EMİNE DOLMACI
"Osmanlı'nın son dönem sanat tarihini yanlış öğrendik. 18. ve 19. yüzyılda İstanbul'daki önemli yapıların büyük bir kısmını bilindiği gibi Balyanlar yapmamış. Mimar olarak bilinen ünlü aile, mimar değil müteahhitmiş."
Henüz çok fazla taraftarı olmayan bu iddia, Atatürk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü'nden Yard. Doç. Dr. Selman Can'a ait. Can, Dolmabahçe Sarayı, Çırağan Sarayı, Ortaköy Camii, Rami Kışlası gibi eserlerin Balyan ailesine değil, Osmanlı'nın son başmimarı Abdulhalim Efendi'ye ait olduğunu iddia ediyor. CRR'de yarın açılacak olan, ‘Balyan Ailesinin Mimarideki Rolü' isimli sergi öncesinde bu iddialar daha da önem kazanıyor.
Osmanlı'nın son döneminde İstanbul'u birbirinden güzel ve ihtişamlı saraylarla, camilerle, kiliselerle donatan Ermeni Balyan ailesidir. Bunu herkes böyle bilir. Osmanlı sarayına hizmet eden bu aile, mimari yeteneklerini de kuşaktan kuşağa aktararak, uzun bir döneme damgasını vurmuştur. Şimdi, 24-30 Aralık 2007 tarihleri arasında, bu eserler ‘Balyan Ailesinin Mimarideki Rolü' isimli fotoğraf sergisinde izleyicilerin dikkatine sunulacak. Ancak, Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü ve Atlas Dergisi tarafından Cemal Reşit Rey Sergi Sarayı'nda düzenlenen serginin, akademi dünyasından bir muhalifi var. Atatürk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Selman Can, Balyan ailesinin kendilerine ait olduğu belirtilen eserlerin mimarı değil müteahhidi olduğunu, eserlerin büyük bir kısmının mimarının ise Osmanlı'nın son başmimarı Abdulhalim Efendi olduğunu iddia ediyor. Can'ın savunduğu tez ve "Eserler tek tek incelenerek gerçek mimarları belirlenmeli ve hak sahibine teslim edilmelidir." teklifi üzerine, mimarlar ve mimarlık tarihi araştırmacıları konuyu tartışıyor. Balyan ailesi üzerine geniş araştırmalar yapan Prof. Dr. Afife Batur, "Bilim adamları bir sempozyumda bir araya gelerek çalışmalarını ortaya koymalı ve tartışmalıdır." diyor. Ayasofya Müzesi Müdürü Dr. Haluk Dursun, bu iddianın önemli bir iddia olduğunu; ancak belgelerle konuşulması gerektiğini belirtiyor. Mimarlık tarihi üzerine araştırmalar yapan mimar Dr. Sinan Gerim ise konunun hem Ermeni hem de Türk kaynaklarına göre değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor.
Çırağan Sarayı ile ilgili belgeleri tararken, sarayın mimarı olarak ‘Abdulhalim Efendi' ismine rastlayan sanat tarihçisi Selman Can, bundan 14 yıl önce başlamış araştırmalarına. Osmanlı arşivlerinde araştırmalar yapan Can, Abdulhalim Efendi'nin ‘ser mimar-ı hassa' yani başmimar olarak Mimar Sinan silsilesinin son halkası olduğunu söylüyor. Yaptığı araştırmalar sonucu Abdulhalim Efendi'nin çok büyük işlere imza attığını ve eski Çırağan Sarayı, Bayazıt Yangın Kulesi, Kasımpaşa Bahriye Mektebi, Rami Kışlası, Bayrampaşa Kışlası, Dolmabahçe Sarayı, Ortaköy Camii, Hırka-i Şerif Camii gibi yapıların mimarı olduğunu belirtiyor. Can, tüm bu yapıların Balyanlar tarafından yapıldığının iddia edilmesini de, son dönemin teşkilat yapısının bilinmemesine bağlıyor. 19. yüzyılda eskiden olduğu gibi ‘bina eminliği'nden ihale sistemine geçilmiş ve bu sistem içerisinde de ihaleyi alan hep Ermeni ve Rumlar, yani gayrimüslimler olmuş. Balyan ailesi de bu müteahhitlerden biri olarak kabul ediliyor. Osmanlı'nın ilk resmî inşaat şirketini de 1874 yılında, ‘Şirket-i Nafia-i Osmaniye' adında Balyanlar kurmuş. Can, Balyanlar'ın saraydan aldığı, ‘ser mimar-ı devlet' unvanının da bir atama kararı olmadığını, fahri bir unvan olduğunu aktarıyor.
