1. 2007 YILINDA TEMEL TARIMSAL ÜRÜNLERDE ÖNEMLİ ÜRETİM KAYBI YAŞANDI
2007 yılında temel tarımsal ürünlerin üretiminde önemli bir düşme gözlenmiştir.
Bu düşüşün nedenlerini iki grupta ele alabiliriz:
A-KURAKLIK
Tarım, 2007 yılında kuraklıktan en fazla etkilenen sektör olmuştur. Tarımsal üretimin doğa koşullarına bağlı oluşu bu etkiyi artırmıştır. Nitekim hükümet kuraklıktan zarar gören çiftçilere maddi yardım yapılması konusunda 4 Temmuz 2007 tarihinde bir Bakanlar Kurulu Kararı çıkarmıştır.
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker, kuraklığın bu yılki faturasının 2.5-3 milyar YTL'yi bulduğunu belirtmektedir. Bakanlığın resmi rakamlarına göre 435 bin çiftçi kuraklıktan yoğun olarak zarar görmüştür.
Yaşanan kuraklıktan zarar gören ürünlerin başında, serin iklim tahılları olarak adlandırdığımız buğday,arpa, çavdar ve yulaf gelmektedir. Yine ayçiçeği,mısır,incir,elma, karpuz en çok zarar gören ürünlerdendir. Narenciye aşırı sıcaklardan meyve dökülmesi ve yanık zararı yaşamaktadır.
Türkiye'de ekili alanların ¾ ünde tahıl ürünleri üretilmektedir. Tahıllar yıllık yağışı 450 mm olan alanlarda ilave bir sulama yapılmaksızın yetiştirilebilirler. Yağış rejiminde ortaya çıkan normal dışı gelişmeler verim üzerinde önemli etki yapar. Tahıllar ekimi takiben çimlenme-kardeşlenme ve sapa kalkma dönemlerinde düşük sıcaklık, kapalı ve nemli günler isterler. Tahıllar iklim isteklerini yeteri oranda karşılayamadıkları takdirde ciddi üretim ve verim sorunu yaşarlar.
Kuraklık nedeniyle Türkiye genelinde buğdayda üretim kaybı ortalama % 20 olmuştur. Son yıllarda ortalama 20 milyon ton olan buğday üretimimiz bu zarar oranıyla 2007 yılında 16 milyona düşmüş bulunmaktadır. Tüketim ve tohumluk olarak yıllık yaklaşık 18 milyon ton olan buğday ihtiyacımızı bu yıl karşılayamayacak duruma gelmiş bulunuyoruz.
Bu gelişme üretim sezonu içinde de öngörüldüğü için buğday ithalatı kaçınılmaz olmuştur Buğdayı girdi olarak kullanan işletmeler ürettikleri ürünlere birbiri arkasına zam yapmaktadır. Bu arada yapılan zamlar genellikle spekülatif bir özellik de taşımakta ve buğday fiyatlarındaki artışın çok üzerinde olabilmektedir. Özellikle, ekmek söz konusu olduğunda, ekmek maliyeti içindeki buğday maliyeti oranı dikkate alınarak zam talepleri değerlendirilmelidir.
Bundan önceki yıllar kendine yetecek miktardan fazla buğday üretimi yapan ülkemiz bu yıl ve kurak geçmesi beklenen önümüzdeki yıllarda da buğday ihtiyacının bir bölümünü ithalatla karşılamak zorunda kalacaktır. Özellikle buğday üretiminin önemli bir çoğunluğunu gerçekleştiren Konya, Ankara gibi İç Anadolu Bölgesindeki illerde kuraklık zararının % 40'ları aşması kurak geçmesi beklenen önümüzdeki yıllar için endişeyi daha da artırmaktadır. Kuşkusuz bu durum kuraklığın çok etkilediği diğer ürünler için de geçerli olacaktır. Örneğin Ayçiçeğinin yaşadığı kuraklık zararı nedeniyle hem ayçiçeği tohumunda hem de ayçiçeği yağında önemli fiyat artışları meydana gelmiştir.
Hükümet 2007 yılında yaşanan kuraklıkla ilgili olarak ilk olarak 4 Temmuz 2007'de kuraklıktan zarar gören çiftçilere yardım yapılmasını düzenleyen bir Bakanlar kurulu Kararı çıkarmış, arkasından kuraklığın kalıcı olduğundan hareketle 8 temmuz 2008 tarihinde ikinci bir Bakanlar Kurulu Kararı çıkararak bundan sonra da yaşanması muhtemel kuraklıktan dolayı kuraklığın etkisini azaltmak ve alınacak tedbirleri belirlemek amacıyla kamu sorumluluğu alacak şekilde bir çalışmayı başlatmıştır.
