Yıllardır hep konuşulur, kongreler düzenlenir, konferanslar verilir, heyecanlı heyecanlı projeler hazırlanıp anlatılır. Ama nedense bir türlü çözüme kavuşturulmaz Türkiye'mizde tarımsal üretim problemleri... Acaba Neden?
Nedeni o kadar çok fazla ki; insan nereden başlayacağına karar vermekte zorlanıyor. Çok fazla uzun yazmak istemiyorum, dilimin döndüğü kadar değinmeye çalışacağım ve çözüm önerileri getireceğim. Sadece eleştiren olmak istemiyorum.
Her şeyden önce bütün çözümler bizde devletten beklenir ve konunun birinci derece muhatapları sadece beklerler. İlgili merciler ne der ne karar verir acaba diye. Bu konu hakkında biz ne yaparız noktasında pek araştırma gayreti gösteremeyiz. İlgili odalar işe her zaman ideolojik yaklaştığından onlarda hiçbir zaman üretimden ve üretimin önünü açacak çözümler üretmekten yana çalışma içerisinde olmazlar. Kendi görüşünde bir hükümet varsa sesi çıkmaz, karşı taraf olarak gördüğü farklı görüşten hükümet varsa sadece muhalefet yapmak adına söylenir bazı şeyler.
Ziraat odaları Türkiye'de ne iş yapar? Ben hala anlayabilmiş değilim doğrusu?!! Devlete gelince:
devleti temsil eden hükümetler hiçbir zaman kalıcı ve köklü çözümler üretmek için proje geliştirmemişlerdir. En uzun projeleri 4 yıl olmuştur oda 4 yıla kadar gidememiştir.Hâl böyle olunca başlangıçta heyecanla anlatılan projeleri 2 yıl sonra devletin ilgili bakanları gündeme getirmemek için çaba harcarlar.
Türkiye'de her ilde ve ilçede tarım il müdürlükleri ve ilçe müdürlükleri var. Personel sayılarını bilmiyorum ama siz tahmin edin. Bunlar ne iş yaparlar diye sorarsanız aslında onlarda bilmiyorlar. Ben söyleyeyim. İstatistik bilgileri hazırlarlar. Nasıl mı? "tahmini." Nereden biliyorsun derseniz.hemen cevaplandırayım. Önce verdikleri bilgileri karşılaştırarak ortaya koyalım. Bir Tarım İl Müdürlüğü İstatistik Şube Müdürlüğü'nden bazı sebzelerin o ilde, ilçelerine göre ortalama verim değerlerini istedim. İsim vermiyorum ki sataşma olmasın. Veriler bana ulaştığında gördüm ki; Bir ilçede beyaz lahana verimi 5000 kg/da iken hemen yanındaki ilçede 500kg/da. Ispanak 490 kg/da. iken yanındaki ilçede 2000 kg/da. Pazı 3000kg/da. iken yanındaki ilçede 300 kg/da. Bu rakamlar bize bir şeyi anlatıyor. O da şu ki; Yerinde çalışma yapılmamış, araziye çıkılmamış. Çiftçinin birine sorulmuş, birisi vergi alırlar endişesi ile az söylemiş, diğeri doğru söylemiş. Böylece birbirinden çok farklı gerçeği yansıtmayan rakamlar ortaya çıkmış. Bununla beraber bir maliyet hesabı yapılmamış. Ben buna şaşırıyorum. Birçok Tarım İl Müdürlükleri de bu çalışmayı yapmamışlar. Bu raporları ziraat mühendisleri odasından alınabileceğini salık veriyorlar. İlginç değilmi?...
Çiftçinin dekara ne kadar gübre kullanacağı, bu gübreyi kaç defada vereceği konusunda bir fikri de yok. Bu fikri veren de yok çünkü emin olan yok. Rastgele gübreleme yapılıyor. Bir not: bilim adamları bir gün eğer Çin ve Hindistan, Hollanda kadar gübre kullanırsa biyosfer tabakasının ölebileceğinden bahsediyorlar. Gübrenin çok kullanılması çok verim anlamına gelmez aksine girdi maliyetlerini gereksiz arttırır ve çevreye zarar verir.
Oysa çalışan her bir mühendis, bir master öğrencisi, bir doktora öğrencisi gibi çalışmalı, bizzat arazide gözlemeli. Pilot çiftçileri olmalı. Akdeniz bölgesinde çalışan mühendis narenciye, sera ve sebzeyi çok iyi bilmeli. Egede marmara'da zeytin pamuk gibi ürünleri çok iyi bilmeli. Karadeniz'de çalışan, fındığı tanımalı, İç Anadolu'da çalışan da buğdayı...
Yani araştırma ve geliştirme çalışmaları yapmalılar. Bakanlıktan emir geldi çıkalım şu işlere bakalım dememeliler. Alternatifler geliştirmeliler. Tabii ki tarım bakanlığının her konuda uzman iyi çalışan bir AR-GE birimi mutlaka olmalı.
Bu olmayınca diş hekimi ceviz bahçesi tesis eder. İnşaat mühendisi kiraz bahçesi tesis eder. İnşaat kalfası peyzaj fidanlığı tesis eder. Oto Kaporta tamircisi hazır çim üretim işine girer. Çünkü boşluk kaldığı müddetçe bu boşluğu ilgili ilgisiz birileri doldurur. Tarım sektöründeki bu boşluğu da Meslek erbapları gerekli çalışmaları yapmadıklarından dolayı, haklı olarak, böyle sektöre uzak insanlar doldurmuş.
Köylüye süt ineği dağıtılacaksa aranacak birinci şartın uygun ahırın olup olmamasına bakılmalıdır. Köyün birinde araştırma yaptım. Yüzde 76'sında ahır yoktu. Tarım ilçe müdürlüğüne söyledim il Müdürlüğüne söyleyin denildi. İl Müdürlüğüne söyledim, sosyal hizmetlerden sorumlu devlet bakanlığı ilgileniyor dediler. Yani projenin sahibi yok. Sonra ineklerin yarısı bir şekilde devre dışı kaldı.
Zaman gelir domates yollara dökülür, zaman gelir patatesler meclise gönderilir, bunların çözümü kolay aslında.
Birincisi meslek erbapları kafa yoracaklar.
İkincisi Tarım Bakanlığı personeli, veterinerler dahil sahaya çıkacaklar. Gerçek bir araştırmacı gibi çalışacak ve ciddi bir şekilde kayıt tutacaklar.
Üçüncü ve çok önemlisi Tarım İl Müdürlükleri gözetiminde üretim planlaması yapılacak. Bu planlama iller bazında oluşturulacak olan üretici birlikleri vasıtası ile olacak. Türkiye'de üretilen ürünün niteliklerine göre veya tüketim ihtiyaçlarına göre bölgelere ayrılıp il birlik yöneticilerinden oluşan bölge birlikleri kurulacak. Bu birlikler bölgenin ihtiyacını tespit edip üretim planlamasını yapacak. Diğer bölgelerle irtibata geçip ihtiyaçlar tespit edilecek ve kimin hangi ürünü ne kadar üreteceği tespit edilecek. Ona göre de çiftçilere üretim programı verilecek. O zaman ürünler yollara dökülmez ve uygun fiyattan satılır. Tabiî ki devlet desteği çiftçiye mutlaka şart çünkü dünyanın gelişmiş ülkeleri ciddi oranlarda destek veriyorlar. Bu arada ihracata yönelik nitelikli üretim planlaması da yapılacak.
Netice olarak herkes üzerine düşen görevi, yapması gerektiği şekilde yaparsa sorun kalmaz.
Selam ve dua ile
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!