Umarım bu "Tohum Gen Bankası" "Tohum Morgu" olmaz da gerçekten o çok övündüğümüz biyolojik çeşitliliğimiz yeni nesiller ve insanlık için ekonomik faydaya dönüştürülen ıslah çalışmalarında kullanılır.Hatırlarsanız geçtiğimiz Mart ayında "Türkiye Tohum Gen Bankası" Sayın Başbakanımız tarafından açıldı. Tabii ki yapılan her iş, dikilen her eser kıy metlidir. Devlet imkânlarını bu merkez için tahsis edenlere şükranlarımızı sunuyoruz. Bu açılış töreni bana yine Karakılçık buğdayını ha tırlattı.
Çocukluğumda atadan kalma çiftliğe git tiğimizde, çiftliğin girişinde yolun sağında ve so lunda kalan her biri yaklaşık 50 dekar arazide rotasyonlu olarak her yıl Karakılçık buğdayı ekilir ve bundan bulgur yapılırdı. Bilenler bilir, bulgurun ya pılması ayrı bir ritüeldir. Harman yerinde atın çek tiği düven ile saplarından ayrılan buğday daneleri yaba ile havaya savrulup samandan ayrılır, ardın dan bulgur yapılacak buğdaylar bakır kazanlarda kaynatılırdı. Kaynamış buğdaylar (hedik) kurutul mak için serildiğinde bunları avuç avuç yemek ayrı bir zevk verirdi biz çocuklara.
Tarlaların geri kalan kısmında da buğday ve pamuk rotasyonu olurdu, ama buralara Karakılçık değil Floransa buğdayı eki lirdi.Bir süre sonra Meksika buğdayı geldi; Karakılçığın pabucunu dama atan Floransa'nın yerine Meksi ka buğdayı ekilir oldu. Neden diye sorarsanız; Karakılçık dekara 80 kg, Floransa 140 kg, Meksika buğdayı da 450 kg veriyordu da ondan. Son yıllarda Panda ekiliyor du, şimdi onun yerini Adana 99 aldı vs. Buğday tohum culuğu hatta ıslahı ile uğraşan arkadaşlardan Karakılçık tohumu istediğimde hep benzer yanıtlar aldım: "dağ köylerinde ara, belki bulursun". Oralarda da bulama dım. Umarım "Tohum Gen Bankamız" Karakılçık buğ dayı bulmama yardımcı olur...Bu kısa anımı paylaştıktan sonra "Tohum Gen Bankası" nedir? Ne işe yarar? Ya da bir işe yarar mı? Bu soruların yanıtlarını bulmaya çalışmadan önce bazı şeyleri hatırlamakta yarar var... Hepimizin bildiği gibi çoğu bitkiler nesillerini devam ettirebilmek için tohum oluştururlar. Muz gibi bazı bit kiler ise doğaları gereği tohum oluşturamaz ama vejetatif olarak yani rizom, yumru gibi çeşitli organları va sıtasıyla çoğalırlar. Çoğu meyve türleri ise bitki tohum oluştursa bile tarımsal niteliklerinin muhafazası için göz veya kalem aşısı yapılarak vejetatif olarak çoğaltı lır. Yani, bitkiler kendi nesillerini sürdürmek için tohum üretirken insanlar da avcı-toplayıcı kültürden yerleşik tarımcı topluma geçtikleri 10 bin yıldır gıda ve barınma ihtiyaçları için uygun bitkileri yetiştirmek peşindedirler. Biyoçeşitliliğin temel öğelerinden ekolojik çeşitlilik yani farklı toprak ve iklim koşulları, evrim boyunca bu koşullarda yaşamlarını sürdüren farklı organizmaların ve türlerin ortaya çıkmasını ve yine aynı tür içerisin de de farklı genetik yapıların gelişmesini sağlamakta dır. Bitki özelinde bakacak olursak dünyanın farklı coğ rafi bölgelerinde binlerce farklı bitki türünün ve çeşi dinin gelişmesi bundandır. İnsanoğlu önce kendi yakın çevresindeki bitkileri kültüre almış, ekip biçmeye baş lamış ve binlerce yıldır bunlar arasında kendi ihtiyaçları için en uygun olanları seçip iyileştirmeye çaba göster miştir, bu da tarımsal biyoçeşitliliği ortaya çıkarmıştır. 16. yüzyıldan itibaren, bilimsel araştırmaya olan ilginin artması sadece astronomi, fizik ve kimya alanlarında değil botanik, zooloji, entomoloji gibi tarım için önem li temel alanlarda da görülmeye başlamıştır. İnsanlar sırf yeni bitkiler toplamak için kıtalararası seyahatle re çıkıyor yeni keşfedilen ülkelerden bitkiler toplayıp botanik bahçeleri kuruyorlardı. Bu tip faaliyetler artık manastır ve kilise bahçelerinin sınırlarını aşmaya başla mış hemen her önemli şehirde botanik bahçeleri kurul maya başlamıştı. Ziyaret ettiğim onlarca botanik bah çesi arasında, 1545'te Padova'da kurulan botanik bah çesi ile İngiltere'deki 250 yıllık "Kew Gardens" sanırım Batı'daki ilk bitki gen bankaları arasında sayılabilir. Tabii ki burada, Kristof Kolomb'un Amerika'yı keşfinden bahsetmeden geçemeyiz. Amerika'nın keşfedilmesi, gemi ciliğin gelişmesi, yeni yerlerin bulunup sömürgeleşti rilmesi beraberinde yeni bitki türlerinin de bulunarak Avrupa'ya taşınmasını, bunun yanında eski dünya -bife^ ki türlerinin de Amerika'ya götürülmesine yoi açmıştır. Bugünkü anlamda ilk tohum gen bankası 1921 yı lında Sovyet genetikçi Nikolai Vavilov tarafından St. Petersburg'da kurulmuştur. Yaklaşık 20 yıl içerisinde dünyanın farklı yerlerinden 200 bin civarında örnek toplayıp kataloglayan Vavilov, tarımsal bitkilerin dün ya üzerindeki gen kaynakları merkezlerini de tanımla mıştır. Buğday ve mısır gibi yaygın bitki türlerinin ıslahı için önemli çalışmalar yapmış olan Vavilov'un Mendel kanunlarını reddeden Lysenko'yla çatışması nedeniyle Sovyet rejimi tarafından tutuklanması ardından da ha piste açlıktan ölmesi tarihin ders çıkarılması gereken acı olaylarından birisidir. Bunun ardından 1940'larda ise Amerikan Ulusal Gene tik Kaynaklan Koruma Merkezi kurulmuştur. Halen 38 bin kadar bitki türüne ait 450 bin'e yakın örneğin mu hafaza edildiği tohum gen bankasında dünyanın he men her yerinden toplanmış tohum ve bitki materya li bulunmaktadır. Elektronik veri tabanına yerleştiril miş bu bitki gen kaynakları araştırma ve ıslah amacıyla dünyanın her yerine bedelsiz olarak gönderilmektedir. Yeşil Devrim ile birlikte yüksek verimli buğday ve çel tik çeşitlerinin dünyaya yayılmasıyla Karakılçık buğdayı gibi yerel çeşitlerin ortadan kalkmaya başlaması ta rımsal biyoçeşitliliğin kaybı konusundaki kaygıları ar tırmıştır. Bitki ıslahçıları açısından son derece önem li olan bu gen kaynaklarının koruma altına alınması için dünyanın çeşitli ülkelerinde tohum gen bankala rı kurulmaya başlanmıştır. Daha sonra 1974'te Ulusla rarası Bitki Genetik Kaynakları Enstitüsü (IPGRI) kuru larak gen bankaları arasında iş birliği ve ağ oluştur ma çabaları başlamıştır. Böylece gerek gelişmiş gerek se gelişmekte olan ülkelerde bulunan gen kaynakları nın korunması ve ıslah amaçlı paylaşılması daha işlev sel hale gelmiştir. Halen bu gen bankalarında bulunan örnek sayısı 2.3 milyonun üzerinde olup bunların yüz de 97'sini tohumlar, yüzde 3'ünü de klonal bitki mater yalleri oluşturmaktadır. Bundan 10 yıl kadar önce yürürlüğe giren ve Türkiye'nin de taraf olduğu Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Sözleş mesi ise sadece tarımsal bitki türlerinin değil tüm bitki çeşitliliğinin korunması, biyolojik çeşitliliğin sürdürüle bilir kullanımı ve bu biyolojik çeşitlilikten oluşacak fay daların adil paylaşımını öngörmektedir. Bu bağlamda, İngiltere'deki Kew Botanik Bahçesi ta rafından eşgüdümü yapılan ve 2000 yılında başlatılan Binyıl Tohum Bankası Projesi önemli bir adımdır. Yine, 2008 yılında faaliyete giren Norveç'teki Svalbard Küre sel Tohum Sığınağı tesisleri ülkeler arasındaki iş birli ğine güzel bir örnek teşkil etmektedir. Bu sığınakta as lında, farklı gen bankalarında muhafazaya alınmış to humların olası risklere karşı yedeklemesi yapılmakta dır. Türkiye'de ise gerçek anlamda ilk Tohum Gen Bankası'nın 1974 yılında Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü'nde kurulduğu söylenebilir. Şüphesiz bu nun yanında daha ufak tohum koleksiyonları ile önem li meyve türleri ile bağ çeşitlerini içeren exsitu kolek siyonlar da oluşturulmuştur. Ancak bunlar hiçbir za man Batı'da gen bankalarına gösterilen ilgiyi görme miş ve gereken kadro ile finansal kaynaklara ulaşama mışlardır. Özetle, bitki gen kaynaklarının önemi ve bunların ge rek tarımsal üretim sistemlerindeki değişimler gerekse doğal yaşam alanlarının tahribi sonucu kaybolma teh likesi altında oldukları artık hemen herkes tarafından fark edilmiş bulunmaktadır. Dolayısı ile hem klasik ıs lah çalışmaları hem de modern