Kentleşme Kentlerin İmarı ve Ekonomik Gelişme, Doğal ve Kültürel Varlık Değerlerimizi Korumak Amacıyla çelişirmi
Ekonomik-politik krizin yansımaları, ülkemizde, daha çok da İstanbul'da, sosyal bunalımı körükleyen bir kısır döngü içinde inanılmaz yağma örnekleri olarak yaşanmaktadır. Örneğin: "Mimari mirasın" yeri doldurulamayacak örneklerinin kayıpları, ulusal ve tarihsel bilinçten de uzaklaşılmasına neden olmaktadır.
Plan kavramı, giderek kentsel anlamını da yitirerek keyfi ve yasadışı uygulamaları meşrulaştıran belgeler düzeyine indirgenmiştir. Kentsel oluşum, kentin yönelişi, bütünüyle hukuksuz bir sürece terk edilmiş bulunmaktadır.
Kentsel yağmanın yürütücüleri sadece haksız kazanç grupları ve onlara kolaylık sağlayan yerel ve merkezi yönetimlerin kimi temsilcileriyle sınırlı sayılamaz.
İstanbul'un son on beş yılda dünya piyasalarına açılmasıyla birlikte sınıf atlayarak değişen üst ve orta-üst gelir gruplarının müşteri potansiyeli, hukuksuz süreci işlerliğe kavuşturan en güncel gelişmedir
Uluslararası iş çevrelerine entegre olan üst düzey yöneticiler ve yüksek meslek sahiplerinden oluşan müşteri potansiyelinin SİT alanlarını, su havzalarını, orman alanlarını kemiren "bahçe kent, özelsite" özlemleri, yalıtılmış kent parçaları olarak kenti kuşatmakta, nefesini kesmekte, kurutmaktadır.Bu olumsuz yaklaşıma bir örnek Hilton arazisini örnek vermek mümkün.Burada imar değişikliğine gidilmek istenmesi kent yaşamını zorlamaktadır.
Yalıtılmış bölgelerin getireceği alt yapı sorunlarının faturaları toplumsal haksızlığın bir başka boyutunu oluşturmaktadır . Böylece, kentsel yaşamın korunmasında yer alabilecek sivil grupların bu süreçte yaşadıkları deney, başka bir tarihsellik anlamı taşımaktadır
Türkiye Cumhuriyeti'nin Başkenti Ankara, Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana gerek stratejik, gerek politik ve gerekse sosyo-ekonomik işlevleri ile, Başkentliğin verdiği liderlik işlevlerini bütünleştirmeye çalışan ve ülkedeki diğer kentler için çoğu kez "Öncü-Örnek" bir rol üstlenen "Modernite" hareketinin sembolü olagelmiştir.
Cumhuriyetin ilanı ve Ankara'nın Başkent olması sonrasında, 1928'de açılan uluslararası planlama yarışmasını ünlü Alman şehirci/mimar Prof. Hermann Jansen kazandı. Ankara'nın uluslararası bir başka ünü de, ilk planlı Başkentlerden biri olması idi. Canberra ve Brasilia ile hep kıyaslanır ve Türklerin yeni Başkenti'nin güzelliği ve ihtişamından söz edilirdi, o yıllarda. Çünkü, Jansen binlerce yıllık tarih ve kültürün izlerini yok etmemiş, Eskişehir'in üstüne değil, onu koruyarak hemen yanına bir "Yenişehir" kurulmasını planlamıştı.
Rant hırsı ile güzelim Yenişehir'i tam 3 kez yıkıp yeni baştan yaptık, 2-3 kattan, önce 4-5 kata daha sonra 7-10 katlara çıkıldı ve bir otopark bile düşünülmeden tüm bahçeler yok edildi.
Rant uğruna, Kızılay'a adını veren yapı bile yıkıldı, Bulvar Palas koruma altında idi ama onun da kolayı vardı, altına, üstüne içine ekleyerek bir iş merkezi oluşturuluverdi, adı kaldı.
Bu tür yatırımlar yeni "Merkezi İş Alanı" na ve "Alt Merkezlere" yönlendirilmelidir. Spekülasyona yol açan yatay ve dikey rantları kontrol mekanizmaları geliştirilmeli, Belediyelerin başıboş plan yapmalarına engel olunarak, makro plan disiplini altına alınmaları sağlanmalıdır. Belki de, yeniden merkezi yönetim önderliğinde, özerk Nazım Plan Büroları kurularak, bu tür görevler bu bürolara verilmelidir.
Onaylanamayan Makro Planları, yakın çevredeki etki alanları da dikkate alınarak bir an önce tamamlanmalı, doğal ve tarihsel/kültürel çevre korunması ve geliştirilmesi makro hedefi doğrultusunda, tüm İlçelerin nazım ve uygulama planları yeniden ele alınmalıdır. Merkez sorunsalına özel önem verilmeli, akla gelen ve rantı arttırılan her yerde büyük iş/alışveriş merkezleri yapılmasından vaz geçilmeli.
- "Tarihsel Kent Merkezinin Dönüşümünde Yerel Yönetimin Uygulamaları" Fransa-Türkiye karşılaştırması.
