Bu yazımızda kusurlu ana-baba tutumlarını incelemeye çalışacağız. Çocukları yetiştirirken o kadar çok kusur işlenir ki, kusursuz tutum olamayacağına hükmedenler bile çıkar. İnsan hayatı iş başında öğrenecektir. Nasıl ki, biz de bir küçük çocukken hayatın akışı içinde her gün yeni şeyler öğrendiysek; anne-baba olmayı da hayatın akışı içinde öğrenmeye mahkumuz.
Anne-babanın unvanının psikolog olması bile, kusur işlemeyeceği anlamına gelmiyor. Hatta, anne-babalardan oluşan bir gruba çocuklar hakkında konferans verirken çizdiğimiz pembe tablo, iş başında değişik renkler alabiliyor. En sonunda da şöyle diyorsunuz: Anne-baba olmanın daha önce pratiği yapılamayacağına göre, bunu en az hata ile nasıl yapabilirim. Bu kaygıyı taşımanıza rağmen, hiç merak etmeyiniz, yine de hata yapacaksınız! Eğer hatasız kul olmaz ise, anne-baba hiç olmaz. Hiç kimse, ben hatasız anneyim ya da babayım da demesin.
Üzerinde en çok hata yapılanlar ilk çocuklardır. Çünkü tecrübesiz bir anne babası vardır. Çünkü acemi anne-baba çocuğa çok şey vererek onun gelişimini engeller. Çocuğun benlik kavramı, kendisi için önemli anne-babasının ona karşı tutumlarının bir yansımasıdır. Yani, anne babasının çocuğa karşı olan davranışlarının mahiyeti, çocuğun kendisini nasıl göreceğini belirler. Daha yalın bir anlatımla, çocuğun kendisi hakkında kendi düşüncesinin oluşmasını sağlar.
Eğer anne-babadan çocuğa karşı itici olarak adlandırabileceğimiz tutumlar gelirse, çocuk kendisini değersiz hissedecektir. İstenilen davranışları gösterdiğinde yeterince ve kararınca mükafat verilmeyen çocuk, onaylanan ve onaylanmayan davranışlarının farkını çok geç ve güç öğrenecektir. Bu hep böyle devam ederse, sonunda ümidini yitirir, anne-babasının onayını sağlama çabalarından vazgeçer. İtici tutumlara maruz kalan çocukların ekseriyeti istenmeyen çocuklardır.
İstenmeyen çocukların başında da evlilik dışı edinilen çocuklar gelir. Bu çocukların varlığı, sürekli olarak annelerine atmış olduğu yanlış adımı hatırlatmaktadır. Bu çocuklar istenmeyen bir evliliği mecburi duruma getirmiştir. İstenmeyen bir grup çocuk da bizim Anadolu deyimi ile kazasonucu dünyaya gelenlerdir. Bu çocukların itilmelerine ana sebep de ekonomik sıkıntılardır. Hemen belirtmeliyim ki, tasarlanmadan dünyaya gelen veya gebeliğin ilk günlerinde istenmeyen çocukların annesi-babası tarafından itileceği kesin değildir. Dengeli ve uyumlu anne-babalar ilk şok geçtikten sonra durumu kabul ederler. Kalpleri evirip çeviren Rabbime sonsuz şükürler olsun.
Annenin kocasına olan duyguları da çocuğun istenip istenmeyeceği konusunda önemli bir etkendir. Eğer, zaman zaman evliliğin sona erdirilmesi düşünülmekte ise, bu beraberliğin ürünü olan çocuğun benimsenerek karşılanması da beklenmez. “Benim tüm planlarımı şu çocuk var ya şu çocuk..!” şeklinde başlayan oldukça çok cümle duydum.
Bazen çocuk başka bir amaç için kullanılır. Örneğin evine karşı sorumsuz babanın evine bağlanması, boşanmaya doğru giden evlilikte, babanın boşanma kararını yeniden gözden geçirmesi amacıyla da çocuk sahibi olunabilir. Bu durumda istenilen sonuç elde edilememiş ise, hayal kırıklığına sebep olmuş çocuğa boş bir yatırım gözüyle de bakılabilir.
