coğrafi ve lojistik konumunun yarattığı ivme ile gıda malları üretim, ticaret, sanayi ve en önemlisi ihracat üssü haline dönüşür. Bölgede mevcut tarımsal kalkınma kooperatifleri daha da büyüyerek 'ölçek ekonomisi'ni yakalar ve yenileri yine büyük ölçekli olarak faaliyete geçer. Böylece küçük çiftçilerin işbirliği-güçbirliği hareketleri hızlanır. Ege Bölgesi'nde özellikle süt hayvancılığı ve meyvecilik sektöründe çok önemli bir katma değer ve döviz ekonomisi yaratılmış olur. Diğer yandan bölgede kırsal kalkınma süreci ivme kazanır ve kırsalda istihdam imkanı güçlenir. Sonuç itibarıyla böyle bir stratejinin açığa çıkaracağı ekonomik, sosyal ve kültürel etki muazzamdır. Ne var ki bütün iş söz konusu 'kalkınma modeli'nin önemine samimiyetle inanmaktan geçiyor.



Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!