Fransa'da Marsilya Belediyesi'ne bağlı olarak hizmet veren Tarihi Kültür Varlıkları Atölyesi'nin (Atelier du Patrimoine) yöneticisi, AB ve UNESCO nezdinde tanınmış bir uzman olan Daniel Drocourt'un üstlenmiş olduğu görev ve elde ettiği deneyim, kültür varlıklarının korunması konusu ve yerel yönetimlerde AB standartları ve mevzuatı açısından çok önemli bir örnek oluşturmaktadır.
"Kentler Köprüsü" başlığı altında sürdürülen program, AB yerel yönetimler mevzuatının Türkiye ile uyumlulandırma sürecinde karşılıklı olarak uygulamaların ve yöntemlerin paylaşılmasında yararlı olacaktır.
Türkiye'de yerel yönetim yasalarında yapılması planlanan son değişiklikler kültür varlıklarını koruma mekanizmalarının yerelleşmesini öngörmektedir. Bu değişiklik, bir yeniden biçimlendirme olmaktan çok uygulamaya uzanan yeni enstrümanların geliştirilmesini gerektirmektedir.
Bu değişimin sonuçları kamu yönetimleri arasındaki bir yetki paylaşımı düzenlemeleri yanında yönetimlerin ‘hizmet üretme ve götürme' yaklaşımlarında ve pratiklerinde görülmektedir.
Gerek koruma mekanizmasının Fransa'da siyasal yapıdan özerk işleyişi, gerekse de yerelleşmiş olması Beyoğlu Belediyesi'nin konuya yaklaşımı açısından önem taşımaktadır.Son bir örnekte Fatih Zeyrekte yapılan çalışmalarda da gözlendiği gibi kültürel misasın korunmasına yönelik bir yaklaşımdan söz edebiliriz.
Bu açıdan bakıldığında Drocourt'un deneyimi ilginç bir hayat hikayesi ve bir kurumsallaşma deneyimi örneği oluşturuyor.
Şehir merkezindeki mimarlık mirası ve arkeolojik kalıntıların korunmasıyla ilgili sorunlardan hareket eden Drocourt Marsilya Belediyesi'nin bu konuda bir kurumsallaşma sağlamasına yol açan gelişmelerde önemli bir rol oynamış.
İlk önce yalnızca 200 hektarlık SİT alanının korunmasından sorumlu olan görevi daha sonra atölyenin başarısı ve uluslararası kuruluşlar (UNESCO ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı) tarafından da tanınınca, 24.000 hektarlık kent alanı bütünüyle atölyenin yönetimine verilmiş. Devletin sorumluluğunda olan anıt yapılar ve arkeolojik değerlerle ilgili olmanın yanı sıra, atölyenin yerel yönetimlerin uygulamaları ile de ilgili sorumluluğu bulunuyor.
Yılda yaklaşık 4.000 başvuruyu değerlendiren atölyenin bir başvuruyu yanıtlama süresi ortalama bir hafta. En geniş çaplı çalışmalar için dahi bu süre iki haftayı geçmiyor.
KENT MERKEZLERİ PLANLAMASINA EKOLOJİK YAKLAŞIM
"Eski bir kültürün biçimleri ölürken, güvensizlik duygusundan korkmayan birkaç kişi tarafından yeni bir kültür yaratılır." Rudolf Bahro "Ekoloji" sözcüğü ilk olarak 1970' de bir Alman biyoloğu olan Ernest Haeckel tarafından kullanıldı; kökenini yunanca "ev" (oikos) ve "anlama" (logos) sözcüklerinden türetilmiştir. Ekoloji tanım olarak "gezegenimizi anlamamıza aracılık eden" anlamına gelmektedir.
Dünya' da ve ülkemizde, özellikle kırdan kentsel alanlara hızlı göç ve nüfus artışıyla beraber, sanayileşmeyle bağlantılı olarak hızla gelişen tüketim ve atık madde üretimi sonucu, doğal kaynakların giderek azalması ve kirletilmesiyle ekolojik denge bozulmaya başlamıştır.
Bu günkü ve gelecek kuşakların yaşantısını etkileyecek bu durum karşısında, özellikle son yıllarda, konuyla ilgili pek çok bilim dalından uzmanlar, politikacılar ve yerel yöneticiler soruna çözümler bulabilmek için çalışma yoluna girmişlerdir.
Bu bilim dalları arasında yer alan ve kentlerin şekillenmesinde önemli roller oynayan, "Şehir Planlama", "Mimarlık", "Peyzaj Mimarlığı", "Altyapı Mühendisliği", "Çevre Mühendisliği" vb. bilim dalları da, uluslar arası bir anlayışı olan "SÜREKLİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA" (Sustainable Development) temeli üzerinde çalışmalar yapmaya başlamışlardır. Bu temelden yola çıkılarak, yeni kentlerin planlanmasında ve eski kentlerin yeniden planlanmasında çevreye daha duyarlı yaklaşımlar ve sürdürülebilirlik ön plana çıkmaktadır.
