
Bayramların diğer bir özelliği sevilen kişilerin yalnızca sevmesini bilen kişiler olduğu gerçeğidir. Siz gerçekten birini severseniz ve bunu karşılıksız bir şekilde yaparsanız bunu fark eden gönüller sizi gerçekten sevecektir. Bu duyguyu yaşadığımız bir mesleğimizin olması ve öğretmenlik hatıralarımıza baktığımızda karşılıksız sevdiğimiz öğrencilerimizin bizleri gerçekten sevdiğini sürekli hatırlarız. Karşılık beklemeden sevmek kolay bir iş değildir. Menfaat için her şeyin yapıldığı bir dünyada Yunus gönüllü olabilmek kolay bir iş olmasa gerek. Ama biz insanı, hayvanı, tabiatı eğer karşılık beklemeden yalnızca onların üzerindeki nakışları ve muhteşem sanatları seyrederek ustası adına onlara bakabilsek, işte o zaman Yunus’u daha iyi anlayacağız ve hayat işte o zaman gerçekten bayram olacak.
Hayatın bayram olması için sahip olmanız gereken en önemli yaşam becerilerinden biri de önümüze çıkan güçlüklere karşı takındığımız tutumlardır. Önümüze çıkan güçlükleri aşılmaz dağlar gibi mi görüyorsunuz, yoksa o dağın eteklerine şarkı söyleyerek tırmanıp verdiğiniz her mola yerinde aşağıdaki doyumsuz manzarayı zevkle seyretmek mi istiyorsunuz? Engeller takılmak için değil aşılmak içindir. Hayat yolları düz ve doğru bir çizgi şeklinde değildir. Bir izci marşında olduğu gibi; “yollar uzun dikenli taşlı olsa da, bastığın yer üzüntülerle dolsa de, sel çığ ateş önünde her ne olsa da izci gülerek yürür.” Aslında bütün insanlar zorluklar karşısında olumlu tutum ve davranışlar takınarak gülerek yürümeyi başarabilse işte o zaman hayat bayram olacak. Hayat yolları inişli çıkışlı, engebeli, virajlı ve zorluklarla doludur. İnsan çirkin gibi görünen olayların güzel yönünü görebilse çözümün o güzellikte olduğunu fark edebilse ve moralini bozmadan yeni çözüm yolları aramayı sürdürebilse, işte o zaman bayram tadında bir hayat sürmeyi öğrenebilecektir. Önümüze sayısız zorluklar çıkacaktır, hayat gerçekten çok zor ve acımasız gibi görünebilir, fakat biz bu olaylar karşısında nasıl bir tutum takınıyoruz? Önemli olan bizim sorunlar karşısında takındığımız tavır ve düşünce şeklidir. Sorunun bir parçası mı oluyoruz, yoksa çözüm mü üretiyoruz? Evet, hayat zor bir yarış gibidir. Bu yarış da araziyi doğru okuyabiliyor muyuz? Takım çalışmasını iyi yapabiliyor muyuz? Gerekli donanım bakımından yarışa hazır mıyız? Bayram tadında bir hayat geçirmek için önümüze çıkan engelleri aşmasını veya farklı bir çözüm yolu üretmeyi öğrenmeliyiz. Sınırsız çözüm yollarının bizi beklediğini bilmeliyiz. Pes etmemeli, üşenmemeli ve asla vazgeçmemeliyiz. Sabırla beklemeyi öğrenmeliyiz.
Bir tavuk yumurtalar üzerinde yirmi bir gün bekler ve civcivlerine kavuşur. Tavuk eğer pes etse, yoruldum dese bu güçlüğü aşabilir miydi? Somon balıkları binlerce kilometrelik yolu arkasına baksa geçebilir miydi? Güçlüklerin altında ezilen insanların çoğu önündeki çözüm yollarının zenginliğini göremeyen insanlardır. Kafanızı içerisinde bulunduğunuz depresyondan (çukurdan) çıkarın ve etrafınızı fark edin. Önünüzde size sunulan farklı yolları hissedin. Size yardım etmek için bekleyen yardımcıları görün. Herkes düşman değildir unutmayın. Güçlükleri aşın ve bayram tadındaki günlere ulaşın. Kim bilir belki de aşmaya çalıştığınız zorluklarla mücadele ettiğiniz zamanlardaki tadın bayram tadında olduğunu fark edeceksiniz. Rahat bir şekilde yatmaktansa sorun çözmenin ve koşmanın, hareket etmenin en mutlu günleriniz olduğunu anlayacaksınız.
