Tarım Bakanımız Mehdi Eker, Nisan 2007 tarihinde bir beyanında şunları söylemiş:
"Tarım geçmişte sadece üreticileri ilgilendiren bir sektördü. Bu yanlış. Çünkü gıda güvenliği boyutuyla bütün tüketicileri ilgilendiriyor. Bütün yediklerimiz ve içtiklerimiz tarım sektörüyle ilgilidir. Yani tarım sadece köylülerin uğraş alanı değildir, kentlilerin de tüketimidir. Böyle algılanmadığı için de, tarımın entelektüeli yoktur. Entelektüeli olmayan sektörün doğru tartışılması da mümkün olmaz. Tarımın siyasetiyle kimse ilgilenmiyor. Bu basına da yansıyor. Bu bir sorundur."
İşte bu beyandan da feyiz alarak; Tarım Bakanlığı' nın durumuna, diğer bakanlıklardan farklılıklarına, tarım sektörünün diğer sektörler ile karşılaştırıldığında görüleceklere, sadece özel sektörde çalışmış bir ziraat mühendisi olarak değinmek istiyorum.
T.C. Tarım (ve Köyişleri) Bakanlığı' nın bir dış göz ile görünümü:
Tarım Bakanlığımızın, diğer bakanlıklardan farklı olarak "Ali Kıran Baş Kesen" bir tavrı vardır.
Eğer bir konu tarım sektöründe gelişmeye başlar ise, bakanlığımız hemen bir yönetmelik çıkararak konu ile ilgili denetimi sağlamaya çalışır ve etkin olmayan bir düzenleme oluşturulduğu için maalesef amaçladığının tersine olası gelişmenin önünü keser. Oluşturulan düzenlemenin ne kadar faydalı olduğu, iş yükü/konuyla ilgili bilgilenme ve süre ihtiyacının ne kadar olduğu fazla değerlendirilmeden mevcut kadroların oluşacak yeni işi kaldıracağı düşünülür ve yönetmelik çıkarılır. Genel olarak yeni düzenlemeler ile ilgili şöyle bir mantık vardır: "Sakat da olsa şu çocuk bir doğusun da bakalım, büyüdükçe düşe kalka düzelir." Bu durumlara iyi bildiğim iki örneği anlatmak istiyorum:
1) İyi Tarım Uygulamaları Yönetmeliği
Tarihçesini iyi bildiğim konulardan biridir. Ben 3 yıldan uzun süredir Eurepgap denetimleri yapıyorum. Eurepgap, Avrupa' daki büyük süpermarketlerin bağlı olduğu bir sivil toplum kuruluşu tarafından (Eurep, Avrupa Perakendecileri Ürün Çalışma Grubu), müşterileri için üreticilerden satın alacakları tarımsal ürünlerin nasıl üretilmelerini istediklerini açıklayan bir standarttır. Bu standarda uygun üretim yapan üreticilere "Eurepgap belgesi" verilir. Bu standardı hazırlarken de "iyi tarım uygulamaları" teknik talimatından faydalanmışlardır.
Eurepgap' i oluşturan ve yöneten iki komite vardır. Bunlardan birincisi teknik komite, diğeri standardizasyon komitesidir.
Teknik komite, Avrupa' nın çeşitli ülkelerindeki süpermarketlerin, tarımsal denetim firmalarının, tarımsal üretim firmalarının tarım ve gıda uzmanlarından oluşur. Bu komite kullanılan ilaçlar, gübreler, ilaç depolarının nasıl olması gerektiği, çevre ve doğal hayat, gıda hijyeni konularında standardın maddelerini oluşturur; mevcut maddeleri düzenler, gerekirse yaptırımını arttırır.
Standartlar komitesi ise yine Avrupa' nın çeşitli ülkelerindeki süpermarketlerin, tarımsal denetim firmalarının, tarımsal üretim firmalarının kalite sistem uzmanlarından oluşur. Teknik komitenin oluşturduğu soru listesine kalite yönetim sistemi ile ilgili maddeleri ekler; mevcut maddelerin denetlenebilir olması için düzenleme yapar; sistemin tarımsal alanda nasıl denetleneceğini, denetçilerin nasıl olması gerektiği, denetimin nasıl yapılması gerektiğini ve standardın yönetilmesi ile ilgili daha birçok şeyi belirler. Teknik komite ile görüş alış verişinde bulunur ve sonuçta standart oluşur. Ardından standart birçok resmi ve özel kuruma gönderilerek görüş alınarak uyarılara göre düzeltilmeler yapılır. Sonunda etkin ve her tür eleştiriye açık bir standart oluşur.
