Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada Yunanistan’da 18 kişinin ölümüne neden olan Batı Nil Virüsü’ne Türkiye’de 7 hastada rastlandığını ve 3 kişinin hayatını kaybettiği belirtilmektedir. Bu durum, ülkemizde bazı bölgelerin bu hastalığın tehdidi altında olduğunu göstermektedir.
Bu virüs, kuşlar ve özellikle de kargalardan, Culex (Diptera: Cuicidae: Culicinae) cinsine ait sivrisinek türler ile insanlara, atlara ve diğer memelilere bulaştırıldığı, bulaşma, çoğunlukla sivrisinek popülasyonunun aktif olduğu sıcak havalarda meydana geldiği, yaz sonu ve sonbahar başında, kurak ve sıcak dönemlerde daha çok görüldüğü, özellikle kuş göçlerinin yüksek olduğu ve sivrisinek popülasyonun yoğun olduğu dönemlerde ortaya çıktığı belirtilmektedir. Bu durum ise bize virüsün yayılmasında göçmen kuşların önemini göstermektedir.
Batı nil virüsü, ilk olarak 1930'ların sonlarında Afrika'da ortaya çıkmış, daha sonra Asya, Avrupa, Orta Doğu ve Amerika'da yayılmıştır. Hastalık, virüsün bulaştığı kişilerde çoğu kez hiçbir belirti ve bulgu göstermemekte, genellikle kişiler farkına bile varamamakta ve hafif bir enfeksiyon gelişmekte ve iyileşme gerçekleşmektedir. Yaşlılar, çocuklar, hamileler ve bağışıklık sistemi baskılanmış hastalarda ise çok ciddi olabilmekte ve beyin iltihaplanmasına veya beyni ve omuriliğini çevreleyen zarlarda iltihaplanmalara yol açmaktadır. Virüse yakalananların yaklaşık %1'inden daha azında, şiddetli hastalık görülmekte ve az sayıda da olsa ölüm görülmektedir. Hastalık kendini ilk olarak ateş ile göstermekte, ani başlayan ateş, kas ağrısı, bulantı, yorgunluk, halsizlik, kızarıklık, kusma, ishal, nörolojik problemler, hafıza kaybı, koma, lenf bezlerinde şişme, boyun tutulması, uyum bozukluğu, birbirine karıştırma durumu, menenjit vs. görülmektedir. Bu hastalıktan korunmak için herhangi bir aşının mevcut olmadığı da belirtilmektedir.
Culexcinsine ait 43 sivrisinek türünden Batı Nil Virüsünün izole edildiği kaydedilmektedir. Amerika’da, 36 sivrisinek türünün bu virüsle enfekteli olduğu tespit edilmiştir. Özellikle, Culex pipiens’in çok önemli bir vektör olduğu belirtilmektedir. Bu sivrisinek türünün kan emmek için kuşları tercih etmesi de ise önemli faktördür. Ülkemizde, 50 sivrisinek (Culicidae: Diptera) türünün bulunduğu, Culex cinsine ait ise 13 türün varlığı belirtilmektedir (Ramsdale et al., 2001). Bunlar; Culex (Barraudius) modestus Ficalbi, 1890, C (B.) pusillus Macquart, 1850, Culex (Culex) laticinctus Edwards, 1913, C. (C.) mimeticus Noé, 1899, C .(C.) perexiguus Theobald, 1903, C. (C.) pipiens Linnaeus, 1758, C. (C.) theileri Theobald, 1903, C. (C.) torrentium Martini, 1925, C. (C.) tritaeniorhynchus Giles, 1901, C (Maillotia) deserticola Kirkpatrick, 1925, C .(M.) hortensis Ficalbi, 1889, C. (Neoculex) martinii Medschid, 1930 ve C. (N.) territans Walker, 1856’dir.
Özellikle, Culex pipiens ülkemizde yaygın bulunan bir türdür. Bu konuda en kısa sürede bir çalışma başlatılarak, yakalanacak sivrisinek türlerinden hangilerinin bu virüsü taşıdığı araştırılmalı ve buna göre önlemler alınmalıdır.