Hükümetin çıkarmış olduğu ilk Bakanlar Kurulu kararının kuraklıktan dolayı yapılacak yardımı 40 il ve 4 ürünle (buğday, arpa, fiğ ve korunga) sınırlandırmış olması, yaşanan kuraklığın boyutları karşısında yetersiz kalmıştır. Halbuki yapılan çalışmalar göstermiştir ki bu dört ürünün dışında özellikle ayçiçeği, pamuk, mısır, sebzeler, incir başta olmak üzere bazı meyveler de kuraklıktan fazlaca etkilenmiş ve ciddi verim düşmeleri yaşanmıştır. Bu yüzden ortaya çıkan bu eksiklikleri de karşılayacak biçimde 2007 yılı için İlgili Bakanlar kurulu kararı yenilenerek kapsamı genişletilmek suretiyle ortaya çıkan adaletsizlik giderilmelidir.
Yaşanılan iklim değişikliği süreci de dikkate alınarak ortaya çıkması muhtemel kuraklık ve sel gibi doğal afetlerin risk kapsamına dahil edilerek, Tarım Sigortalarına dahil edilmesi bu alanda yaşanacak mağduriyetleri ortadan kaldıracaktır.
Yine kuraklık, don, sel gibi doğal afetlerden zarar gören muhtaç çiftçilere tohumluk yardımı yapılmasını düzenleyen 5254 sayılı yasanın tarım sigortaları yasasının çıkarılacağı gerekçesiyle daha önceden yürürlükten kaldırılmış olması, 2090 sayılı yasanından faydalanma koşullarının ağırlığı nedeniyle kuraklıktan zarar gören çiftçilerimizin bu zararlarının karşılanmasında etkili bir yasal düzenleme yoktur. Bu ihtiyacın bir an önce giderilmesi gerekmektedir. 2090 sayılı tasa kuraklığı da kapsayacak şekilde ve yararlanma koşulları kolaylaştırılmış olarak yeniden düzenlenmesi bu alandaki boşluğu dolduracaktır.
B-EKONOMİK GÜÇLÜKLER
Tarım ürünleri, üretim koşullarının doğal koşullardan etkilenmesi, stratejik önemleri ve beslenme açısından taşıdıkları önem nedeniyle dünyanın her yerinde destekleme kapsamına alınmışlardır.
Türkiye'de de tarım ürünleri destekleme kapsamında olmakla birlikte, özellikle son yıllarda uygulamaya konulan IMF önlemleri nedeniyle bu kapsam son derece daraltılmış bulunmaktadır.
Türkiye'de halen desteklemenin temel biçimini DGD oluşturmaktadır.
Doğrudan Gelir Desteği (DGD), esas olarak tarımda aşırı üretimi engellemek amacıyla geliştirilmiş bir destek sistemidir. Batılı ülkelerde, bir dönem tarım ürünleri açığını kapatmak için uygulanmış olan üretim destekleri, aşırı bir üretime yol açınca, bu ülkeler, söz konusu aşırı üretimin yol açtığı uluslararası piyasalarda fiyatların ve kar oranlarının düşmesi, stoklama maliyetlerinin artması gibi sorunlardan yola çıkarak DGD'yi geliştirmişlerdir. Bu sistemde destek üretime değil, toprğa verilmekte, böylece, çiftçi aşırı üretilen bir ürünü ekmediği takdirde bile destekten faydalanabilmektedir.
Türkiye'de DGD, esasta Tarım Reformu adı altında 1999 yılından bu yana uygulanmakta olan IMF patentli politikaların bir uzantısı olarak uygulamaya konulmuştur. Amaç, tarıma yapılan sübvansiyonların kaldırıldığı koşullarda bu desteği bir tür sosyal yardım olarak kullanmak ve tepkileri azaltmak yönündeydi. Nitekim, 1999-2002 arasında, tarımsal desteklerdeki kesintiler 5.5 milyar doları bulmuştur. Aynı dönemde tarımsal destekler, GSMH'nın yüzde 2.3'ü oranında azaltılmıştır. Sübvansiyon kesintilerinin yarıdan fazlasını, devlet tarafından finanse edilen ürün alımlarında sağlanan 3.1 milyar dolarlık indirimden oluşmaktadır. Gübre sübvansiyonunda da 300 milyon dolarlık kesinti yapılmıştır.
