Çocuklarımıza özgür geleceğini ve kişliğini kazandırmak ona ruhsal denge ve dinginlik kazandır mak ve mahalle kültürünü sokaklara taşımak için neler yapılabilir.
Güneş, rüzgar ve topraktan minimum tüketimle maksimum faydayı sağlamak ve ihtiyaç duydukları enerjiyi sınırlı kaynaklardan değil, güneş ve rüzgar gibi süreklilik arz eden kuvvetlerden alacak şekilde planlanmalı.Mimari tasarım anlayışıyla güneşten olabildiğince en üst seviyede enerji alarak elektrik ve de kışın ışık ve ısınma ihtiyacını tedarik edecek ama aynı zamanda içeri gerektiğinde gölgenin ferahlığını da verecek şekilde planlanmış olmalıdır sokaklarımız.Toprak parçanın değerli olduğu kişi başına 1 m2 lik alan kazandırmanın milyonlara mal olduğu bir şehir anlayışında sokaklarımızı çocuklarımıza yaşam merkezi olarak neden açmayalım ki.
Geçmişle günümüzü kıyasladığımızda İstanbul, doğal güzelliği yanında, parkları ile de anılan bir şehir olması gereken bir metropol olama yoluna yeni girmeye çalışıyor. İstanbul'u genel panorama içinde yeşil gösteren alanlar, halkın yararlanamadığı alanlardır. Semt parkları, bulunduğu çevreye hizmet veren, hepimizin bildiği küçük parklar ve çocuk bahçeleridir. Bu parklara ve çocuk bahçelerine, kapsadıkları semtin en uzak noktasından en fazla 500 metrelik yürüme mesafesinde ulaşılabilmelidir. Peki bunu mümkün kılabiliyor muyuz. Ha dediğimizde bir ebeveyn olarak çocuğumuzu günü birlik park veya oyun alanlarına yönlendirme cesaretini gösterebiliyor muyuz. Bunu paylaştığım kişiler biraz gülümseyerek mahcup şekilde evet diyemiyor.Çünkü bir tedirginlik söz konusu.Belki güvenlik problemi belki güven korkusu.Aslında her ikisi de yerinde bir tavır.Bugün belediyeler güvenlik konusunu çözmüş olsa da yeterli olmadığı için suçlayamayız.Bizler park ve sokaklarımızı çocuklara göre onların temel ihtiyacını karşılayacak şekilde oyun anlayışını ve düşüncelerini yönlendirebilir ve aynı zamanda ziyaretçilere yürüyüşleri sırasında başarılı bir biçimde görüş açıları sunabilirsek başarının temelini yakalamış oluruz. Park içindeki tek dizayn edilen formal mimari yapı yaşam merkezi olmalıdır. Burası toplumun yanında doğanın ikinci planda kaldığı tek mekandır.
Dünya örneklerine göz attığımızda Roma'nın ‘Villa Borghes', Paris'in ‘Boulogne' orman parkları, kentin yanı başında olduğu için yürüyerek gidilebilen, halkın gece gündüz rağbet ettiği parklardır.Böyle bir kent anlayışını olduğu mekanlara gidip zaman geçirmekle yoğunluğun arttığı bir merkezde bulunmak ve yeşil alandan yoksun ortamda yaşamak aynı değildir elbet.
Gerek Roma'da, Venedik'te, Floransa'da, gerekse Paris'te, kentlerin bizatihi kendileri müze ve kültürel doygunluğa sahip oldukları için olsa gerek, özellikle kültür tesisleri içeren parklar aranmıyor. Parklar, dinlenme, eğlenme ve spor aktiviteleri ile işlevlerini sürdürüyor. Zaten, bu kentlerin yeşil ve geniş bulvarlarının sağında solunda, devamlı kültür ve yaşam tesisleri ile iç içe buluyorsunuz.
Kentlerimizi tasarım ve parklardaki görselliğe mimari açıdan bakıldığında neleri görebiliyoruz. Tasarımda farklı bakışı görmek mümkünmü. Aslında bir yandan toplumsal ve etik anlayış açısından bir denge tutturmaya çalışılırken diğer yandan da ekonomik anlamda ayakta kalabilir düşüncesi hakim.
