Başvuru no:48939/99 Karar tarihi :18.06.2002
DERLEYEN: İbrahim DEDEOĞLU, Nilgün ÖZDİNGİŞ (Bahceşehir Üniversitesi Çevre Tasarımı Yüksek Lisans Çalışması)
DENETLEYEN :PROF.DR. SÜHEYL BATUM ve Ar.Gör.Mahmut ÖZDİL
1.GİRİŞ
Ahmet Nuri ÇINAR ve Maşallah ÖNERYILDIZ'ın Avrupa insan hakları mahkemesine İnsan haklarının ve temel özgürlüklerin korunması sözleşmesinin 34. maddesi gereğince 18.01.1999 tarihinde müracaatı ile süreç başlamıştır.Sözleşmenin 2,8 ve 13.maddeleri ve 1 nolu protokolün 1. maddesinin ihlali gerekçesi ile 28.04.1993 tarihinde İstanbul- Ümraniye belediye çöplüğü deposunda meydana gelen metan gazı patlaması sonucu ailelerinin 13 ferdinin ölmesi ve mülklerinin zararından devlet makamlarını sorumlu tutmuşlardır.Ayrıca sözleşmenin 6/1 maddesine uygun idari işlemin yürütülmediğini beyan etmişlerdir.22.05.2001 tarihinde Ahmet Nuri ÇINAR vefat ettiği için Öneryıdız ailesinin davası ayrılmıştır.
2.OLAYLAR
ÜMRANİYE ÇÖP DÖKÜM ALANININ DURUMU:
Kazım Karabekir mahallesine komşu Hekimbaşı mahallesinde; İstanbul Büyükşehir belediyesine 99 yıllığına verilen ve 1970 yıllardan beri ilgili hazine arazisi üzerine Beykoz ,Kadıköy ,Üsküdar ,Ümraniye belediyelerince ortak çöplük alanı olarak kullanılmıştır.Bakanlık otoritelerinin sorumluluğundadır.Başlangıçta yerleşim mesafesi 3.5 km iken , 1993 yılına gelindiğinde çöplüğe komşu mahalle doğmuştur.
4.12.1989 yılında Ümraniye belediyesi ,çöp döküm sahasında rehabilitasyon çalışmalarına başlamıştır.Rehabilitasyon kapsamında belediye aleyhinde davalar açılmıştır.
28.04.2003 günü alan üzerinde metan gazı patlaması meydana gelmiştir.Çevre binalar ve 39 kişi patlama sonucu zarar görmüştür.Kaza sonucu 13 ev tamamen zarar görmüştür.30.04.1993 günü Üsküdar cumhuriyet savcısı soruşturma açmış ve bilirkişi incelemesi sonucu ; 2/8 İstanbul Büyükşehir belediyesine ,2/8 oranında Ümraniye belediyesine , 2/8 oranında oturan ailelere ,1/8 oranında Çevre bakanlığına ,1/8 oranında hükümetİ olayla ilgili kusurlu bulunmuştur.
6.05.1993 günü mal sahipleri karakola baş vurmuş ve savcının açtığı davayla birleştirilmiştir.Olayla ilgili olarak baş müfettiş soruşturmasında Ümraniye ve İstanbul Büyükşehir belediye başkanını suçlu bulmuştur.
04.04.1996 tarihli kararla her iki belediye başkanı mahkemece Ceza kanunun 230. maddesine göre suçlu bulunmuşlardır. Cezaları para cezasına çevrilmiştir. 10.10.1997 de Yargıtay cezayı onaylamıştır.
Ancak başvuru sahipleri bu mahkeme sürecinde hiçbir şekilde bilgilendirilmemiştir.
4 .01.1994 te başvuru sahibi tarafında zararın tanzimi için Ümraniye ve İstanbul Büyükşehir belediyeleri ,içişleri ve çevre bakanlıkları aleyhinde zarar ve tazminat davası açmıştır.Mahkeme 30.11.1995 de verdiği kararla ilgili kurumları para cezasına çarptırmıştır.10.08.1998 de karar kesinleşmiştir. Söz konusu tazminat bugün itibarla ödenmemiştir.
Ümraniye çöplüğü bugün itibariyle kaldırılmıştır.Alan üzerinde ağaçlandırma ve spor alanları yapılmıştır.Ayrıca ölenlerin anısına anıt yapılmıştır.
3.HUKUKİ SÜREÇ
1-SÖZLEŞMENİN 2.MADDESİ:
A-Uygulanabilirliği;
Başvuru sahibi28.04.1993 tarihli kazada aile bireylerlinden dokuzunun ölmesinden ve buna ilişkin usul eksikliklerinin sözleşmenin 2.maddesini "1. Herkesin yaşam hakkı yasanın koruması altındadır.Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın yerine getirilmesi dışında hiç kimse kasten öldürülemez.(...)" ihlal ettiği iddiasında bulunmuştur. Özellikle yakınlarının yetkili makamların açık ihmallerinden kaynaklandığını ve sözleşmenin 2. maddesine girdiğini belirtmişlerdir.