Bu işi yapan bir sivil toplum kuruluşudur ve söz konusu standart aslında, kalite yönetim sistemlerinde iyi bilinen bir müşteri şartıdır. Yani müşterinin üreticiye, "ürünü şu şekilde üretirsen satın alırım, yoksa almam" demesidir.
Burada Devlet ve Tarım Bakanlıklarının görevi çok daha farklı ve aslında çok daha zordur. Örneğin Eurepgap soru listesinde tarımsal ilaç deposunun nasıl olması gerektiği ile ilgili maddeler vardır. Ancak ülkenin yasal şartları veya yerel düzenlemeler deponun nasıl olması gerektiği konusunda daha üst şartlar getiriyorsa üretici bu şartlara uymak zorundadır. Örnek vermek gerekirse Eurepgap standardına göre ilaç deposunda yangın söndürücü olması zorunlu değildir. Ancak Eurepgap belgesi almak isteyen üreticinin bulunduğu ülkede ilaç deposunda yangın söndürücü olmasını şart koşan bir yönetmelik var ise ve üreticinin ilaç deposunda yangın söndürücü yok ise bu bir uygunsuzluktur ve düzeltilmesi gerekir. Bakanlığımız işte bu tip konularda düzenlemeler yapmalıdır. Aklıma hemen gelen ve ancak devlet eliyle çözülebileceğini düşündüğümüz konular şunlardır:
A- Atıkların, özellikle ilaç kutularının nasıl yok edileceği hala net değildir. Yasal otorite, ilaçları satan firmalara bunları geri alma zorunluluğu getirebilir veya ilaç kutularının depozitolu olması şart koşulabilir.
B- Tarımsal üretim yapılan bölgelerde üreticilerin özel olarak dikkat etmesi gereken, türü tehlikede olan veya sadece o bölgede bulunan canlı türleri bölgesel bazda belirlenip, üreticiye etkin şekilde duyurulmamış; korunmaları için sistematik önlemler alınmamıştır.
C- Bölgesel bazda toprak haritaları yoktur.
D- Bölgesel bazda tarımsal üretim risk haritaları yoktur. Örneğin x şehrinin y ilçesinin z köyünün a mevkiinde toprakta nitrat birikiminin ne düzeyde olduğunu, 12 aylık dönemde bu bölgenin x fabrikasının atıklarının tarımsal üretime etkisini gösteren bir harita mevcut değildir. O bölgede iyi tarım yapılabilir mi? Organik tarım yapılabilir mi? Konularını açıklayan haritalar yoktur. Tahmin ve tespitler afakidir.
E- Tarım Bakanlığına bağlı laboratuvalarda yapılan toprak analizlerinin neredeyse tamamı hatalı ve/veya eksiktir.
Açıkçası Eurepgap gibi iyi işleyen bir standart var iken Tarım Bakanlıkları' nın, soru listesindeki her madde üzerinde tek tek çalışması ve her madde için yasal düzenlemeler yapıp düzeltmelere başlaması gerekirken, bizim bakanlığımız Eurepgap' i yok sayarak İTU (İyi Tarım Uygulamaları) yönetmeliğini yayınlamıştır.
İTU yönetmeliğinin yayınlanmış olması çok garipsenecek bir durum değildir. Avrupa' daki bir çok ülke benzer bir standart yayınlamıştır. Örneğin Almanya' da QS standardı, Yunanistan' da Agro standardı. Gelin görün ki Türkiye' deki uygulama şu yönleri ile eleştiri konusu olmaktadır:
-
İTU yönetmeliği, uluslararası yönetim sistemleri ile uyumlu ve denetlenebilir konumda değildir. Bu yönetmelik bir standart ise, bunun dünyada kabul görür oluşturulma esasları vardır (örneğin EN 45011, ISO guide 65). Yönetmelik bu esaslara uygun olarak hazırlanmamıştır.
-
Eurepgap standardı o kadar detaylı olmasına rağmen yaklaşık 10 yıldır 5 ayrı konuda 5 ayrı standart olarak kaldı (2008' den itibaren kısmi bir toplulaştırma olacak.) Bu konular; a- Yaş Meyve Sebze b- Süs Bitkileri c- Hayvancılık d- Kültür Balıkçılığı e- Yeşil Kahvedir. Oysa Tarım Bakanlığımızın yayınladığı yönetmelik tüm bu konuları birden kapsamaktaydı. Ayrıca hangi konuyu ne kadar kapsadığı, denetçinin denetime gittiğinde neyi denetleyeceği, hangi soruları soracağı belirsizdi. Bence hala belirsizdir.