Mimari bir düşüncenin arka planına bakıldığında kentin bir parçası olarak gördüğümüz park alanları içindeki mimari düşünce giderek avam düşünceyi belki mutlu ediyor görülebilir. Fakat aslında hiçte öyle değil. Şehirlerin sosyo-ekonomik bakışını sürekli ön plana çıkaran ve görsel zenginlik olarak algıladığımız bitkiler uygulamada yerli yerinde mi duruyor.Yani bir çiçekle bahar gelir mi?.Eğer bir çiçekle bahar veya genel anlamda mevsimleri algılıyorsak o zaman orijinalden uzak fakat orijinal gibi duran plastik objeleri kullanalım.O zaman her şey monotonken yaşamın karelerine parkları da katalım.
Şehir parkları, toplumsal kaynaşmanın yaşandığı küçük bazen de büyük toplu lukların buluşma noktalarıdır. Parklar kent merkezinde olmakla birlikte , oraya şehrin karmaşası, gürültüsü, düzensizliği giremez hatta girmemelidir de. Zaten parklar, kent yaşamından uzaklaşmanın bir dinginliği oluşturan mekanlar olarak hayatımıza giren yaşam alanlarıdır. Eğer şehrin bütün olumsuzluğunu yaşıyorsak parkların mana ve anlamı kalmamış olur.
Kentsel alanlarda sürdürülebilirlik olgusu devam ederken ve kentlilik yani kentte yaşamaya karar vermişsek bize sunulan değerleri kabul etmemiz ve korumamız gerekir. Rekreasyon alanda ne olduğunu anlarken tasarımdaki farklılığı algılamamız tasarımı uygulayana bir yerde yön vermiş oluruz. Çünkü kentsel yaşam kalitesinin artırılabilmesi için tasarımı uygulayanlar veya bu düşünceye hakim kurumlar bağlı olduğu topluma kullanabilecekleri çeşitli aktif ve pasif rekreasyon olanaklarını sunabilmelidir. Fakat bunun tersi de söz konusu olabilir. Ör. birey için bir anlamı olan mekan, o mekanda yaşanan hoşnutluk verici bir tecrübe yerine, bireye korku verici tecrübe ile bu anlamı kazanmış olabilir. Genele baktığımızda peyzaj tasarı mında kullanılan öğeler(bitki- su -taş) mimarlık, şehircilik, sağlık, sanatsal, doğal, psikolojik ve biyolojik bilim dallarıyla direkt bazen de endirekt olarak ilgilidir.
Bazen yaşadığımız mekanlarda aradığımız nedir veya ne olmalıdır. metropol kentin tarihi özelliği ve uygarlıkla birlikte anıtsallık değer taşırken toplumsal değerlerin taşıdığı işlevsel unsurlara uygunluğa bakmak gerekir.Gün içindeki nüfus yoğunluğunun farklılık taşıdığı bazı metropol kentlerde rekreasyon alanlarıyla birlikte bina ve siteler arasında kalan park alanlarındaki tasarım düşüncesi bazı standart değerleri korumalıdır.Bazen de kentsel dönüşüm alanlarının zor olduğu anlarda sıkışan bir neslin önünü açmak elbette yerel yönetimin ele alması yanında STK ların bu konuya yaklaşımı yapıcı olmalıdır.Çünkü aynı şehirde yaşarken aynı havayı teneffüs ettiğimizi iyi analiz etmeliyiz.Tasarım anlayışında farklılığı iyi yakalamak ve uygulamak esastır.Yoksa bu işin temelinde hızlı okuma kursundan veya başka bu bir romanda olabilir alınan ders belki zevk verebilir.Fakat bahçe tasarımında uygulanan stilleri kişinin peyzaj beklentileri için ve nasıl geliştiğini anlamak açıklamak gerek.Peyzajda temel esas şudur;bilmek ve düşünmek .Olaylara bakarken tasarımın neresinde olduğunu anlamak gerek.yani büyük pencereden bakmak gerekir.Formal ve İnformal bakmak; Yani formal peyzajı uyguladığımızda nerede ve nasıl informal peyzajda nerede durduğumuzu anlamak gerekir.Kent kabristanlarının düzenlenmesinde özelikle sükûnete, sessizliğe, intizama ve uhrevi hisler yaratmaya neden olabilecek türlerin tercih edilmesi ana düşüncedir.
Mühendis ve Mimarlar olarak öncelikle, belirsiz genellemeleri varoş mantığı ile değil toplumsal değerin bakışına eklemeye devam etmek yerine, toplumun inanılmaz derecede çeşitli ve karmaşık yapısına cevap verebilecek nitelikte bir yapı ve mekanlar oluşturmalıdır.
Çağlar AYDIN
Ziraat Mühendisi
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!