Buna karşılık, reform dönemi süresince net tarımsal gelirin gayrisafi tarımsal gelire oranı değerlendirildiğinde, DGD ödemelerinin, çiftçilerin uğradığı gelir kaybının ancak yüzde 40'ını telafi ettiğini göstermektedir.
Türkiye'de 2007 yılında bütçeden tarıma ayrılan kaynakların toplamı 5.2 milyar YTL'dir. Bu rakam bütçenin yaklaşık yüzde 2.5'ini GSMH'nin ise yaklaşık yüzde 1'ini oluşturmaktadır. Üyesi olmayı hedeflediğimiz AB'de, toplam bütçenin yüzde 40'ının tarım desteklerine ayrıldığı düşünülürse, bu oranların yetersizliği daha açık anlaşılır.
SONUÇ:
Türk tarımı gerek küresel ısınmaya bağlı dengesiz iklim koşulları, gerekse ürün fiyatlarının düşük, girdi fiyatlarının pahalı olması nedeniyle üretim açısından bir dar boğaz içine girmiş bulunmaktadır.
Bu dar boğaz, tarımın 2007 yılında küçülmesi ve önemli tarım ürünlerinde görülen rekolte kaybının başlıca sorumlusudur.
Nitekim, gayri safi milli hasılada (GSMH) yılın üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 2 büyüme tarımda yüzde 7.8'lik küçülme görülmüştür. Tarımdaki küçülme nedeniyle kesintisiz büyüme rekoru 23 çeyreğe ulaşmakla birlikte son 22 çeyreğin en düşük oranlı büyümesi kaydedilmiştir. Tümünde yüzde 5 büyüme hedeflenen bu yılın ilk dokuz aylık döneminde GSMH büyüme oranı yüzde 4 olarak gerçekleşmiştir.
Tarım sektörü ilk çeyrekteki yüzde 2.9'luk büyümenin ardından, ikinci çeyrekte yüzde 2.1 üçüncü çeyrekte yüzde 7.8 küçülmüştür. Böylece tarım sektöründe Ocak-Eylül döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5.6'lık bir küçülme yaşanmıştır. Her zaman olduğu gibi, yıl sonu revizyonu adı altında büyüme rakamlarıyla oynansa da, bu durum artık kamuoyunu tatmin etmemektedir ve yıl sonu rakamlarının "hormonlu" olduğu yolundaki inanç yaygınlaşmaktadır.
Nitekim, yine TÜİK'in verdiği üretim rakamlarına göre, 2007 yılının tümündeki bitkisel üretim miktarı, bu yıl, geçen yıla göre tahıllarda yüzde 14,4, sebzelerde yüzde 2,7 ve meyvelerde yüzde 3,9 düşmüş bulunmaktadır.
Buna göre, buğday üretimi yüzde 13,3 düşüşle 17,3 milyon ton, arpa üretimi yüzde 22,4 düşüşle 7,4 milyon ton, çeltik üretimi yüzde 4,6 düşüşle 664 bin ton ve dane mısır üretimi yüzde 3,2 düşüşle yaklaşık 3,7 milyon ton olarak belirlenmiştir.
Baklagil ürünlerinin hemen hepsinde azalış gözlenirken, önemli ürünlerden fasulyede yüzde 18,2, nohutta yüzde 7,2, kırmızı mercimekte yüzde 9,1 ve yeşil mercimekte yüzde 23,3 oranında azalış görülmüştür.
Yumru bitkilerden patateste ise üretim miktarının yüzde 5,6 oranında azalışla yaklaşık 4,1 milyon ton olarak gerçekleşmesi beklenmektedir.
Ayçiçeği üretiminin bu yıl geçen yıla göre yüzde 22,8 oranında azalarak yaklaşık 863 bin ton olması öngörülmektedir.
Tahminlere göre üretim şeker pancarı üretimindeki azalma yüzde 10,9 olmuş ve üretim yaklaşık 12,9 milyon ton olarak gerçekleşmiştir.
Kütlü pamukta üretim yüzde 10,5 azalarak yaklaşık 2,2 milyon ton olmuştur.