genetik yöntemler için genetik kaynakların toplanması, korunması ve taşıdık ları özelliklerin morfolojik ve moleküler düzeyde tespit edilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu arada, genetik kaynakların sadece exsitu yani bir yerden toplanarak gen bankalarında korunmaya alın-malarının yanında, in situ yani doğal yetişme ortam larında korunmaları, bunların doğal ortamdaki evrim leri ve genetik açılıma ve değişime uğramaları açısın dan da önemlidir. İn situ koruma önündeki en büyük engel ise doğal yaşama alanlarının hızla yok olmasıdır. Türkiye'de örneğin, 1950'lerden itibaren mekanizasyo-nun artmasıyla mera alanlarının bozularak tarlaya dö nüştürüldüğü, aynı şekilde ormanların tahribiyle tarı ma müsait olmayan dik eğimli alanlarda ekim yapıldığı, özellikle 1960'lardan itibaren göllerin ve sulak alanla rın kurutularak yeni tarım arazilerinin yaratıldığı, sula ma ve/veya elektrik üretimi amaçlı göl ve göletler oluş turularak vadi içi habitatların tahrip edildiği ve geniş alanlarda sulu tarıma geçildiği ve böylece doğal den genin olabildiğince bozulduğu gerçeği in situ koruma yı daha da zor hale getirmiştir.Dolayısı ile bitki gen kaynaklarının gen bankalarında ex situ korunması zorunlu, ancak zorunlu olduğu kadar da zordur. Tohumlar fizyolojik olarak su kaybederek din lenmeye (bitki büyüme ve gelişmesi için gerekli koşul lar olmadan çimlenmemeye) programlanmış oldukla rından, bunları derin dondurucuda -20°C'de, hatta sıvı azotta -156°C'de uzun süre muhafaza etmek mümkün dür. Yine de bitki türüne bağlı olarak bir tohumun can lılığını muhafaza süresi 10-50 yıl, az sayıda bazı tür ler için daha uzundur. Ancak, iyimser bir tahminle bunu 25 yıl olarak alırsak, Bakanlık yetkililerinin beya nına göre 250 bin örneğin muhafaza edileceği Tohum Gen Bankası'nda her yıl 10 bin örneğin tarlaya ekilip tohumlarının hasat edilerek tekrar korumaya alınması gerekir. Bunun gerektirdiği işgücü ve maliyetin yanın da, toplanan bu tohumların kendi aralarında tozlaşa-rak veya kendiliğinden genetiklerinde açılım olması ya da tohumların karıştırılma olasılıkları tüm gen bankala rı için büyük bir risk oluşturmaktadır. Dolayısı ile bun ların gerek morfolojik gerekse moleküler düzeyde çok iyi bir şekilde karakterize edilerek kayıt altına alınma ları ve tohum yenileme sırasında yinelenmeleri gerekir. Türkiye'de 1974'te kurulan Tohum Gen Bankası ile di ğer bitkisel gen kaynakları koleksiyonları şimdiye kadar ne yazık ki bu işlevleri tam olarak yerine getirebilecek kadro ve mali imkanlara sahip olamamışlardır. Gen bankalarındaki tüm bu zor ve pahalı çalışmaların amacı şüphesiz ki bu gen kaynaklarının tarımsal üre timde kullanılacakyeni çeşitlerin ıslah edilmesinde kul lanılmasıdır. Bu da ancak yukarıda da belirttiğim üze re tohum gen bankasında muhafaza altına alınacak ör neklerin tarımsal, morfolojik ve moleküler düzeyde ta nımlanmasını, kayıt altına alınmasını ve bu bilgilerin ve materyalin bitki ıslahçılarının erişimine açık olma- sını gerektirmektedir. Nitekim yazının başında örneği ni verdiğim tohum gen bankaları, tüm zorluklara rağ men bu asgari koşulları sağlamaya gayret göstermek te bunun için her türlü iş birliği kanallarını geliştirme ye çalışmaktadırlar. Tüm bunlar çok sayıda ve nitelikte araştırmacı ve destek personelinin istihdamını zorun lu kılmaktadır. Bu yapılmadığı ya da yapılamadığı tak dirde onca yatırım ve emek heba olacak, böylece top lanan tohumlar işlevsiz olarak bir bakıma ölüme terk edilecektir. Sonuç söz olarak, umarım bu "Tohum Gen Bankası" "Tohum Morgu" olmaz da gerçekten o çok övündüğü-müz*biyolojik çeşitliliğimiz yeni nesiller ve insanlık için ekonomik faydaya dönüştürüldüğü ıslah çalışmaların da kullanılır
Prof. Dr. Selim ÇETİNER Sabancı Üniversitesi. Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fak. İSTANBUL TARLASERA-
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!