Bu özellikler dikkate alındığında Cumhuriyetin ilk yıllarında 1930'lu yıllarda Florya'da Atatürk ormanı Yalova'da Termal koruluğu kurulmuştur.
Ülkemizde ormanlar, üzerinde en çok tartışmanın yapıldığı, yasal boyutları bir türlü belirlenemeyen ve bu nedenle sık sık mevzuat değişikliğine maruz kalan doğal kaynaklardan biri, belki de en başta gelenidir.
Ormanın biyolojik tanımının çeşitli ülkelerde farklı olarak yapıldığını görmekteyiz. Ülkemizde yapılan tanımına baktığımızda, "geniş alanlarda kendine özgü bir iklim yaratabilen, belli yükseklik, yapı ve sıklıktaki ağaçların, ağaççık, çalı ve otsu bitkiler, yosun, eğrelti ve mantarlar, toprağın altında ve üstünde yaşayan mikroorganizmalar ve çeşitli böcek ve hayvanlarla, orman toprağının birlikte oluşturduğu bir yaşam birliği (biosönoze) (AYTUĞ, 1976) olarak tanımlandığını görmekteyiz.
Hukuksal açıdan orman tanımı ise, yukarıda verilen tanımdan farklılık göstermektedir. Hukuksal açıdan ormanın tanımını yapmanın zor olduğu ve her ağaç ihtiva eden yere orman denemeyeceği gibi, ağaç olmayan bir yere de birçok halde orman demek zorunlu olmaktadır (İLKMEN, 1958).
Tabii olarak yetişen ve emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.
Ancak:
A) Sazlıklar;
B) Step nebatlarıyla örtülü yerler;
C) Her çeşit dikenlikler;
Ç) Parklar;
D) Şehir mezarlıklarıyla kasaba ve köylerin hudutları içerisinde bulunan eski (kadim) mezarlıklardaki ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerler;
E) Sahipli arazide bulunan ve civarındaki ormanlarda tabii olarak yetişmeyen ağaç ve ağaççık nevilerinin bulunduğu yerler;
F) Orman sınırları içinde veya bitişiğinde tapulu, orman sınırları dışında ise her türlü tasarruf belgeleriyle özel mülkiyette bulunan ve tarım arazisi olarak kullanılan, dağınık veya yer yer küme ve sıra halindeki her nevi ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerler,
G) Orman sınırları dışında olup, yüzölçümü üç hektarı aşmayan sahipli arazideki her nevi ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerler,
H) Sahipli arazide ve muhitin hususiyetlerine göre yetişmiş veya yetiştirilecek olan fıstık çamlıkları ve palamut meşelikleri dahil olmak üzere her nevi meyveli ağaç ve ağaççıklar;
İ) Sahipli arazideki aşılı ve aşısız zeytinliklerle, özel kanunu gereğince Devlet Ormanlarından tefrik edilmiş ve imar, ıslah ve temlik şartları yerine getirilmiş bulunan yabani zeytinlikler ile 9/7/1956 tarih ve 6777 sayılı Kanunda tasrih edilen yabani veya aşılanmış fıstıklık, sakızlık ve harnupluklar,
İ) Funda veya makilerle örtülü orman ve toprak muhafaza karakteri taşımayan yerler, Orman sayılmazlar.
Ormanlar, sağladıkları yararlar nedeniyle toplumun müşterek malı sayılırlar ve bu nedenle devletin denetim ve gözetimi altına alınmışlardır. Ormanlar kamu malıdır ve gerek anayasada yer alan özel hükümler ve gerekse detaylı bir orman mevzuatı ile gerekli düzenlemelerin yapılması ormanların kamu malları arasında özel bir yere sahip olduğu kabul edilir (AYANOĞLU, 1996).
Ülkemizde, 20.7 milyon hektar orman alanı var olup ülke topraklarının yaklaşık %26 sını teşkil etmektedir. Bu ormanların, yaklaşık %45'i verimli koru ormanı, % 55'i ise bozuk baltalık orman niteliğindedir. Hatta, 1937 tarihli orman kanunu hazırlama çalışmaları sırasında ülkemizin %10'unun ormanlarla kaplı olduğu, diğer bir deyişle koru orman alanı kadar bir orman alanına sahip olduğu rapor edilmiştir. Şu halde, aradan geçen 70 senelik zaman sürecinde Türk ormancısı ormanlarımızın gerek kalitesini ve gerekse miktarını artıramamıştır denebilir
Günümüzde, orman alanlarının 20.7 milyon hektar olarak gösterilmesinin nedeni ise, bozuk baltalıkların ve makiliklerin ormandan sayılmasındandır.