"Bugün dünyanın dört bir yanında Balyanlar üzerine yüzlerce eser var. Ama bunların hepsinde Balyanlar mimar olarak yer alıyor. Bizim yaptığımız bir ezber bozmadır. Bir yanlışın ortaya konulmasıdır." diyen Can, araştırmalarını yayınlamaya başladığı zaman da Amerika'dan Ermeni diasporasından tehdit mektupları almış. Bunun soykırım için bir malzeme olarak da kullanıldığını belirten Can, Ermenilerin, ‘Biz Osmanlı'nın baskın unsuruyduk. İktisadî anlamda, ticarî anlamda ve kültürel anlamda vizyonuyduk. O yüzden bizi çekemediler.' tezinin sunulduğunu söylüyor. Araştırmalarını önümüzdeki yıl içinde ‘Osmanlı Mimarlığında Balyanlar' adı altında bir kitap olarak yayınlamayı düşünen Can, kendi tezlerine bilim camiasının tepkisiz kalmasına da anlam veremiyor. Geçen yıl düzenlenen Dolmabahçe Sempozyumu'nda bu iddiaları taşıyan bildirisini sunduğunu, ancak yanında oturan Prof. Dr. Afife Batur'un kendisine dönüp, "Bilinenler dışında şeyler söylüyorsunuz, bunları nereden temin ettiniz?" diye sormadığını aktarıyor.
Yapılar tescil edilsin
İTÜ Taşkışla Binası, Harbiye Müzesi, Yıldız Hamidiye Camii, Sarayburnu antrepoları gibi yapıların da Balyanlara değil başka mimarlara ait olduğunu iddia eden Can, azınlıkları övmenin prim yaptığını, o yüzden kendi çalışmalarının görülmediğini düşünüyor. "Benim yaptığım iş bilimsel bir iştir; ama Ermeni meselesi ile dolaylı veya doğrudan bir bağlantısı vardır. Bu bağlantı da beni çok fazla ilgilendirmiyor." diyen Can, sanat ve mimarlık tarihi hocalarının araştırmaları ile gerçekleri dile getirmek zorunda olduğunu söylüyor. CRR'deki sergi açıldıktan sonra bir basın toplantısı ile konuyu açıklamayı düşünen Can, bu yanlışın düzeltilmesi için de şunları öneriyor: Öncelikle Milli Saraylar, bu sarayların gerçek mimarları kimdir, bilinen isimler mimar mıdır müteahhit midir kendi yayınlarında ortaya konulmalıdır. Kültür Bakanlığı Yayınlar Dairesi yapılarla ilgili yeni bilgileri kapsayan yayınlar yapmalıdır. Anıtlar Kurulu da, Balyanlar'a ait olarak gösterilen yapıların yeniden tescilini yapmalıdır. Tüm bunlar yapılırsa literatüre yerleşmiş olan bu bilgiler tashih edilir ve tarihsel hatalar zinciri kırılır. Biz Balyanlar'ın mimar değil müteahhit olduğunu herkese öğretmeliyiz. Bugün bir kaynak alınıyor ve irdelenmeden sürekli tekrar ediliyor. Öyle olunca herkes hataya düşüyor. Bu bilgiler yanlış yerleşmiştir ve bunların düzeltilmesi gerekir." e.dolmaci@zaman.com.tr
Dolmabahçe'nin inşası karşılığında arsa verilmiş
Başbakanlık Osmalı Arşivi Cevdet Saray tasnifinde 6070 numarayla kayıtlı, 1842 tarihli belgede Beşiktaş Sarayı'nın (Osmanlı kayıtlarında Dolmabahçe için Beşiktaş Sarayı ismi kullanılır) inşası için Ebniye Müdürü Mimar Halim Efendi'ye (Osmanlı'nın son başmimarı Seyyit Abdülhalim Efendi) emeğinin karşılığı olarak Maçka'da bir arsa verildiği ve bu arsanın da Halim Efendi tarafından satılmak istendiği vurgulanmaktadır. Dolmabahçe Sarayı'nın inşasına bütün kaynaklarda 1842 tarihinde başlandığı belirtilmektedir. Belgenin tarihi ile bu bilgiler örtüşmektedir.