Batı Nil Virüsü'nden korunmak için özelikle hasta veya ölmekte olan kuşlara dikkat edilmesi gerekmektedir. Sivrisinekle mücadelede kullanılan yöntemlerin genel amacı vektörün üreme alanlarını kurutmak, larva ve erginlerle ayrı ayrı mücadele etmektir.Vektör kontrolü için çevre düzenlemesi ile ilgili yöntemler ve yapılan işlemler, hedef vektör ve insan popülasyonunun bulunduğu ortamların vektörün üremesini engelleyecek şekilde değiştirilmesidir. Kısaca vektör kaynaklarını kurutmak ve patojen insan ilişkisini kesmek şeklinde özetlenebilir. Çevre düzenlemesi; larva üreme alanlarına drenaj kanallarının açılması, çukurların doldurulması arazinin tesviye edilmesi gibi kalıcı alt yapı değişiklikleri; su birikintileri ve bataklıkların kurutulması, su taşkını ile habitatların yıkanması, sucul bitkilerin su drenaj kanallarından temizlenmesi, su seviyelerinin ve akıntı hızının değiştirilmesi, konutların sivrisinek üreme alanlarından uzakta yapılması ve atık suların birikmesini önlemek gibi düzenlemeleri içerir. Ayrıca, kapı ve pencerelerde sineklik ve uyurken cibinlik kullanılması, akşam ve gece saatlerinde açıkta oturulmaması, vücudun açık yerlerinin örtülmesi, uzaklaştırıcı krem ve losyonlar, spiral sivrisinek tüssüsü, elektrikle ısınan fumigant tabletler, fan ve klima gibi cihazların kullanılması gibi kişisel kontrol tedbirleri alınabilir.
Sivrisineklerle biyolojik mücadelede, sivrisinek balığı olarak bilinen Gambusia affinis, Güney Amerika orijinli olmakla beraber pek çok ülkede sivrisinek larvalarına karşı kullanılmıştır. Ayrıca, Poecihia reticulata balık türü de yine oldukça etkilidir. Yine, Bacillus thuringiensis, B. sphaericus ve diğer biyopreparatlar sivrisineklere karşı başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Son yıllarda, temiz sularda üreyen larvalara karşı etkili kullanılabilecek olan bir fungus türü Lagenidium giganteum üzerinde durulmaktadır, bu türün ABD kullanımı serbest bırakılmıştır. Ülkemizde sivrisineklerle biyolojik mücadelenin gelişmesi henüz başlangıç aşamasında olup bu amaçla kullanılacak ürünlerin sivrisineklere göre düzenlenip ticarileşmesi için bu sahada ülkemizde çalışan firmaların sivrisinekler için kullanılabilecek ürünleri üretmesi, depolaması ve dağıtımı için belirli girişimler yapması gereklidir.
Sivrinsek kontrol programları hem larva hem de ergin döneme yönelik olarak yapılmaktadır. Etkin bir sivrisinek uygulaması için mücadeleye bu bölgelerde larva mücadelesi ile başlanmalı ve daha sonra da belirli aralıklarla devam edilmelidir. Uygun yapılacak larva mücadelesi sivrisinekleri ergin hale gelmeden yok edecek ve ergin mücadelesini büyük ölçüde kolaylaştıracaktır. Larva mücadelesinin hem sivrisinekte hem de karasinekte mücadelenin temelini oluşturduğu unutulmamalıdır. Ancak bu ve benzeri uygulamalar yapılırken sularda yaşayan balıklara ve diğer organizmalara zarar verilmemeli yalnızca hedef zararlıya yönelik biyolojik larvisitler kullanılmalıdır. Larvisit uygulamalarında hedef, sivrisineklerin yoğun olarak bulunduğu üreme alanlarıdır.