Oysa bu alanlar tam bir orman formasyonu göstermemekte olup en fazla su ve toprak muhafaza karakteri olan yerlerdir. Fakat, tarım alanlarına dönüştürülmesi de ekonomik olarak karlı olan yerlerdendir.
Ülkemiz ormanları, zaman içinde hep tahriplere maruz kalmıştır. Bunun nedeni olarak, genellikle özel kullanım veya özel mülkiyet gösterilmiştir. Bu bağlamda, köy baltalıklarının en önemli tahrip nedeni olarak ortaya çıktığını belirtmek gerekir. Orman köylüsünün temel ihtiyaçlarını karşılaması için serbestçe kullandıkları orman alanlarıdırlar. Tüm bunlara baktığımızda Osmanlı döneminde ne kadarının orman alanını oluşturdukları tam belli değildir. Ancak, Anadolu'yu dikkate alan müelliflere göre, tüm ormanların %70'i bu tür ormanlar olup ana tahrip nedeni bu anlayışın kabul edilmesi ve bu ormanların serbest kullanıma açık olması kabul edilmektedir.
Diğer yandan, orman alanlarına olan ihtiyaç, ormanlara bağlı olarak yaşayan insan nüfusunun fazlalığı, alternatif ürün olarak, fındık, zeytin, çay vb. gibi tarım işletmeciliğinin daha karlı olması, daima orman alanlarının daraltılarak tarım alanı haline dönüştürülmesine yol açmıştır.
Daha sonraki yıllarda, toprak ve tarım reformu yapılması çalışmaları, büyük şehirlerin göç alması ve arsa kaynağı olarak yine orman alanlarının görülmesi ormanlara baskıyı daha da artırmış ve bu gibi ihtiyacı karşılamak için orman alanlarının işgalinin meşru hale getirilmesi için akla bu gibi alanların orman niteliğini kaybettikleri ve orman olarak muhafaza edilmelerinde bir yarar olmadığı kanaatini ortaya çıkarmış ve bunu meşrulaştırmak için bu gibi alanların ormandan çıkarılmasını gündeme getirmiştir.
Ormancılık literatürüne baktığımızda, ormanların tahribinde ana faktörün, cibali-mubaha olduğu kabul edilir. Oysa, imparatorluk donanması ve ordunun ihtiyaçları ile saray ve başkentin ihtiyaçları için, özellikle Marmara Bölgesinde büyük orman alanları ayrıldığı ve söz konusu ihtiyaçların karşılandığı da bir gerçektir. Bu tür yararlanma neticesinde de ülke ormanları büyük zarar görmüştür fakat esas neden olarak daima halkın yararlanması öne sürülmüştür.
Son gelişen olaylara baktığımızda özellikle Türk turizminin kalbi sayılan Güney sahillerimizdeki orman arazileri en fazla 2B olarak adlandırdığımız oluşumdan daha fazla etkilenmektedir. Rant değerleri bakımından Büyükşehirlerdeki 2B arazileri daha fazla öne çıkmaktadır.
Bu tahripleri önlemek ve ülke ormanlarını daha iyi korumak için, 1870 yılında Orman Nizamnamesi çıkarılmıştır. Fakat, 1890 lı yıllara kadar söz konusu Nizamname uygulanamamıştır.
Türk ormancılığının kırılma noktalarından birisi 4785 sayılı yasadır. 4785 sayılı yasa ile getirilen düzenlemenin, özellikle uzun vadede ortaya çıkan sonuçları tartışılmalıdır. Devletleştirilen orman alanlarının büyük bir kısmı tamamen Marmara bölgesinde ve özellikle İstanbul civarında bulunan çiftlik ormanları olup daha çok avlanma ve rekreasyon amacıyla kullanılmakta ve çok küçük bir köşesinde tarım yapılan ve çiftlik evlerinin bulunduğu yerleri kapsamaktaydı. Bu ormanlar özel mülkte kalmaya devam etmemesine rağmen, bugün itibariyle, orman içinde siteler, villalar ve yazlıklar görmek mümkün. Bununla birlikte orman içinde gecekondu görülmesi Türkiyenin özellikle büyük şehirlerin kaderi olmuştur. Bu günkü manzaraya göre ise, 1945 yılında devletleştirilen orman alanı kadar bir alan 2/B uygulaması yoluyla orman dışına çıkarılmış ve bir anlamda 1945 yılında yapılan devletleştirme devlet orman alanlarını hiç artırmadığı gibi ormanlara olan baskıyı daha da artırması nedeniyle, devletleştirilen alandan daha fazla bir alanın tamamen tahribine neden olmuş ve adı geçen alanlar tamamen gecekonducular tarafında talan edilmiş ve ormandan eser kalmamıştır.
