1. Ülkemizin topraklarının yüzde 27.22'si orman alanı olup, 21.2 milyon ha orman varlığımız mevcuttur. Mevcut orman varlığımızın yüzde 40'ı (8 milyon hektar) iyi vasıflı, ekonomik olarak işletilen orman, yüzde 49.87'si (12 milyon hektar) bozuk ormandır. Bozuk orman sahalarımızı hızlı bir şekilde imar-ihya ederek verimli, işletilebilir orman haline getirmek mecburiyetindeyiz.
2. Bozuk orman sahalarını vatandaşlarımıza, köy tüzel kişilerine, istekli şirketlere 49 yıl süreli (özel orman kurmak amacı ile) tahsis ederek, özel ormanların artırılmasını sağlamalıyız. Mevcut ormanlarımızın yüzde 97'si devlet ormanları, yüzde 3'ü özel ormandır. Özel ormanların ülkemizde artırılmasının gerekliliği burada da ortaya çıkmaktadır. Bu suretle devlet ormancılığından, millet ormancılığına geçişi sağlayabiliriz.
3. Bugün dünyamızda ülkeler bir karış toprak için savaşmaktadır. Halbuki erozyon felaketi ülkelerin topraklarını savaşsız kaybetmesine sebep olmaktadır. Bugün ülkemiz topraklarının yüzde 85'i erozyon tehdidi altında olup, her yıl ülkemizin birçok yerinde meydana gelen aşırı yağmurun sebep olduğu sel, fırtına gibi tabii afetler ile 20 milyon metreküp toprak, denizlere akıp gitmektedir. Erozyon demek, sel, kuraklık, çölleşme ve yoksulluk demektir. Kısacası erozyon demek, doğal kaynakların yavaş yavaş tükendiği, yaşanamaz bir dünya demektir. Bu sebeple ormancılık çalışmalarının birinci önceliği erozyona uğramış veya erozyon tehlikesi bulunan sahalarda gerekli her türlü yasal, teknik tedbirleri alarak, o alanları gelecekte daha iyi yaşanabilir alanlar haline getirmektir.
4. Ülkemizde şehirlerin etrafında yeşil kuşak projeleri ile yeni orman sahaları meydana getirmek mecburiyetindeyiz. Meydana gelecek bu orman sahaları ile şehirlerimize yakın uygun orman sahalarında ya da şehir içlerinde halkımızın sosyal ihtiyaçlarını (spor, dinlenme, piknik amaçlı vb.) karşılamak üzere şehir ormanlarının mahalli idareler tarafından kurulması gereklidir.
5. Bugün dünyada pek çok ülke aldığı yasal ve teknik tedbirler ile ormanlarını uluslararası av turizmine açmıştır. Biz de dünyanın pekçok ülkesinin yaptığı bu işi yaparak ülkemize döviz kazandırabilir, istihdamı artırabiliriz. Ülkemizin ormanlarını özel sektörümüzün bu konudaki dinamizminden faydalanarak av turizmine açmamız gereklidir.
6. Ülkemizde orman ve bitki örtüsü çok zengindir. Bu sebeple ülkemizin ormanlarının bir kısmı zengin ağaç türü ve bitki örtüsü göz önüne alınarak milli park ilan edilmiştir. Ülkemizde 30 adet civarında milli park mevcuttur. Bu milli parklarımızı iyi tanıtarak uluslararası eko-turizme açmak mecburiyetindeyiz. Böylece orman içi ve orman kenarında yaşayan orman köylülerimizin de gelirlerini artırabiliriz.
7. Bugün ülkemizde yaklaşık 15000 adet yerleşim yerinde, nüfusumuzun yaklaşık 10 milyonu, orman içi ve orman kenarında yaşamaktadır. Bu vatandaşlarımızın orman idareleri ile birçok ihtilafları mevcuttur. Bu ihtilaflar yanlış alanlarda otlatma, tarım alanı açma, işgal ve faydalanma ile mülkiyet ihtilafıdır. Bu vatandaşlarımız ile orman idareleri arasında şu anda devam eden dava sayısı yaklaşık 300.000 adettir. Bu davaların ana nedeni, ormancılık çalışmalarında ve ormancılık politikalarının uygulanmasında, orman içi ve orman kenarında yaşayan vatandaşlarımızın ihtiyaç ve isteklerine tam olarak cevap veren politikaların uygulanmamasıdır. Ormancılık çalışmalarını ve politikalarını, orman köylülerinin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını dikkate alarak uygulamalı ve bunu yaparken gelecek kuşaklara yaşanabilir bir doğa bırakmanın önemi de en uygun şekilde anlatılmalıdır ki orman (devlet) -halk işbirliği sağlanabilsin. Hiçbir şey bilgi ve bilinçten üstün değildir. Gerekirse mühendisler tarafından oluşturulacak bir ekiple orman köylülerine gidilip dünyada ve bir ülkede ormanların önemi anlatılmalı, orman köylüsü eğitilmeli ve bu eğitim ilkokuldan başlamalıdır.