Erginlere yönelik kimyasal mücadele, dinlenme yerlerindeki ve uçan erginlere karşı yapılan insektisit püskürtmeleri ile konut içi ve çevresinde yapılan kalıcı uygulamaları içermekte ve buna alan spreylemesi adı verilmektedir. Bu soğuk ve sıcak sisleme şeklinde yapılmaktadır. Alan spreylemesi hedef canlının aktif olduğu saatlerde ve faal olduğu alanlarda yapılan uygulamaları kapsamaktadır. Alan spreylemesinde araç hızı 10-15 km./h geçmemelidir. Alan spreylemesinde en ideal yöntem ise ULV (soğuk sisleme) tekniğidir. Alan spreylemesinde iki farklı metot kullanılmaktadır. Bunlar; ULV (soğuk sisleme) ve Thermal fogging (TF) (sıcak sisleme)’dir. Soğuk sislemede seyreltici olarak genellikle su kullanılır. ULV veya soğuk sisleme, su ile insektisit karışımından elde edilen konsantrasyonun 25-30 mikron büyüklüğündeki damlacıklar halinde düşük bir hacime uygulanmasıdır. Sıcak sislemede petrol türevleri ile insektisit karışımından elde edilen konsantrasyonun dumanlama şeklinde geniş bir hacime uygulanmasıdır. Alan spreylemesinde ULV metodu tercih edilmelidir. Thermal fog veya sıcak sisleme daha çok araçla girilemeyen cadde veya sokaklar ile kent dışı alanlarda sınırlı ve kontrollü olarak uygulanmalıdır. Sıcak sislemenin ağırlıklı olarak kullanılması gereken alanlar ise kanal içi uygulamalarıdır.
Mümkün olduğunca larvalar ile mücadele edilmeli, özellikle şehirlerin içerisinde binaların arasında yapılan ilaçlamalardan vazgeçilmelidir. Çünkü, uygunlanan ilaçların sadece %1’inin hedef alınan zararlıya ulaştığı belirtilmektedir. Bu sebeple, ilaçın geri kalan kısmı çevredeki hedef dışı türleri etkileyerek, toprak, su ve ürünlerde kalıntıya sebep olmaktadır. Bunun sonucunda doğal denge bozulmakta ve insanlarda çeşitli yan etkileri ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple, pestisitleri, çevreyi ve insan sağlığını koruyacak şekilde kullanmak gerekmektedir. Bu şekilde geriye dönüşü olmayan zararların önüne geçilmiş ve süreklilik sağlanmış olacaktır. Bu sebeple, kullanılacak ilaçlarda ve ilaç uygulamalarında şu hususlar dikkate alınmalıdır.
1-Geniş spektrumlu ilaçların yerine selektif ilaçlar tercih edilmelidir.
2-İlaçlamalar sık aralıklarla yapılmamalıdır.
3-Aynı etkili maddeye ait ilaçlar ard arda ve sık aralıklarla uzun süre kullanılmamalıdır.
4-Etki süresi kısa olan ilaçlar tavsiye edilmelidir.
5-İlaçlar yüksek dozda kullanılmamalıdır.
6-Bir zararlıya karşı hazırlanacak ilaçlama programlarında farklı etki grubundan ilaçlara yer verilmelidir.
7-İlaçların etkinliğini artıracak sinerjist maddeler ilaçlara karıştırılmalıdır.
8-Uygun zaman ve uygun bir teknikle ilaçlama yapılmalıdır.
9-İlaçların çevreye bulaşması azaltılmalı ve çevre üzerine olumsuz etkisi bulunan ilaçlar kullanılmamalıdır.
Yine, yapılan çalışmalarda 500’ün üzerinde böcek türünde bir veya daha fazla insektisite karşı dayanıklılığın geliştiği, bunlardan % 41’inin ise tıbbi ve veteriner öneme sahip böcek türleri olduğu belirtilmektedir. Sivrisineklerden 56 Anopheles, 19 Aedes ve 20 Culex türünde insektisitlere karşı dayanıklılığın geliştiği belirtilmektedir. Ancak, insektisitlere karşı bazı böcek türlerinde görülen dayanıklılığın büyüklüğü ve şiddeti korku verecek şekilde artmış ver mevcut tüm insektisitlere karşı dayanıklılık görülmüştür. Buna, biyopreparatlarda dahildir.
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!