-
Yönetmelik çıkarıldığı günden bu yana etkinlikten yoksundur. İlk çıkarıldığı zaman İTU yönetmeliğine uygun üretim yapan üreticilere kredi faizlerinde %60 indirim yapılacağı açıklandı. Bu durum 2 yıl sürdü ve bu 2 yılda hiçbir üretici bu indirimden yararlanamadı. Çünkü kimse İTU belgesi alamadı. Çünkü hiçbir denetim firmasını Tarım Bakanlığı onaylayamadı. Çünkü yönetmelikte denetimlerin tarla bazında nasıl yapılacağı belirsiz olduğu gibi, denetimleri yapacak denetçilerin kıstasları, bu denetçileri istihdam edileceği denetim firmalarının nasıl olmaları gerektiği pek belirgin ya da mantıklı değildi. Her şey havada olduğu için onay mekanizması çalışamadı.
-
İTU yönetmeliği, diğer ülkelerin yaptığı gibi Eurepgap standardı ile benchmarking yapmadı. Çalışmalara bile başlamadı. Oysa Almanya, Çin, Meksika, Şili ve daha birçok ülke oluşturdukları standartları Eurepgap ile uyumlulaştırdılar. (Bu ülkelerde bir üretici iki belge almak, iki kere masraf etmekten kurtulmuştur.)
-
Tarım Bakanlığı, Dünya ve Avrupa' da yüz akı olarak görülen, insanların, çevrenin ve çiftçinin sağlığını her geçen gün artan hızda olumsuz yönde etkileyen kimyasal tarıma ilk defa sağlıklı bir kontrol mekanizması getirmiş olan Eurepgap standardını ve Eurepgap belgesini tanımamaktadır. Bakanlığımıza göre Türkiye' de Eurepgap belgesi yoktur ve denetimi yapılamaz, yasaktır. İTU belgesi vardır ve İTU denetimi yapılabilir (İnanmayanlar İTU komitesine sorabilir).
-
İTU yönetmeliğinin denetçisi olabilmek için, ISO-HACCP-Eurepgap gibi standartlar konusunda uzun eğitimler de almış olsanız, eğitimler de vermiş olsanız, 100' lerce denetim de yapmış olsanız, Tarım Bakanlığı tarafından verilen ve sizin bir şekilde 15 gününüzü alan 1000 küsur YTL tutarındaki İTÜ kontrolörü eğitimine girmek zorundasınız. Ayrıca bu eğitimi alabilmek için 15 gün kadar Ankara' da kalmak, yol ve kalacak yer için masraf etmek zorundasınız. Hiçbir şekilde 15 gün boyunca anlatılacak konuları biliyor olmanız bir şey fark ettirmez. (Sanırım bu durum devlet memuru olarak çalışan arkadaşlar için bir dinlenme, bir tatil ve harcırah şansı olarak görüldüğü için kolayca kabul edilip sevinçle yerine getiriliyor. Genel etkinlik ve tüm sektörü düşünen yok. Biz kontrolör eğitimi alırken cuma olan sınavı iptal ederek sonraki pazartesiye aldılar. Şikâyet etmemize rağmen düzeltmediler. Perşembe gününden yaşadığımız şehre gidip sadece sınav için dönmek ya da Ankara' da 3 gün geçirmek zorunda kaldık.)
-
Daha da birçok konu var. Mesela eğitim etkinliği gibi. Yani bu eğitime girmeden önce kişiler neler biliyordu, girdikten sonra neler biliyor? Bu eğitim ne işe yaradı? gibi soruları cevaplarsak; özellikle bu eğitimi ISO 9001 baş denetçi eğitimi ile karşılaştırırsak (özellikle birim sürede edinilen bilgi açısından) çok zayıf bir eğitim olduğunu da söylemek zorunda kalırız.
İşte Tarım Bakanlığımıza Ali kıran baş kesen unvanını yakıştırmamdaki sebeplerden biri İTU yönetmeliği ve uygulamalarıdır.
Eğer bakanlığımız empatik bir uygulama yapmak ister ise bence hemen İTU yönetmeliği ile ilgili yetki ve sorumluluklarını gıda güvenliği, tüketici hakları konusuna odaklanmış ulusal bir sivil toplum kuruluşuna devretmelidir. Bu kuruluş iyi ve etkin çalışmalı, Eurepgap ile benchmark' a gitmeli ve süreci tamamlamalıdır. Tarım ürünlerimizin Avrupa ve dünya pazarlarını fethetmesinin, tarımsal/hayvansal ürün ihracatında ülke olarak dev adımlar atmamızın ve kırsal bilinçlenme, çevre, su koruma, gıda güvenliği konularında atılım yapmamızın anahtarı budur.
2) Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Yönetmeliği
Benzer Ali kıran baş kesenlik, Bakanlığımızın tüm uygulamalarında olduğu gibi "Tarımsal Yayım ve Danışmanlık yönetmeliği ile de sürmektedir. Eleştirmek istediğim hususlar şunlardır:
-
Bu işi hâlihazırda sürdüren kişiler, Tarım Bakanlığı ve buna bağlı kuruluşlarda belli bir süre çalışmış iseler direkt olarak tarımsal danışman veya yayımcı unvanını elde ediyorlar. Özel sektörde bu konuda çalışmış olanlara böyle bir ayrıcalık verilmiyor.
-
Ziraat mühendisleri, üniversitede "Tarımsal Yayım ve Haberleşme" dersi almaktadırlar. Ancak yönetmelik gereği tarımsal danışman ya da yayımcı olacak ziraat mühendislerinin 120 saat eğitim alması şartı var. Madem bu ders yeterli değil, neden süresi arttırılmıyor? Acaba bu yönetmeliği oluşturan kişiler, bir ziraat mühendisinin aktif çalışma hayatı süresinde bir kuru güncük danışmanlık, bilgilendirme yapmadığına şahit oldular mı? Ziraat mühendisi daha mezun olmadan zaten bir tarımsal danışman ve yayımcıdır; başka şansı da yoktur ve olamaz. Verilecek 120 saatlik "iletişim becerileri vs." eğitimleri elbette kişinin bilgiyi daha iyi aktarmasını sağlar. Ancak bu eğitim bu kadar önemli ise niçin lisans dersleri içerisindeki payı arttırılmaz hatta gerekirse niçin lisans eğitimi 1 yıl daha uzatılarak yönetmelikler gereği alınması gereken gıda kontrolörlüğü, fümigasyon operatörlüğü, tarımsal danışmanlık ve yayımcılık vs. vs. gibi eğitimler öğrencilere verilerek tam donanımlı ziraat mühendisleri yetiştirilmeye çalışılmaz?
-
Her zaman olduğu, bütün yönetmeliklerde görüldüğü gibi konuyla ilgili aday kişinin bu bilgileri zaten bilip bilmediğini kontrol edecek bir ön sınav sistemi yok. Şöyle örnek vereyim; mesela ben lisansüstü eğitime başlamak için 1 yıl boyunca yabancı dil hazırlık eğitimi almak zorunda kalmadım. Çünkü önceden bir sınava girdim, baktılar ki ben ilgili dili yeteri kadar biliyorum, onay verdiler. Bu sınav olmasa, yabancı dil bildiğim halde 1 yıl boyunca hazırlık okumak zorunda idim. Bunun daha da iyi uygulaması şudur; siz bir konu ile ilgili sınava girersiniz ve bilgiyi verecek erke sahip olan kurum size eksik olduğunuz konularla ilgili eğitim verir. Böylece zamandan ve paradan tasarruf edilerek etkinlik arttırılır. Ancak Tarım Bakanlığımız asla böyle etkin alternatifleri düşünmez. Nasıl olsa ülkenin tarımcısının zamanı da parası da bol.
-
Başka bir bakanlıkla karşılaştıralım. Mesela sanayi bakanlığı ülkenin sanayi ürünlerinin kaliteli olmasını ister değil mi? Ve bu anlamda kalite danışmanları önemlidir. Ancak sanayi bakanlığı bir kalite danışmanlığı yönetmeliği çıkarmaz. Çünkü konu gerçekten çok detaylı çalışmalar yapmak gerekir. Böyle bir konuda yasal düzenlemelerin ilgili bakanlığın kaynakları ile etkin şekilde karşılanıp karşılanamayacağı net değildir. Ve eğer sanayi bakanlığı böyle bir yönetmelik çıkarırsa, ülkenin her yanından binlerce danışman, gazeteci, yazar, çizer konuyu tartışmaya ve eleştirmeye başlayacaktır; yapılan her hatanın ağır bedeli olacaktır. Bu konuyu Tarım Bakanımız da çok haklı ve doğru olarak açıklıyor zaten: "tarımın entelektüeli yoktur. Entelektüeli olmayan sektörün doğru tartışılması da mümkün olmaz. Tarımın siyasetiyle kimse ilgilenmiyor. Bu basına da yansıyor. Bu bir sorundur."
Daha da anlatılacak, konu ile ilgili söylenecek daha çok şey var.