Üretim azalması sebze üretiminde de gözlenmektedir. TÜİK'e göre, 2007 yılının ikinci tahmininde sebze ürünleri üretim miktarında geçen yıla göre yüzde 2,7 düşüşle yaklaşık 25 milyon ton olarak öngörülmüştür.
Sebzeler grubunun önemli ürünlerinden domateste yüzde 0,1, hıyarda yüzde 5,0, kavunda yüzde 7,7, karpuzda yüzde 4,1, sakız kabağında yüzde 7,7, patlıcanda yüzde 6,6, pırasada yüzde 23,2, fasulyede 11,2, sivri biberde yüzde 6,9, dolmalık biberde yüzde 10,4, salçalık biberde yüzde 6,2, baş lahanada yüzde 9,0 ve ıspanakta yüzde 3,5 oranında azalış görülmüştür. Buna karşılık yalnızca kuru soğanda yüzde 3,4, havuçta yüzde 27,5 oranında artış gözlenmiştir.
Meyve ürünlerinin üretim miktarının geçen yıla göre yüzde 3,9 azalarak yaklaşık 14 milyon ton olarak gerçekleşmesi beklenmektedir. Meyvede üretim azalması en çok turunçgillerde görülmüştür. Azalma, portakalda yüzde 6,2, mandalinada yüzde 9,0, limonda yüzde 1,7, sert kabuklu meyvelerden fındıkda yüzde 19,8, antep fıstığında yüzde 33,1 oranındadır.
Zeytin üretiminde ise yüzde 34,8 oranında azalış olacağı tahmin edilmektedir.
Yine üzüm üretiminde yüzde 9,7, incir üretiminde yüzde 26,0 oranında azalma görülmüştür.
Yaş çay üretiminin bir önceki yıla göre yüzde 1,0 azalarak yaklaşık 1 milyon ton olacağı tahmin ediliyor.
2. 2007 YILINDA TARIM KESİMİNDE YOKSULLUK VE İŞSİZLİK ARTTI
Yukarıda aktardığımız olgular ve rakamlar da açıkça göstermektedir ki, 2007 yılında tarım alanında küçülmeye bağlı bir gelir azalması olmuş yoksulluk ve tarımı terk eğilimi artmıştır.
Üretim azalması karşısında ithalatın artması, gümrük vergilerinin azaltılması gibi önlemler ise bu eğilimi daha da artırmaktadır. Nitekim, 2007 yılında buğday, arpa, mısır ve daha birçok hububat ürününde gümrük vergileri, yüzde 60-130 düzeyinden yüzde 5-8'lere düşürülmüştür.
2007'nin bir diğer özelliği olan tarımsal kredilerdeki artış ve özel bankaların tarım kredilerine yönelmesi olumlu bir gelişme olmakla birlikte, tarım kesimindeki yoksullaşmanın devam etmesi durumunda küçük ve orta üretici düzleminde kredi borçlarının da bir süre sonra soruna dönüşmesi kaçınılmaz görünmektedir.
Yoksullukla ilgili 2007 rakamları henüz açıklanmamış olmakla beraber, gectiğimiz yıllardaki rakamlar temel alınarak yapılacak bir analiz, kırsal alandaki yoksullaşmanın artma eğilimini açıkça göstermektedir.