8. Ülkemizin birçok bölgesinde ve ayrıca İzmir ilimize bağlı Tire, Ödemiş, Beydağ, Kiraz ilçelerinde orman köylerimizde geniş alanlarda cevizlikler ve kestanelikler bulunmaktadır. Köylü vatandaşlarımızca bu ceviz ve kestanelikler, vergi kayıtları ve 1937 yılı yoklama kayıtları ile sahiplenmiş olup, bu sahaları imar ve ihya ederek ceviz ve kestaneleri toplayıp geçimlerini sağlamaktadırlar. 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 1. maddesi (H) fıkrası gereği, bu cevizlik ve kestaneliklerin geçerli tapuları olmadığı için bu sahalar orman sayılan yer olarak orman idaresi tarafından tespit edilmekte ve bu nedenle orman köylüleriyle orman idaresi arasında ihtilaflar çıkmaktadır. Bu ihtilafların çözülmesi için Anayasa'^nın 169. maddesi ve 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 1. maddesinde ceviz ve kestaneliklerde mülkiyet belgesi olarak geçerli tapu belgesi yanında, 20 yıllık vergi kayıtları, 1937 yılı yoklama kayıtları da geçerli mülkiyet belgesi olarak kabul edilmek yönünde, gerekli yasal düzenleme yapılarak bu sorunun çözülmesi gerekir.
9. Anayasa'nın 169. maddesi ve 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 1. maddesinde gerekli yasal düzenlemeler yapılmak sureti ile ülkemiz ormanlarında bulunan ceviz, kestane, kızılağaç, fıstık çamı, palamut meşesi gibi ağaç türleri ile kapalı sahaların vatandaşlarımız tarafından sahiplenilmesi sağlanmalıdır.
10. Ülkemiz Akdeniz iklim kuşağında, orman sahaları içerisinde, makilikler geniş sahalar olarak yer almaktadır. Bu maki sahalarında, uygun yerlerde zeytin ağaçlandırması yapılarak veya delicelik sahalarındaki delicelikler aşılanarak, bu sahaların zeytinlik haline getirilmesi, bu yörede yaşayan vatandaşlarımıza büyük ekonomik katkı sağlayabileceği gibi, ülkemiz zeytin varlığının artmasına neden olacaktır.
11. 31.12.1981 tarihi itibarı ile bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybeden orman sahaları Hazine adına orman sınırına çıkarılmaktadır. (2/B uygulaması) Şu anda ülkemizin genelinde 500.000 hektar, İzmir ilinde ise yaklaşık 15.000 hektar saha, 2/B uygulamasına konu sahadır. 2/B uygulaması yapılan bu sahalarda arazi rantının yüksek olduğu yerler mevcuttur. Örneğin İzmir'de, İstanbul'da, Antalya'da ve Muğla'da değer artışının yüksek olduğu, arazinin kıymetli olduğu yerler mevcuttur. Bu sahaların üzerinde villalar, fabrikalar, sanayi siteleri gibi yapılar mevcuttur. Ayrıca 2/B uygulamasına konu sahalarda rantın olmadığı, arazinin kıymetli olmadığı mevcuttur. Rantın yüksek olduğu, arazinin kıymetli olduğu 2/B sahaları ile rantın yüksek olmadığı, arazinin kıymetli olmadığı sahaları aynı uygulama ile arazileri işgalcilerine satmak adaletli değildir. Anayasa'nın 170. maddesinde, 2924 sayılı yasada yapılacak düzenleme ile 6831 sayılı yasanın 31. maddesinin kapsamına giren köylerde, 2/B sahalarının sembolik bedeller ile veya bedelsiz olarak hak sahibi köylülere satışının yapılması ve diğer 2/B sahalarının Hazine arazileri gibi umumi hükümlere göre satışlarının yapılmasının sağlanması gerekir.
http://www.dunyagazetesi.com.tr/news_display.asp?upsale_id=318935&dept_id=80
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!