Çevre duyarlı planlama amaçlarının ve çevresel standartlarının (hava, su, toprak kalitesi, gürültü vb.) sistematik olarak belirlenmesi öncelik taşımaktadır Bu doğrultuda yasal, yönetsel ve parasal önlemler düşünülüp oluşturulmalıdır.
ANTİK DÖNEM KENT MERKEZLERİNDE ÇEVRE DUYARLI YAKLAŞIMLAR
Antik Çağda, birçok kentin tarihsel çekirdeği "Akropol" denilen ve rahatlıkla savunulabilen bir tepede kurulmuştur. Şehir, Akropol'ün çevresinde ya da bir yanında sürekli genişleyen daireler şeklinde büyümüştür Bergama; Ege'nin en önemli antik çağ yerleşimlerinden biridir. Kent merkezindeki en önemli yapılardan biri, yaklaşık 10000 kişilik dünyanın en dik tiyatrosudur. Bu batıdan esen hakim rüzgar yönü dikkate alınarak kurulmuştur. Sahneden söylenen her söz en tepedeki dinleyiciye kolaylıkla ulaşabilmektedir. Agora' da ve tiyatro terasındaki dükkanlar birçok antik kentte olduğu gibi, geniş saçaklı ve gölgeli mekanlar oluşturacak şekilde yerleşmişti.
Perge; Akdeniz Bölgesinin (Pamphylia) en önemli antik çağ yerleşimlerinden biridir . Akdeniz iklim özelliklerini taşımakta ve yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçmektedir. Kent, Akropol' de kurulmuş ve güneydeki ovaya doğru yayılmıştır. Kent ovaya doğru yayılırken, ızgara (grid) sistem olarak planlanmış ve güneyden (Akdeniz) gelen serin esintiyi kent içine taşıyabilmek için "Sütunlu Cadde" oluşturulmuştur. Bunun bir benzeri son yıllara kadar Antalya' da Atatürk Caddesinin ortasında yer alıyordu ve kirlilik nedeniyle kapatılmıştır.
Antik kent merkezlerinde yer alan çevre duyarlı yaklaşımlar
Topografyanın en etkin bir biçimde kullanımı: Merkezde yer alan tiyatro, hipodrom, agora, tapınaklar, gymnasium, saray vb. ticari, idari ve sosyal yapılar topografik olanaklar kullanılarak ve geliştirilerek yer seçmişlerdir.
Yaya ağırlıklı mekanların oluşturulması: Kent merkezleri sosyal ve idari eylemler için ağırlıklı olarak yaya mekanları olarak kullanılmışlardır.
".........Eğer tabiat ve araziye bağlı kalarak ve tarihi kıymetleri nazarı itibara alarak serbest ve gayet tabii olarak bu vazifeyi hallediyorsa şehrin manzarası da insanı ikna edici bir mana kazanır. Ve bu sebepten tarihi şehirler önünde hayran kalmaktayız. Bilhassa en mühim şartlar olan manzara, iklim, iktisadi ve tarihi kıymetler yeni şehirciliğin hususiyetlerini teşkil ederler...."
Sürdürülebilir bir kent merkezini belirleyen başlıca ilkeler şöyle özetlenebilir
- 1. Mikroklimatik Verilerin En Etkin Şekilde Kullanılması
- 2. Topografik Verilerin En Etkin Şekilde Kullanılması
- 3. Doğal Kaynakların En Etkin Şekilde Kullanılması
1989 yılından bu yana Berlin bir başkent ve bir 21. yüzyıl Avrupa metropoli olarak gelişti. Toplum ve siyaset, kültür ve iş dünyası, ekoloji ve trafik, merkez ve çevre, laboratuvar ve atölye - "açık Berlin" geleceğe açılan kapıdır ve tüm dünya mimarlarının ilgisini ve dikkatini çekmektedir. Eşine zor rastlanır çeşitlilikteki görülmeye değer yerleri ve dünya sanat hazineleri ile, geçmişin ve bugünün mimarlık eserleri ile bu kent, yeni bir yüzyılın başlangıcında Dünya Mimarlık Kongresi için son derece uygun bir ortam sunmaktadır.
Planlama mesleğinin en başta gelen görevi değerli olanı korumak ve geleceğe şekil vermektir. Bu görev toplumsal değişimlerin ve küreselleşen çalışma ortamımızın ortaya koyduğu sonuçlarla, ciddi bir şekilde tanımlanmaktadır. Bu nedenle, sürdürülebilir yapım için stratejiler geliştirilmesi, kentlerin ve kırsal alanların konut ve yaşam alanları olarak tasarlanması kadar önemli olacaktır. Mevcut yapıların korunması ve modernizasyonunun ise, günümüzün ve geleceğin zorlu sorunlarını göğüsleyebilmek için yeni buluşlarla ve yapı formlarının sürekli olarak geliştirilmesi ile el ele gitmesi gerekmektedir.
Zir. Müh. Çağlar AYDIN
kaynaklar
Kentli org.,istanbul dergisi,insan yerleşimleri derneği,UIA Berlin 2002
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!