
Ağaçlar var boy boy, çeşit çeşit biçim, biçim boyları başka başka, kokuları birbirinden ayrı. Kimisinin gölgeleri serin olur, kimisinin yemişine tadından doyum olmaz.
Göz için olanları var: Karşılarına geçip baktıkça bakarsın, ne bıktırır, ne usandırır. Kulak için olanları var: Dalları arasında yel estikçe yaprakları öyle bir içli içli titreşir, öyle bir haykırır, öyle bir ağlar, ses verirki dinledikçe dinler, duydukça duyar, yanlarından ayrılmak istemezsin. Ben her ağacı bir çeşit "adama" benzetirim. Al yanaklı yemişleriyle elma ağacı, tosun gibi yavrularını kollarına almış tombul ak pak bir anayı andırır. Çam ağacı uzak ülkelerden gelmiş bir eski günler baharıdır ki kendi kendine güvenmesi boyuna posuna sevgisi, ağır başlılığı bir bakışta anlaşılır. Hele ay ışığı altında çamlıklara bakınca bir masal ordusunu görür gibi olursun... Kara düşüncelere dalmış aksoylu bir filozoftur selvi... Ölümün kapısı eşiğinde çeliği kararmış yalın kılıç gibi duruyor. Önünde saygı ile eğilelim. Salkım söğütler, saçları topuklarına kadar inen genç kızlardır. Onları dere kıyılarında salınır gördükçe içim gıcıklanır, çırılçıplak yıkanan güzelleri gözetler gibi olurum. Her ağaç bir adama benzer, onlardan bir dal koparmak bir "kol kırmak" gibi, bir yaprak yolmak "bir göz" çıkarmak gibi gelir bana. Ben hiçbir adamla bir ağaçla konuştuğum gibi sakınımsız konuşmadım. Ağaçların dilinden de anlamayan toprağın dilinden anlamaz. Toprakla konuşamayanlar en bilgili sesi duymamışlar demektir. Ne yazık onlara !...
Avrupa'da kentlerde kişi başına ortalama 20 metre kare yeşil alan düşüyor. Bu oran acaba Osmanlı döneminde meyve bahçeleri ve yeşili ile anılan İstanbul'da ne kadardır? Biliyorum ama bugün maalesef sadece iki metrekare. O da askerî alanlar, mezarlıklar ve türbelerin civarındaki ağaçlık alanlardan ibaret!.. Onları da "çarpılırım" diye kesmiyorlar herhalde.
Tarih bilgimizi yenileyelim. Yıl: 1402, Ankara Savaşı. Timurlenk ile I. Beyazıd arasında. Kim kazandı bu meydan savaşını? Timurlenk! Kazanmasındaki en önemli etken nedir? Filler! Bu filler, Ankara ve Kayseri'nin ormanlarında saklanmıştı ve Osmanlı ordusu onları görememişti. Aynı alana bugün göz attığınızda, bir tavşanın bile saklanmakta zorlanacağını göreceksiniz. Kim kesti bu ağaçları ? Aksak Timur daha sonra başkent Bursa'yı da alıp Osmanlının iki yüz yıl gerilemesine neden olmuştur.
Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde, Ege'den yola çıkan bir sincabın, ağaçtan ağaca atlayarak Güney Doğu Anadolu'ya gidebildiğini yazar.
Tabiî 50 kişiye oksijen sağlayan, 150 kişinin hava kirliliğini temizleyen, 25 yılda yetişen bu güzelim ağaçları adım adım yok ettik, donanma kurduk, ev yaptık, hamamlarda ve lokomotiflerde kullandık, yaktık, tarla açtık.
Bir turne sırasındaydı. Çanakkale-Bolluca yolunda ölüm mangası gibi dizilmiş kesik ağaçlar gördük. Füsun Önal ve Nasuh Mahruki ile beraberdim. Bir de tabelâsı vardı: "Orman İşletmesi". Efendim, neyi işletiyorlar? Maden İşletmesini anlıyorum da, orman işletilmez ki! Orman yaşatılır, çoğaltılır, yaratılır, belki bakıma da alınır; ama işletilmez!
Bürolarına daldım öfke ile. "Kim kesti bu ağaçları?" diye sordum. Müdürün cevabı basit ve kısaydı: Ankara'ya maaşlar için para lâzım...
Hemen o dönemin Orman Bakanı Ersin Taranoğlu'nu cep telefonundan aradım. Benim Kanal 9'daki televizyon programıma katılmıştı. Müdür, bakanla konuştuğum için bana epey kızgın. Birlikte dışarı çıkıyoruz, koca bir ağacı göstererek "bakın" diyor, "Bu ağaç da yaşlı; onu da kesip, sizlere kapı ile pencere yapacağız." Yüzüne öfke ile bakarak "Senin baban kaç yaşında?" diye soruyorum. "Yetmiş." diye mırıldanıyor. "O zaman onun da zamanı gelmiş, onu da öldürelim!"
Sabah gazetesinde gözüme.bir haber ilişmişti. Habere göre, Orman Bakanlığı maaşlarını ödeyemediği 50 bin orman işçisine "Ağaç kesip, satın; böylece maaşlarınızı almış olursunuz." demiş. Umarım yalandı, umarım bu sözler söylenmemiştir.
Yeşil görmeyen kişi ruhen rahatsızdır ve saldırgan olur. Sarı, siyah, beyaz ırk ! Çinliler, Afrikalılar ve biz herkesin aynı renge ihtiyacı var... Tabii ki bu renk "yeşil". Bakın, iklimi değiştirdik, hava, su ve toprak kirlendi. Suyumuz kalmadı, havamız zehir kokuyor. Sahillerimiz büyük tehlike içinde, tüm ülkeler panik içinde. Bunların tek sorumlusu dünyanın en tehlikeli yaratığı olan "insandır." Hep kendi rahatı ve menfaati için yok etti. Ormanları ticari amaçlı bir fabrika olarak gördü. Hep birlikte bir şarkı söyledik, söylettik "Baltalar elimizde....."
Prof. Dr. Orhan Kural
NOT :Orhan kural kimdir ? merak ediyorsanız http://www.orhankural.net/ linkini tıklayınız
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!