Son gelişmeler ışığında devlet orman alanlarını kontrol altına almaya çalışsa da orman köylüsünün mağduriyeti tam giderilememiştir. Geçimini ormandan sağlayan bu insanlar farklı çözümlerle gelir edilmesi yönünde projeler üretilmeye sağlanmıştır.Bu konuya örnek olarak Şile ilçesi içersinde kalan bazı orman köylüsüne sera tarımı konusunda eğitim verilmek suretiyle bu mağduriyet giderilmeye çalışılmaktadır. Bu İ.B.B nin desteklediği bir çalışma olarak örnek bir hareket olarak değerlendirilebilir.
Devletleştirme nedeniyle ortaya çıkan ihtilafları yargıya intikal etmesi ise, yıllar süren mesai ve sair masraflar yoluyla oldukça büyük bir yükü devletin sırtına yüklemiştir.
Bir ormana özel diyebilmek için şu nitelikleri taşıması gerekir;
- 1- 4785 sayılı yasanın 2. maddesinde belirtilen istisna hükümleri kapsamına girmesi, diğer bir deyişle, 3116 sayılı yasaya göre yapılan orman tahdidi sırasında devlet ormanı dışında kalan bir orman olmalı ve mülkiyetinin kime ait olduğu mülkiyeti tayin edici belgelerle ortaya konmuş bir orman olmalı ve 4785 sayılı yasa ile devletleştirme kapsamı dışında bırakılmış olmalıdır.
- 2- 4785 sayılı yasa ile devletleştirilmiş ve mülkiyeti devlete geçmiş bir özel orman olmakla birlikte, 1950 tarih ve 5658 sayılı yasa ile sahiplerine iade edilen ormanlardan olmalıdır.
- 3- 4785 sayılı yasa, devletleştirme işlemini kanunun yürürlük tarihi olan 13.07.1945 tarihi itibariyle gerçekleştirmiş olduğundan, bu tarihten sonra orman haline gelen bir özel mülk (Orman Kanunu 1. maddede belirtilen orman tanımına uyan bir niteliğe bürünmüşse), gerek ekim ve dikim yoluyla olsun ve gerekse doğal yolla bu vasfı kazanmış olsun artık özel orman sayılır.
- 4- Kesinleşmiş mahkeme ilamı veya Bakanlık kararı ile özel orman olarak tesbit ve tayin edilen yerler,
- 5- 4785 sayılı kanunun yürürlük tarihinden sonra Orman Bakanlığı hasım gösterilerek açılan dava sonunda alınan tapuların sınırları içinde kalan ormanlar,
özel orman olarak nitelendirilirler.
Devlet Ormanları:
Bu tür ormanlar, özel ormanlar dışında kalan ve kamu tüzel kişiliklerine de ait olmayan her türlü orman alanını kapsamaktadır.
Diğer bir deyişle, 3116 sayılı orman kanununa göre, devlet ormanı olarak tesbit edilen ormanlar
- 4785 sayılı yasaya göre devletleştirilen ve 5658 sayılı yasa ile de iade edilmeyen özel ormanlar
- Devlet ormanı olarak ağaçlandırılan alanlar,
- Orman Kanununun 3. maddesine göre, orman rejimine alınan alanlar,
- Kamulaştırma, bağış vb. gibi yollarla elde edilen ormanlar
Devlet ormanı sayılırlar.
Sonuç olarak bu kanun yürürlüğe girmeden iyi etüt edilmeli. Şöyle ki zamanında kontrol edilememiş öyle veya böyle elden çıkmış araziler artık kent merkezlerine dönüşmüş. Örnek olarak dün şehir dışında olan küçük sayfiye yeri olarak adlandırdığımız Alemdağ beldesi bugün yerel yönetim bünyesinde eli kolu bağlı, bununla birlikte orada yaşayanlar ise yasal sahipleri gözükmemektedir. Çavuşbaşı buna benzer örnekler. Bunları göz önüne alarak en azından bu oluşumun bir sınırlamasını getirtmek suretiyle kalan mevcudu kurtarmak adına ülke ekonomisine katkı sağlayacak şekilde değerlendirmeye almak akıllıca bir seçim olur.Bu kanunla birlikte özel orman mülkiyeti kanunu çıkarılarak yasal çerçevede bu arazileri kurtarmak; ülke adına özellikle son yaşanan iklimsel olumsuzluklarla yaşadığımız sıkıntılarımızla 1 m2 alan dahi olsa kurtarmak toplum adına olumlu bir yaklaşımdır. Şu da unutulmamalıdır! 2B arazi kapsamında bulunan Meşe ağaçları asıl orman ağaçlarıdır. Toplumun büyük çoğunluğu Çamların çok olduğu yerleri orman olarak görüyor. Bu düşünce doğrultusunda dün orman olarak görülen her alan bugünde orman olarak değerlendirilmelidir.
Çağlar AYDIN
Zirat Mühendisi
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!