Mesela tarım sektörü dışındaki iş arkadaşlarım, zaman zaman Tarım Bakanlığının bu tip uygulamalarına şahit olurlar ve çok şaşırırlar. Bana bunun nasıl olabildiğini sorduklarında şöyle derim: "Tarım Bakanlığı diğer bakanlıklardan biraz farklıdır. Doğru ya da yanlış, o ne derse o olur ve tartışılmaz." Daha da şaşırırlar ve dalga geçtiğimi sanırlar. Ancak maalesef doğrudur.
Bakanımızın dediği gibi sektörde entelektüellerin olmaması bir sorundur. Böylece bakanlık tek otorite olarak, eleştiri almadan, sürekli kurallar koyarak çalışmaktadır. Bence eli kalem tutan herkes konu ile ilgili görüşlerini belirtmeli ve sürekli gelişme için geri bildirime katkıda bulunmalıdır.
Ekonomide ve ziraatta, hayatın her alanında olduğu gibi alternatif maliyet önemlidir.
İktisatçılar bir şeyi elde etmek için vazgeçilen en iyi alternatife, fırsat maliyeti veya vazgeçme maliyeti (alternatif maliyet) derler. Örneğin; pazarda alışveriş yapan Ayşe Hanım için bir kilo elma satın almanın en iyi alternatifi bir kilo portakal satın almak ise ve Ayşe Hanım bu alternatiflerde elma alternatifini tercih ederse, Ayşe Hanım'ın bir kilo elma satın almasının fırsat maliyeti, bir kilo portakal almaktan vazgeçmektir. (Kaynak: http://www/. ekodialog. com / Konular /fir_ maliyet. html )
İşte bir yönetmelik çıkarmanın alternatif maliyeti nedir? Daha doğrusu bir yönetmeliği yanlış olarak çıkarmanın alternatif maliyeti nedir? Bence çoğu yönetmelik için çıkmamış olması, çıkmış olmasından iyidir. Bu bağlamda hepimize iş düşüyor:
Neler yapmalıyız?
-
Tarım sektörünü oluşturan bireyler bilgi ve kültür anlamında donanımlı olmalıdır. Çok okumalı, çok yazmalıdır.(Mesela gözlemlediğim kadarı ile en çok tarım ile ilgili makalelerde ve yazılarda dilbilgisi yanlışı var. Bunları düzeltmek zorundayız.)
-
Tarım sektörünü oluşturan bireyler sahip oldukları bilgi birikimleri ile sivil toplum kurulularına üye olmalı ve buralarda aktif faaliyet sergilemelidir. Web sitesi kurmalı; dergi, gazete çıkarmalı ya da burada yazılar yazmalıdır. Tarım ile ilgili e-posta gruplarına üye olmalı, yani bir şekilde fikirlerini beyan etmeli ve etkin eleştiri ile sektörün düzelmesi için çaba sarf etmelidir.
-
Bakanlığımız sektör ile karşılıklı görüş alış verişinde bulunmalı ve bu tutumu alışkanlık haline getirmelidir. İran' da nar denetimi yaparken şaşırdığım bir uygulama görmüştüm. Açıkçası orada Tarım Bakanlığı bilgi, danışmanlık konusunda hiçbir destek sağlamıyor. Ancak nar zararlılarını izliyor ve gereken ayın gereken gününde bahçeye yerleştirilmek üzere ücretsiz olarak "feromon tuzaklar" dağıtıyor. Tüm nar üreticileri bunları kullanıyor. Bu uygulama sayesinde saatler süren eğitimler, kilometreler süren yolculuklar vs olmadan bir sorun çözülmüş oluyor. Burada bakanlığımız karar vermek zorundadır. Eğer tarım sektörünü oluşturanları tam olarak bilinçsiz ve eğitimsiz kabul ediyor ve böyle devam etmesi ülke çıkarlarımıza daha uygun görünüyor ise bölgesel olarak işletmelerin gereken tüm girdilerini ayni olarak bakanlığımız temin etmelidir. Ancak eğer ki amaç sektörü oluşturanlara balık vermek yerine balık tutmayı öğretmek ise (ki muasır medeniyet seviyesine ulaşmak ancak böyle olur), o halde etkin mekanizmalarla çalışmalıdır. Etkin olmayan her tür işlevden hemen ve derhal vazgeçmeli ya da daha iyi yürütecek bir birime devretmelidir.
Asla vazgeçemeyeceğimiz en önemli ve dünyanın en büyük sektöründe, ülkemizin dünya çapında daha önemli bir oyuncu olabilmesi için herkesin elinden gelenin en iyisini yapması dileğimle...
Hakan Ozan Erzincanlı
Ziraat Yüksek Mühendisi
http://www.tarimsal.com/
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!