Ancak hükümet, bu teze karşı çıkmaktadır.Sözleşmenin 2. maddesindeki "kasten öldürmek " fiilinin ve pozitif yükümlülük kavramından devletlere bu tür şartlar içinde "ihmal iddialarına" mahal veren başkasının hayatını koruma ödevini dayatacak şekilde yorumlanamayacağını belirtmiştir.
Mahkeme , sözleşmenin 2&1 maddesinde ........" iyi belirlenmiş koşullar içinde devletlere kendi yargı sistemlerine bağlı kişilerin yaşamlarının korunmasında gerekli tedbirlerin alınması yükümlülüğünün dayattığını hatırlatır . (örneğin.L.C.B. V. Birleşik krallık kararı )
Mahkeme ,her şeyden önce ,yaşam hakkı ihlalinin sadece hükümet tarafından ifade edilen alanlarda değil , çevre sorunlarıyla ilişkili tasarlanabileceğini , fakat aynı zamanda yaşama hakkı veya yaşama hakkının farklı yönleri için ciddi bir riske yer verebilecek diğer alanları kesin olarak belirtmelidir.
Mahkeme , çevre alanında kullanım atıklarının stoklama alanları ve bunların işletmesinden kaynaklanan riskler hakkında ,milli kamu idarelerine düşen yükümlülüklerle ilgili i artan duyarlılığın Avrupa normlarının geçmişteki evrimini hatırlatmaktadır.
Mahkeme , pozitif yükümlülüğün sözü edilen durumla ilgili ayrılan kamu etkinlikleri alanında itiraz edilmeden değerlendirilmelidir. Diğer tüm yaklaşımlar ,insan varlığının bir korunma aracı olan hükümlerini ,özellikle 2. maddeyi ,somut ve fiili gereklerini yerine getirir tarzda kavramak ve uygulamak için çağrıda bulunan sözleşmenin konusu ve amacıyla uygunluk taşımaya bilecektir.(McCann ve diğerleri v. Birleşik krallık )
Mahkeme , sözü edilen durumda 2. maddenin uygulanabilirliğine hükmetmiştir.
B-Gözlemlenmesi;
1-Başvuru sahibinin yakınlarının ölümü olayındaki sorumluluğu ;
Mahkeme , ciddi ve ortaya çıkmış gerekçeler varsa da ,davalı hükümetin insanların yaşamlarının tehdit altında bulunması ve nihai olarak yaşamlarını kaybetmesini önlemek için gerekli tedbirleri alma sorumluluğundan kaçtığına kanaat etmek için inceleme ve belirleme yapma görevini üstlenmiştir.. Bu amaçla , tarafların delillerini ve önündeki dosyanın eklerini iki ayrı bölümde inceleyecektir.
a. Ümraniye çöp stok alanı ve karşı gece kondu mahalleleriyle ilgili önleyici tedbirlerin uygulanması hakkında
İddialar:
Hükümet , devletin öneryıldız ailesi bireylerinin yaşamlarının korunması için yükümlülüklerini yerine getirmemiştir" iddiaları esastan yoksun değerlendirmektedir.Hükümet ,gecekonduyla mücadele kanunları ile bütün tedbirleri aldığını ve çöplerin stoklanması konusunda ilgili projelerin 1993 yılı başından itibaren gerçekleşeceğini belirmiştir.
Mahalli belediyenin , çöp arıtma alanı çevresindeki kaçak yapıları yıkma girimi mahalle sakinlerinin müdahalesiyle engellenmiştir.
Hükümete göre ,hiçbir alt yapısı olmayan bölgede çöp merkezinin yakınına yerleşmek için gelmesinin, başvuru sahibinin cesaretlendirilmediğini beyan etmiştir.
Başvuru sahibi,hükümetin aflarla gecekondu mahallelerini teşvik ettiğini ve bu sorunu önlemek için herhangi bir şey yapmadığını beyan etmiştir.
Mahkeme ,hükümetin bu mahallenin hiçbir kamu hizmetinden yararlanmadığı iddialarını reddetmektedir.
Mahkemenin değerlendirmesi:
Mahkeme ,gece kondu mahallelerini rehabilitasyonu ve ortadan kaldırılmasında koruyucu düzenlemelerin varlığını gözlemlemiştir. Bununla beraber harekete geçip geçilmediği hususu vardır.
Mahkeme ,Ümraniye belediyesinin 07.05.1191 yılında bilirkişiye hazırlattığı raporda ,Ümraniye çöplünün teknik normlara uygun olmadığının anlaşılmasını sağlamaktadır ve merkezi idareye bağlı makamlar bu rapordaki tedbirleri almamışlardır tespitini yapmıştır.