İtici davranışlar genellik üç şekilde kendini gösterir:
1- Açık düşmanlık ve ilgisizlik 2- Çocuktan kusursuz olmasını bekleme 3- Çok aşırı koruma. Açık düşman olan anne-baba , “açıkça sevmediğini”, kusursuz davranış bekleyen anne-baba, “Onu olduğu ve davrandığı biçimde sevmeme imkan yok”, Aşırı koruyucu anne ve baba ise, “Nasıl olurda çocuğumu sevmediğimi düşünebilirler, kendimi ben Ona adadım, hayata dair zevklerim bile ortadan kalktı. Bu Onu nasıl sevdiğim göstermez mi?” diyecektir.
Açık itici olan anne-babalar, çocuğa hırçın davranarak, azar, dayak ve diğer cezaları sıkça olan, ilgisiz, çocuğu sıkça terk etmekle tehdit eden ve onu kötü isimlerle çağıran anne-babalardır. Göstermelik disiplin amacıyla çocuk gaddarca dövülebilir. Bazı anne babalar çocuklarıyla bedensel yakınlık kurmazlar. Yalnız kaldıklarında kucaklamaz ve okşamazlar. Çocukla başka birinin ilgilenmesini sağlayarak, işlerine dönmeyi yeğ tutarlar. Bu gibi çocuklar normal canlılıktan yoksun, anne-baba korunmasının olmaması nedeniyle duygusal açlık içindedirler. Üstüne üstlük bu çocuklar kız çocuğu ise, hemen ergenliğin başlarında, kendisine azıcık bir ilgi gösterilmesi halinde, aşık olabilmektedirler. Kullanılmaya ve faydalanılmaya açık ve savunmasızdırlar.
Anne-baba okul etkinliklerinde çocuktan kusursuz olmasını bekleyebilir. Buraya kadar normaldir. Eğer çocuğun başarılar için yetenekleri varsa da sorun çıkmaz. Ancak, çoğu kez çocuk anne-babanın beklentilerini karşılayacak yetenekte değildir. Gösterdiği say-u gayrete rağmen, anne-babanın onayını alamayan ve onların beklediği kusursuzluğa ulaşamayan çocuk giderek kendi gözünde de değersizleşir.
Anne-babayı böylesi durumlara iten sebepler ne olursa olsun, temelde çocuğun ayrı bir varlık ve birey olduğunun kabulünde sorun yaşamaktadırlar. Hem çocuklarının ayrı bir birey olduğunu kabul edemezler, hem de bunun suçluluğunu duyarlar. Çocuklarını kusurlu bularak kendilerini haklı gösterme gayretleri içerisindedirler. Çocuğu kusursuz bir varlık haline getirerek onu kabul etmeyi umarlar ve bu yolda gayret gösterirler. Bu davranışı daha çok anneler yaparlar.
Böylesi anneler, kendi yaşamlarında da obsesif bir takım takıntıları olan insanlardır. Yerleri defalarca silerler, bulaşığı üç beş defa yıkarlar, evin temizlik kuralları çok katıdır. Çocuğun bakımın ve temizliğinde de aynı titizliği gösterirler.
Anne-babanın isteklerinin aşırılığı karşısında sürekli başarısızlığa duçar olan çocuk, giderek, “nasıl olsa yapamıyorum, öyleyse neden deneyeyim?” duyguları geliştirmeye başlar.
Aşırı koruma tutumu, kusursuzluk bekleyen tutumlardan pek farklı değildir. Titiz anne ilgisini çocuğun kusurlarına yönelmiştir. Aşırı koruyucu anne-baba ise iticiliğin oluşturduğu bilinç altı suçluluk duyguları ile, çocuğun hastalanacağı, öleceği ya da kötü alışkanlıklar edineceği korkularını ön plana çıkarır.
Aşırı koruma her zaman çocuğun istenmediği anlamına gelmez. Çocuklarının bebeklik çağında önemli bir hastalık atlatması, bazı ailelerde aşırı koruyuculuğa sebep olmaktadır. Aşırı koruyuculuğun bir sonucu da aşırı kabul ve aşırı şımartma da olabilir. Böylesi durumlarda çocuk zamanla anne-babasını yönetmeye başlar. Bu çocuklar sonu gelmez istekleriyle hem ailesini hem de çevresini bıktırırlar.
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!