Su insanların ve diğer canlı varlıkların vazgeçilemezi. Dün olduğu gibi bugünde olduğu gibi yerleşim yerlerini su kenarları oluşturmaktadır.Büyük medeniyetleri incelediğimizde su yönüyle zengin havzaların bulunduğu alanlar oluşturmaktadır.Su savaş sebebi olmuştur.
Son yıllarda büyük kentlerin almış olduğu göç beraberinde sorunları da büyütmüştür. Su kaynaklarının çevresinde oluşan yapılaşmayla birlikte evsel ve sanayisel kirlenme idarenin bütçesini de zorlamıştır.Havzaların korunmasına yönelik yönetmeliklerde sorunu ortadan kaldıramamıştır.İklimdeki değişiklik aslında insanoğlunun sorumsuzca kullandığı sanayileşme ve kirliliğin önlenmesindeki duyarsızlığı Dünyamızın nefes alamamasına neden olmuştur.
Bunun sonucunda mevsim normallerinin altında seyreden yağışlar dereleri besleyen kaynakların yeterli su alamamasına neden olmuştur.Geçtiğimiz günlerde Sayın bakanımızın Türkiye'nin ihtiyacını karşılayacak su kaynaklarının olduğundan bahsetmişti.Fakat buna rağmen yeterli teknik altyapıya sahip olmayan ülkemiz de su kaynaklarımız bilinçsizce azalmaktadır.Bu olumsuz gelişmeye büyük kentlerin su ihtiyacı artınca derelerin akış yönü değiştiriliyor.
Yenilebilir olarak kabul ettiğimiz doğal kaynaklardan biri olan su bu şekilde kullanılınca bölgesel ekosistemi bir ölçüde tehdit etmiş oluyoruz.Geniş çapta erozyon,ormanların tahribatı sulak alanların kuruması su kaynaklarının kullanılma etkisini azaltmaktadır.Sanayi atıklarının da bu kirlenmeyi hızlandırması sonucu doğal temizleme gerçekleşememektedir.Yani kaynağın kendi kendini yenilememesi sonucu suyun kirlenmesiyle tarımsal alandaki yenilebilir su Sakarya nehrinde olduğu gibi Mirasyedi evlatlar gibi değersiz olma durumuna düşmektedir.
İnsan bünyesinin ve Dünyamızın % 70 bir diğer ifade ile 4/3 kısmı su kirlilikle mücadelede insan oğluna karşı vermiş olduğu savaşı kaybetmekle karşı karşıya kalmış durumda.Bu mücadeleye birde son yıllarda kullanılan su miktarı da katlanarak büyüyünce sudaki sıkıntı artmaya devam etmektedir.21 YY da bilim ve teknolojinin gelişmesine karşılık kentler de oluşan çarpıklık son yıllarda kentsel dönüşüm projeleri ile düzeltilmeye çalışılsa da buz dağının görünmeyen kısmı göz ardı edilemez.
Son yıllarda gerçekleştirilen yeşil alanların iyileştirilmesi ve buna bağlı refah düzeyinin artması sonucu yeşil alanlarda oturan bu insanların artan su talebi suyun önemini bir kat daha artırmış. Turizme yapılan yatırım beraberinde artan turist sayısı ve suyun kullanılmasındaki programsız gelişmeler suyun önemini artıran diğer faktör olarak karşımıza çıkmaktadır.GAP bölgesindeki ölçüsüz ve bilinçsiz su kullanımı yaşanan iklimsel olsuzluklarla suyun nekadar öneli olduğunu ortaya koymakla beraber somut bir yaklaşım sergileyememek ayrı bir değer kaybı olmuştur.
Ülkemizde oluşturulan Baraj göllerindeki bekletilen suların hareketsizliği yapılan yatırımların ve emeğin iyi değerlenmemesine neden olmaktadır.Oluşan bu barajlardaki bekleyen suyun dipte oluşturduğu balçık tabakası da buharlaşmayla eşdeğer su kaybı demektir.Bunun önüne yerel ve sivil toplum kuruluşların elbirliği yaparak bu olumsuz gelişmenin önüne geçmesi gerekmektedir.Atatürk ve Keban Barajlarının etrafına baktığınızda varlık içinde yokluğun çekildiğini görmek mümkün.Bu barajların etrafında neden bir yeşil kuşak oluşturulmuyor.Bunu sorgulamak lazım.Bir tarafta büyük kentlere su sağlamak için km.lerce uzaktan su taşınmaya çalışılırken diğer tarafta barajların çevresinde oluşan erozyonun önüne geçmek için ağaç dikilmiyor.
Kullanılabilir su potansiyelinin bilinmesi çeşitli ihtiyaçların karşılanması için gerkli dağılımın yapılması için ve bu merkezde yapılan bilinçli çalışma ile sayın bakanımızın belirttiği gibi suyun bu ülkeye yetmesi işten bile değil.
Çağlar AYDIN
Ziraat Mühendisi
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!