YOKSULLUK SINIRI YÖNTEMLERİNE GÖRE FERT YOKSULLUK ORANLARI
YÖNTEMLER |
FERT YOKSULLUK ORANI(%) |
|||||||||||
TÜRKİYE |
KENT |
KIR |
||||||||||
2002 |
2003 |
2004 |
2005 |
2002 |
2003 |
2004 |
2005 |
2002 |
2003 |
2004 |
2005 |
|
GIDA YOKSULLUĞU |
1,35 |
1,29 |
1,29 |
0,87 |
0,92 |
0,74 |
0,62 |
0,64 |
2,01 |
2,15 |
2,36 |
1,24 |
YOKSULLUK |
26,96 |
28,1 |
25,6 |
20,5 |
21,95 |
22,3 |
16,57 |
12,8 |
34,48 |
37,13 |
39,97 |
32,95 |
KİŞİ BAŞINA GÜNLÜK |
0,2 |
0,01 |
0,02 |
0,01 |
0,03 |
0,01 |
0,01 |
0 |
0,46 |
0,01 |
0,02 |
0,04 |
KİŞİ BAŞINA GÜNLÜK |
3,04 |
2,39 |
2,49 |
1,55 |
2,37 |
1,54 |
1,23 |
0,97 |
4,06 |
3,71 |
4,51 |
2,49 |
KİŞİ BAŞINA GÜNLÜK |
30,3 |
23,8 |
20,89 |
16,36 |
24,62 |
18,3 |
13,51 |
10,1 |
38,82 |
32,18 |
32,62 |
26,59 |
GÖRELİ YOKSULLUK |
14,74 |
15,5 |
14,18 |
16,16 |
11,33 |
11,3 |
8,34 |
9,89 |
19,86 |
22,08 |
23,48 |
26,35 |
KAYNAK: TÜİK
Bu tablonun da gösterdiği gibi 2000 yılında IMF programının uygulamaya konması ve ardından 2001 krizi Türkiye'de yoksulluğu zirveye çıkarmış, 2003 yılından itibaren yoksulluk oranlarında nispi bir azalma görülmüştür. Ancak burada dikkati çeken kırsal alanda yoksulluk oranının 2004'e kadar artarak devam etmesi ve kentsel yoksulluk oranının gıda yoksulluğunda yaklaşık iki katı, genel yoksullukta iki katından daha fazla bir oranda olmasıdır.
Tarım alanındaki işsizliğe ilişkin rakamlar istatistiklerde düşük görünse de bunun en büyük nedeni tarım alanında işini, üretim imkanlarını yitiren kesimin kentlere göç etmesidir.
3. 2007 YILINDA TOPRAKLARIN PARÇALANMASI SORUNUNA KARŞI ÇALIŞMALAR GÜNDEME GELDİ
2007 yılında, miras hukukunda yapılacak yeni düzenlemeyle, tarım arazilerinin Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda belirlenen parsel büyüklüklerinin daha altında bölünmesinin engellenmesi çalışmaları başlatıldı. Bu çalışma, tarımsal yapımızın en büyük sorunlarından birine çözüm bulunmasına katkı açısından önemli bir gelişmedir.
Tarım Bakanlığı verilerine göre, ülkemizde 22 milyon parsel tarım arazisinde 3 milyon 100 bin işletme bulunuyor. Bu da her işletmenin ortalama 7 parça araziden oluştuğunu ortaya koyuyor. Günümüz tarım işletmeciliğinde çok özel bazı bahçe ürünleri ve seracılık dışında bu kadar küçük ve parçalı işletmelerde modern bir işletmecilik yapılması mümkün değildir.
Türkiye'de işlenebilir tarım arazileri 1980-90 arasında tümüyle işletmeye açılmıştır. O zamandan bu yana, kentleşme nedeniyle bazı tarım arazilerinin yitirilmesi ve aşırı parçalanma nedeniyle ekonomik olmaktan çıkan küçük toprak parçalarının ekilmemesi nedeniyle ekilen arazi miktarı azalmıştır.
Arazi parçalanması sorunu, genel olarak Türkiye'de arazi dağılımındaki büyük eşitsizliğin bir parçasıdır. Öyle ki, günümüzde 5 hektardan küçük 2 milyon civarında işletmenin (işletmelerin yüzde 65'i) işlediği alan 20 hektardan büyük 175 bin işletmenin (işletmelerin yüzde 5'i) işlediği alanın üçte ikisi civarındadır.
Tarımsal işletmelerdeki arazi parçası sayısına bakıldığında ortaya çıkan tablo da arazi toplulaşma sürecinin kendiliğinden bir biçimde de olsa zaman içinde gerçekleştiğini ortaya koymaktadır. Nitekim, 10'un üzerinde arazi parçasından oluşan işletme sayısı 1991-2004 yılları arasında 587.000'den (toplam işletmelerin yüzde 14'ü) 214.000'e (toplam işletmelerin yüzde 7'si) düşmüştür. Bunda bölünemez arazi büyüklüğünün 10 dekardan 20 dekara çıkarılması da bir rol oynamıştır.
Bu kendiliğinden yaşanan toplulaşma sürecinin önemli bir mahzuru küçük üreticilerin tümüyle üretimden dışlanmaları ve toprak dağılımındaki eşitsizliğin büyümesidir. Her ne kadar Türkiye'de genel olarak işletme büyüklükleri gelişmiş ülkelerle, örneğin AB ülkeleriyle kıyaslandığında (Bkz.
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!