Bu konu hakkında, kimi arkadaşımız ziraatı, ziraatçıların haricinde herkesin rant olarak kullanmasından ve konunun uzmanlarının karın tokluğuna, satış elemanı gibi çalışmasından rahatsız olurken, bir kısım arkadaşlarımız da bu konunun kaçınılmaz sonuç olduğunu söylemişlerdir. Bu konunun dersini gören kardeşlerimizin, önemli ziraat paylaşım sitelerinden bile habersiz olduğunu, firmaların kalifiye eleman için bekleme lüksünün olmadığını savunmaktadırlar Doğrudur, kimi genç kardeşlerimizin ne için ziraat eğitimi yaptığından bile kayıtsız olmalarına karşılık, kimi genç kardeşlerimiz de, değil diğer siteleri takip etmek, kendileri bizzat site kurup ziraatla ilgili önemli meseleleri cesurca masaya yatırmaktadırlar. Bu konuda vereceğim en güzel örneklerden bir tanesi, http://www.bahcebitkileri.org/ kurucuları genç arkadaşlarımız, Bekir Sıtkı Koç ve Hakan Yazar kardeşlerimizi tebrik ediyorum.
Tabii ki, yılların alışılmış köhne yapısını bir anda değiştirmek mümkün değil. Bu konuda, çözümün bir parçasına mı yoksa sorunun kaynağına mı hizmet ettiğimiz önemli. Yeni mezun olan bir doktorumuz, yılların kırık-çıkıklığını yapan bir vatandaştan daha tecrübesiz olsa da, eğitime ve mesleğine güvenmemiz gereken kişi genç doktorumuz olmalıdır. Bu böyledir, aksi takdirde bu işi korsan yapan kardeşimiz, yaptığı hatanın bedelini ağır öder. Bunun için, tıp konusunda pratisyenliğinden uzmanlığına, sağlık konusunda bu konu ancak ve ancak sağlıkçıları ilgilendirir. Bu konuda yatırım yapan sağlık firmaları bu kişilerle çalışmalıdır. Başka tecrübeli fakat diplomasız şahıs veya şahıslarla çalışma lüksü yoktur.
Bir ilkokul mezunu, tüm formalitelerini hazırlayıp gübre satışı yapabiliyorsa, ben bunu tüm Ziraat Mühendisi-Toprak bölümü uzmanlarına hakaret olarak algılarım. Nasıl ki, tıp doktorumuzun verdiği ilaçlar insan sağlını etkiliyorsa, toprağa katılan her yabancı madde de dolaylı olarak insan sağlığını, suyu, çevreyi tabiatıyla bizi ve geleceğimizi etkilemektedir. Yıllarca sorumsuzca toprağa verilen kimyasallar, şu anda topraklarımıza büyük hasarlar verdi. Sağlıksız toprak, sağlıksız bitki sonucunu doğururken, bitkilerde de daha fazla kimyasal mücadele geliştirildi. Bu zehir ve hormon yüklemesi gayet tabi bizlere sağlıksız beslenme olarak geriye dönmektedir. Çözüm olarak sunulan GDO da sadece oyunun bir parçasıdır.
Kimyasallara alternatif olarak üretilen organik gübre ve ilaçlar, uzmanı olmadan hedef kitleye ulaştırılırsa ne kadar doğal ve ne kadar faydalı olabilir ki!. Bu konuda eğer, fakültelerde yetersizlik görülüyorsa, oralara çeki düzen verilmelidir. Araştırma enstitülerinde yetersizlik varsa, oralar düzeltilmelidir. Yoksa, göstermelik bir ziraat mühendisi ve onun işini yapan alakasız kişiler, piyasada söz sahibi oluyorsa, bizler bu sorumluluğun altından kalkamayız. Hiçbir zaman alternatifimiz, işin ehli olmayan güya tecrübeli kişiler olmamalıdır. O zaman, mezun ziraat elemanları KPSS sınavlarını takip edip kamuya yerleşecek veya isim yapmış bir firmada satış elemanı gibi istenilen pozisyonlarda ve ağır şartlarda hizmet edecek!..
Tarımla iştigal eden kişileri araştırdığımız zaman, bu işle uğraşanların büyük bir kısmının asıl başka biri işi olduğunu, veya hobi olarak bu işlerle uğraştıklarını görmekteyiz. Kişilerin sahip oldukları arazi parçalarını istedikleri şekilde ekip- dikme serbestliği denetimsizliğin de temelini oluşturmaktadır. Böylesi kişilere kimyasal kirlenmeden, bilinçsiz ilaç ve hormon kullanımının toprağa ve dolayısı ile insanlığa etkilerini anlattığınız zaman alacağınız cevaplardan bir tanesini söyleyeyim. “ Evladım, benim şu kadar çocuğum var ve benim de belli bir ücretle çalıştığım asıl başka bir işim var. Toprak isterse 10 sene sonra ölsün. O zamana kadar, çocuklarım okumuş, eline mesleğini almış olur. Onların da toprakla uğraşacağını sanmıyorum. Toprağımda bulunan ağaçlarımın ürünlerini, kalibresi yüksek ve kurtsuz olarak yüksek bir fiyata sattıktan sonra, ileride toprağın ölmesi beni çok ilgilendirmiyor. Ürünlerimin sağlıksız olması da beni ilgilendirmiyor. Çünkü; Ürünlerimi ihraç ürünü olarak satıyorum ve ben zaten o ürünlerden yemiyorum.”
Burada başımızı iki elimizin ortasına koyup iyice düşünelim. Ülkemizde, kendi arsasına keyfiyetle bina inşa edemeyen kişiler, keyfiyetle topraklarını katledebiliyor. Bu durumda, isteyen istediği gibi davranır, ziraatçılarla çalışma veya onların uzmanlaşma zamanını bekleme lüksü olmaz. Bizler, yasak veya kanunların koyduğu yaptırımlar olmadığı müddetçe, ellerimizle dünyayı başımıza yıkabiliriz. İnşaat konusunda usulüne uygun bina yapılmasını depremler tetikliyor. Tıp konusunda yapılan hatalarda, insanlarda görülen yaşam kalitesi veya ölümleri de tıp konusundaki yaptırımları tetikliyor. Bu durumda, toprak ne yapsın!.. Yıllar sonra aç ve susuz kalabilirsiniz diye sessiz çığlıklar atıyor fakat kimse duymak istemiyor. İnsanoğlunun peşin ücrete tabii olma zaafı burada da bizleri uçurumun kenarına getiriyor.
Ziraatın, ziraatçılar haricindeki zihniyetlerle katledilmesini önleyecek elemanlar aranıyor!..
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!