Topraklar cansızlaştırılmakta, yok edilmekte ve Ürünler kalitesizleştirilmektedir.
* Topraklar cansızlaştırılmakta, yok edilmekte
* Ürünler kalitesizleştirilmekte
* Ekosistemler bozulmakta
* Dünyadaki ekolojik dengeler menfi yönde değişmekte
* Biyoçeşitlilik azalmakta
* Beslenme sunileşmektedir. Üzerinde tarım yaptığımız, bizi besleyen, doyuran toprak, on binlerce yılda oluşmuş canlı bir varlıktır. Bir gramında çoğunlukla dünyadaki insan nüfusundan daha fazla canlı (bakteri, mantar, aktinomiset, alg ve benzeri) barındırır. Bu nedenle de biz canlılar gibi nefes alır, nefes verir. Diğer deyişle solunum yapar. Toprağa can katan, canlılık veren bu mikroorganizmaların yaşam kaynağı, toprağa çeşitli yollarla verilen ya da ulaşan organik bileşiklerdir. Bu organik bileşikler, hasat sonrası toprakta kalan bitki kökleri, hasat artıkları, ya da toprağa verilen hayvan gübresi ve benzeri materyallerdir. Verimli bir toprakta, organik madde adını verdiğimiz bu materyal % 5 dolayında olmalıdır. Oysa bizim topraklarımızda bu oran % 1-2 civarındadır. Ülkemiz tarım sisteminde topraktaki organik maddenin ana kaynağı da genelde tahıl grubu bitkilerdir. Zira ülkemizde ekili-dikili alanların yaklaşık yarısında hububat üretimi, üçte birinde ise sadece buğday üretimi (9.4 milyon hektar) yapılır. Bu alanlarda, hasat sonrası toprakta kalan ANIZ ise, toprakta gerçekte uzun süreli kalıcı olan toprak organik maddesinin kaynağını oluşturur. Özellikle Çukurova Bölgesi'nde buğday hasat zamanı yaklaşıyor. Birkaç hafta sonra buğday hasadına başlanacak, ardından çoğu tarlalarda anız dumanları göklere yükselecektir.
* Toprağın organik madde kaynağı yok edildiği için toprak daha çok EROZYON'a uğrar. Oysa ülkemiz topraklarının en önemli sorunu erozyondur. Ülkemiz topraklarının % 73'ü şiddetli erozyon tehdidi altında. Erozyonla yılda ülkemizde tarım topraklarından 500 milyon ton, tüm ülke genelinden 1.4 milyar ton yüzey toprağı yok oluyor. Bu durum, Türkiye'nin çölleşmesi yolunda ciddi bir tehdittir.
* Toprağın organik madde kaynağının azaltılması nedeniyle toprağın verimliliği düşüyor, daha fazla mineral gübre kullanımı gerekiyor. Besin zinciri yoluyla insan vücuduna kadar ulaşan bazı mineral gübre türevleri (nitrit, nitrosamin) KANSER olaylarını tetikliyor.
* Daha fazla uygulanmak durumunda kalan mineral gübrelerden bazıları gaz formunda (NO, N2O) stratosfer tabakasına ulaşarak klorflorhidrokarbon ve benzeri gazlar gibi OZON'un parçalanmasına, dolayısıyla ozon tabakasının incelmesine neden oluyor. Bilindiği üzere, ozon tabakasındaki incelme ve delinme sonucu yerküreye ulaşan cilt kanseri etmeni kısa kısa dalga boylu ışınların miktarı artmaktadır.
* Toprağın, zehirli toksik bileşikleri nötralize etme gücü azalıyor. Zira, organik madde içeriği düşük topraklarda mikroorganizma faaliyeti azalır, bunun sonucu, toprağa atılan tarımsal mücadele ilaçlarının toprakta mikroorganizmalarca parçalanması da yavaşlar. Bu yolla, besin zincirine giren pestisitlerin miktarı da artarak, insan ve hayvanlarda kanserojen olayların artma riski ortaya çıkar.
* Toprağa canlılık veren, üst topraktaki (0-10 cm) mikroorganizmalar anız yakımı sırasındaki yüksek sıcaklık nedeniyle yok ediliyor. Mikroorganizma popülasyonunda bir süre sonra rejenerasyon olsa da, hem yanma ile Mikrobiyel Denge bozuluyor, hem de anızın yakılması sonucu mikroorganizmaların besin kaynağı azaldığı için mikroorganizmalar yeterince çoğalamıyor. Dolayısıyla Toprağın Biyolojik Verimliliği düşüyor.
* Toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri kötüleşiyor. Bu durumda toprakta bitki kökleri yeterli gelişme gösteremez, yeterli solunum yapamaz, bitki sulama suyundan yeterli yararlanamaz, toprak yeterli su depolayamaz, havalanma yeterli olmaz, besin elementleri kaybı olur, bitki dengeli beslenemez, dolayısıyla verimde düşme olur.
* Küresel ısınma daha da artar. Son yüz yıl içerisinde dünyada iklim değişikliği zaten önemli sorunlardan birisi haline geldi. Avrupa'nın ortalama sıcaklığı son yüz yıl içerisinde 1.2 °C arttı (küresel artış 0.6 °C). Yerkürede ortalama sıcaklığın 2100 yılına kadar 1.4-5.8 °C artması beklenmekte. Bu durum dünyanın çeşitli yerlerinde yağış dengesizliklerine, dolayısıyla sel felaketlerine yol açmaktadır. Yapılan tahminler, içinde bulunduğumuz yüzyılda yağış miktarının her on yılda bir % 1 ila % 2 oranında artacağını gösteriyor. Atmosferdeki karbon dioksit artışı da küresel ısınmada önemli bir etmendir. Anız yakımı ile bir dekarlık alandan 150-200 kg karbon dioksit atmosfere gönderiliyor.
* Topraktaki makro canlılar yanmakta, yaban hayatıyla ilgili Ekolojik Denge bozulmakta, Orman Yangınlarına neden olunmakta, telefon direkleri yanmaktadır. Diğer taraftan da bilelim ki zaten anız yakımı yasalar nezdinde suçtur. Anızı yakanlar hakkında 2872 sayılı Çevre Kanunu, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu Türk Ceza Kanununun 383. maddesi gereğince hapis ve para cezası işlemi yapılmaktadır.kaynak bagcilik.org
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!