Son günlerde Biyogüvenlik Kurulunun, genetiği değiştirilmiş organizmalı (GDO, transgenik – biyotek ürünler) 8 genotipe ithalat için izin vermesi üzerine, medyada farklı başlıklar dolaşmaya başladı. Yazılı ve sanal ortamları “GDO’lu ürünlere izin çıktı”, “Türkiye GDO’lu ithal yemlerin işgali altında!” gibi, dünyadaki bilimsel, tarımsal ve ekonomik gelişmelere ters düşen sloganlar kapladı.
Ne yazık ki, olayın diğer yüzünü öğrenmek isteyenlerin ulaşacağı herhangi bir habere, makaleye, bloğa, analize ulaşmak hiç de kolay değil. Gelin madalyonun o yüzüne bir göz atalım:
Dünyada GDOlu ürünlerde son gelişmeler
182 milyon hektar ekilişe sahip biyoteknolojik kültür bitkileri dünyada ekim yapılan alanların %12’sine ulaşmıştır. 28 ülkede ekilen 8 ürün 1996’dan 2013 yılına kadar her yıl 133 milyar dolarlık bir artı değer sağlamıştır. Bu, üretim masraflarını düşürerek ve birim alandan kaldırılan fazla üretimle gerçekleşmiştir. Pamukta bir sezonda onlarca ilaçlama yerine, birkaç ilaçlama; bir yılda buğday hasadını takiben yılın ikinci yarısında soya tarımına olanak verme gibi artılar sağlanmıştır. Bu nedenlerle transgenik ürünlerin maliyeti ve satışları, GDO’suz ürünlere oranla ortalama %30 daha ucuzdur.
- AB ve Türkiye neden GDO’lu ürün ithal etmek zorundadırlar?
Hayvancılıkla ilgili kısa bilgi: Ahır hayvancılığında saman gibi kaba yem dışında, özellikle protein içerikli kesif yem kullanılmaktadır. Her ülke, yem hammaddesini, ülke içinden veya dışından besicisine sunmak durumundadır. Yani, ülkede yeterince kesif yem üretilemiyorsa, piyasa koşullarına göre hammadde ithal etmek zorundadır. Türkiye ve bazı AB ülkeleri, gereksinimlerini %80’e varabilen oranda, ağırlıklı olarak soya ürünleri ithal ederek kapatmaktadır. Soya ihracatçısı ülkelerin soya üretimleri %90’nın üstünde GDO’ludur. Yukarıdaki çizelgeden de anlaşılabileceği gibi, 2014 yılı itibarı ile Brezilya’da toplam soya ekiminin %92’i, ABD’de %93’i, Paraguay’da %95’i ve Arjantin’de %100’ü transgeniktir. Ayrıca bu ürünlerin ucuzluğu nedeniyle -rekabet koşulları gereği- birçok ülke GDO’lu ürün ithal etmek durumundadırlar.
- GDO’lu ürünler sağlık açısından gerçekten riskli mi?
ABD Ulusal Bilim Akademisi ve AB ülkelerinden bilim adamlarının yaptığı son yayınlar, EFSA (AB Gıda Güvenliği Yetkili Birimi) da, GDO’lu gıdaların “geleneksel gıdalar kadar güvenli” olduğunu belirtilmiştir. GDO’lu gıdaların güvenliği konusunda gerçek anlamda bir bilimsel ihtilaf yoktur. Bir zamanların çevre eylemcisi yazar Mark Lynas “On yıllık GDO araştırmalarımda tek bir soruna rastlamadım” itirafı, birçok müphem soruya açıklık getirmektedir.
- GDO’lu ürünler ve çevre:
Biyotek ürünlerin yarattığı ekonomik artı, maliyetlerinin düşürülmesi ve verim artışı ile gerçekleştirilmiştir. Daha az böcek ilacı kullanılmasıyla 28 milyon ton CO2 salınımı engellenmiştir ki bu, her yıl 12 milyon daha az aracın trafiğe çıkması demektir. Diğer taraftan, küresel ısınmada etken metan gazı salınımında %15 sorumlu olan çeltik tarımında biyoteknoloji büyük bir gelişme sağlamıştır. Kısa zamanda tescili beklenmeyen transgenik çeltik genotipleri metan salınımını adeta sıfırlamaktadır. Yüksek verimi ile GDO’lu ürünler, kısıtlı su ve enerji kaynaklarını, gübre, ilaç ve emeği etkin kullanmaktadır. Bütün bunlar, söz konusu ürünlerin çevreye katkısını sergilemektedir.
- Transgenikler bazı nedenlerle kaçınılmaz mı?
İlginçtir, bazı tarımsal sorunların çözümünde klasik bitki ıslahı yetersiz kalmaktadır. Çünkü bazı türlerde tür içi gen kaynakları amaca destek verecek genlere sahip olmayabilmektedir. Nitekim onlarca yıllık araştırmaya rağmen, narenciye bölgesi Florida’da büyük tahribat yapan “Turunçgil yeşillenme hastalığına” dayanıklı bir genotip geliştiremezken, söz konusu hastalığın ötesinde “bakteriyel kanser ve yaprak lekesi hastalığına” da dayanıklı transgenik hatlar geliştirilmiştir. Kestane kanserine dayanıklı genotiplerde ise yabancı gen ise buğdaydan gelmektedir.
- Yarınlarda hangi transgenik bitkileri marketlerde göreceğiz?
Son yıllarda, yalnız gıda yeterliliği için değil, çiftçisinin rekabetini düşünen ülkeler, kamusal desteklerle bitki ıslahına yatırım yaparken, tohum sektöründe pazar paylarını artırmak isteyen özel sektör de, yeni genotipleri geliştirme çabalarına hız vermiştir. Doğal olarak araştırmalar, yeni ve gelecek beklentisi yüksek konulara odaklanmıştır. Dünyada tescil için başvuruları yapılan bitkilerin listesine bir göz attığımızda, birçok farklı bitkide, verim dışında, lignin-protein-karbonhidrat-nikotin içerikleri değişmiş, meyve – çiçek renk alternatiflerinin pazarlarda görmek üzere olduğumuz kesin! Örneğin:
- Yılda 5 metre boy atan okaliptüsler;
- Böceğe dayanıklı kavaklar;
- Virüse dayanıklı erikler;
- Hastalıklara dayanıklı kestane genotipleri gibi…
- Her GDO’lu ürüne evet diyebilir miyiz?
GDO’lu ürünlerin serbest üretim ve ticareti yasalarla yürütülmektedir. Ülkeler sağlık, çevre açısından bilimsel tedbirleri almadığı müddetçe, transgenik bitkilerin tarımı, serbest bırakılmamalıdır. Türkiye’de transgenik buğday örneğinde olduğu gibi.
Prof. Dr. Nazımi Açıkgöz
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!
Yorumlar 1