Prof. Dr. Suphi Saatçi (Mimar Sinan Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü):
Arşivlere bakılabilir
Bu, üzerinde çok ciddi durulması, araştırılması gereken bir konu. Arşivlere gidilip bakılabilir. Ben bu konuda çalışma yapmış değilim. Polemiklere girmeden, akademik düzeyde, gerçek hüviyetini ortaya çıkarmak lazım. Mimari birikim konusunda biz kendimizden şüphe etmiyoruz, zengin bir birikimimiz var. Sinan gibi bir mimar yetiştirmişiz. Bu topraklar üzerine kim ne yapmışsa onu da saygıyla karşılıyoruz. Mimaride şovenist yaklaşımlar mümkün değildir, olaya bilim adabıyla yaklaşmak gerekir.
***
Dr. Haluk Dursun (Ayasofya Müzesi Müdürü):
Ciddiye alınması gereken bir iddia
Bu mimarın iddiası çok önemli bir iddia. Ama önce iddia sahibi iddiasını ispatlamak için belgelerle konuşması lazım. Mimarlık tarihçilerinin belgelerle konuşması lazım. Arşivden bu belgeyi bulanların bizi aydınlatmasını bekliyorum. Yalnız şunu tahmin ediyorum; Balyan ailesinin bütün tasarımları kendisi yapan bir aile olması mümkün değil. Daha çok olayın bir nebze içinde olan taşeron gibi düşünebilirsiniz, müteahhit firma gibi düşünebilirsiniz, o açıdan da bakılabilir. Ciddiye alınması gereken bir konu, ama tamamen belgelerle konuşulmalıdır.
***
Dr. Sinan Genim (mimar):
Bazı yapılar Balyanlar'a mal ediliyor
Evet bazı yapıları Balyanlar'a mal ediyorlar. Balyan yapılarını tam olarak tetkik etmek, hem Ermeni hem de bizim kaynaklarımıza göre değerlendirmek lazım. Araştırmacı Kevork Pamukciyan'ın dört ciltlik bir eseri var. Harutyun Severyan'ın Ortaköy Camii ve Beykoz Camii'ni yaptığını söyler. Abdulhalim Efendi'ye gelince, saray ısmarlıyor ama Abdulhalim Efendi denetliyor. Bina emini kendisi. Buna mimar demek de doğru değil. Bu konuda biraz daha araştırma yapmak gerekiyor. Bunları bir ret olarak değil, gerçekten kim yaptı diye araştırmak lazım. Başka yapılarla karşılaştırmak lazımdır.
***
Prof. Dr. Afife Batur (mimar):
Akademik düzeyde tartışılmalıdır
Tabii ki bu konu, tartışılacak bir konu. Ama akademik düzeyde tartışılmalıdır. Bilim adamları çalışmaları ortaya koymalı. Bir sempozyumda bir araya gelmeli ve orada tartışmalılar. Gazetede veya başka bir platformda tartışmayı doğru bulmuyorum.
***
Prof. Dr. Haşim Karpuz (Selçuk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanı):
İddia doğru olabilir
Böyle bir çalışmayı duydum. Akademisyen bazı arkadaşlarım da bu iddiaların doğru olduğunu söylediler. Bence de doğru olabilir. Ancak araştırılması lazımdır.
zaman pazar
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!