Dünya’daki en olgun kişi acıya gülendir. Önünüze çıkan zorlukları bir kinin ilacı gibi acı bir şerbet tadında içip gülümsemeye devam edebilmek bilge insanların özelliğidir. Bizler de hayatın acı tatlı olaylarına tatlı bir tebessüm atıp yolumuza devam etmeyi öğrenebiliriz. Acının aslında bizim en yakın arkadaşımız ve antrenörümüz olduğunu öğrendikçe acılara gülüp geçeceğiz ve yeni şeyler öğreneceğiz. Belki yenileceksiniz, iflas edeceksiniz, sınavda başarısız olacaksınız, birileri sizi kandıracak, belki iftiraya uğrayacaksınız fakat haklı olduğunuzu bilip bir gün gerçeklerin anlaşılacağını bekleyerek acı bir tebessümle oradan ayrılacaksınız ve zaman sizi haklı çıkaracak. Acıları şerbet gibi içecek ve olgunlaşacaksınız. Bilgelik yolunda acılar sizi eğitecek. Yeşil bir meyve gibi ham iken yanacak, pişeceksiniz. Bu sayede Tabtuk Emre’nin, Yunus’un, Mevlana’nın bilgelik sırlarını anlayacaksınız. Epiktetos’un bilgelik sırlarına ereceksiniz. Sokrat’ın bir fikir için hayatı hakir görmesinin anlamını çözeceksiniz.
Şu dünyadaki en bilgin kişi kendini bilendir. Kendini bilmeyen bilge olabilir mi? Bütün felsefe tarihini meşgul eden en önemli üç soru olan; “kimsin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?” sorularının cevaplamak için birinci adım insanın kendisini tanımasından geçer. Kendisini tanımayan kişi kâinatı anlayamaz. Kâinat kitabını okuyamaz ve kâinat kitabının kâtibinin kim olduğunu da idrak edemez.
Kendini bilmenin bir diğer anlamı da kendini kontrol etme yani otokontrol bilincidir. Hacı Bektaş-ı Veli’nin ifadesiyle; “eline, diline, beline sahip olmak” şeklinde ifade edilen kendini kontrol etme bilinci çok önemlidir. Bu öğreti bize ağzından çıkan söze, elini uzatacağı yere ve iffet ve namusuna özen göstermenin önemini anlatır. Kendini bilen kişi diğer insanlara zarar değil yarar sağlar. Bayram gibi günlere ulaşmak için kötülük değil iyilik, zararlı olmak değil yararlı olmak, üzmek değil sevindirmek gayreti içinde olmanın önemi anlamalıyız. Farklılıklara saygı göstermeyi öğrenmeliyiz. İnsanları insan olduğu için sevmeliyiz. Ancak bu şekilde her bir insanla iletişim penceresini açık tutabiliriz. İletişim pencereniz kapalı ve kalın perdelerle kapalı ise insanlara nasıl anlaşacak ve onların gönül saraylarına nasıl misafir olacaksınız?
Bütün dünya bu şarkı sözlerine inansa, hayat o zaman bayram olacak, insanlar el ele tutuşsa, birlik olsa uzansak sonsuza işte en güzel bayramları o zaman yaşayacağız.
Şubat tatilinde Milli Eğitim Bakanlığının Liderlik Temel Kurslarında izci kardeşlerimizle birlikte olduk. Seminerlerimizde sevgili öğretmenlerimizle hayatın bayram olması üzerine konuştuk.
Bir şarkının sözlerini açıkladığım bu yazımı, izci kardeşlerime hediye ediyorum. Çünkü onlar bu şarkıyı yalnızca söylemiyorlar, yaşıyorlar.
Yard. Doç. Dr. Nadir ÇOMAK
n.comak@gmail.com
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!