Hükümet,Ümraniye belediyesinin çalışmalarını dile getirmiştir.Bunun üzerine mahkeme,22.10.1992 tarihli kesinleşmiş kararla başvuru sahiplerinin taleplerinin reddedildiğini beyan etmiştir.
Hükümet ,07.05.1991 tarihli ve hiçbir adli tespit değeri verilmemiş olan uzman raporunun "reel ve acil bir tehlike" doğrulamak için yeterli olmayacağını ifade etmiştir.Ancak mahkeme,söz konusu raporla ilgili Ümraniye belediyesi ile Büyükşehir belediyesinin görüş ayrılığına düştüğünü tespit eder.Büyükşehir belediyesi devam eden rehabilitasyon çalışmalarını bahane ederek ,başbakanlık çevre kurulunun raporla ilgili talimatına uymamıştır.
Mahkeme ,çöp merkezlerinin işletimi gibi teknik bir alan söz konusu olduğunda ,risk teşkil eden çöp alanlarının kontrolünden idari ve beledi birimlerin sorumlu olduklarını ifade etmektedir.Mahkemenin nazarında ,bilirkişi raporu sadece belediye makamlarının normal olarak bilmesi gereken bir durumun ortaya çıkarmaktadır.
Mahkemeye göre , milli makamların başvuru sahibinin bir çöplüğün yakınına gelmesini hiçbir zaman cesaretlendirmediğini kabul etmekteyse de ,bütün göstergelere göre bunları caydıracak tedbire girişmemiştir .
Mahkeme ,bu bölgedeki sakinler için Ümraniye çöplüğünün arz ettiği tehlikeler karşısında milli makamlar tarafından sergilenen ihmallerin özellikle, 7.05.1991 rapordaki sunulan öğeler, bir taraftan bu ihmaller ile diğer taraftan meydana gelen kaza arasında bir illiyet bağı oluşturulmasına yeterli olduğunu tespit eder.(l.c.b.kararı s/1404,&39) Mahkeme, Türk makamlarının bütün imkanlarını toplumun bilgilenme haklarına saygı göstererek kullanıp kullanmadığını araştırmalıdır.
b.Toplumun bilgilenme hakkına saygı
İddialar;
Hükümet, Ümraniye belediyesinin bölgeyi etkileyen çevre sorunlarıyla ilgili yaptığı çalışmayı dikkati çeker . Hükümete göre ,başvuru sahibi bu durumda bilgisizlik içinde bırakıldığını iddia edemez .Başvuru sahibi milli makamlardan konuyla ilgili bilgilenme imkanlarını araştırmaya çalışmamıştır.
Başvuru sahibi , gecekondu mahallesinde ikametten başka barınma ihtiyacını karşılayacak hiçbir imkandan yararlanmadığını iddia etmektedir.Ayrıca , yetkili makamların bildiği tehlikeleri, değerlendirme ölçüsünde olmadığını iddia etmektedir.
Mahkemenin değerlendirmesi;
Mahkeme bu davanın şartları ile 2.madde için a fortiori değerlendirilen Guerra ve diğerleri davasındaki şartları taşıdığından mevcut davaya tamamen uygulanacağını değerlendirmektedir.
Mahkeme ,metan gazı patlamasıyla ilgili bilgilerin doğrudan başvuru sahibine erişilebilir olarak değerlendirmemiştir.
Başvuru sahibinin ,ailesinin varlığının devamı için özellikle sağlık koşullarıyla ilgili risklerin bir kısmını değerlendirebilecek olması ve bundan dolayı milli makamlara şikayette bulunmamış olması ,bu makamların maruz kaldıkları sorumluluktan kurtulmalarını sağlamaz. Ayrıca bu makamlar ,çöplükte var olan bu tehlikelerle ilgili bilgilendirme görevini eksik yapmışlardır. Zira ölüm tehlikesi sadece bu makamlar tarafından bilinmekteydi.
b. Bu bölümle ilgili mahkemenin çıkardığı sonuç
Mahkeme, Ümraniye gecekondu sahiplerinin fiziki bütünlükleri kadar yaşamları içinde belediye çöplüğündeki eksikler dolayısıyla reel biçimde tehlike altında olduklarını bildikleri veya bilmiş oldukları sonucuna varmaktadır.Zira bu makamlar söz konusu problemlere çözüm getirmemişlerdir.Ayrıca Kazım Karabekir mahallesini bilgilendirme yükümlülüklerini yerine getirmemişlerdir.
Bu koşullarda ,iddia edilen sözleşmenin 2. maddesinin ihlal edildiğinin teşhisine ,başvuru sahibinin zarar iddialarının iç hukuk düzeyinde öngörülen adli mekanizmanın fiili olarak uygulanmasıyla tazmin edilmesinin mümkün olmadığı tespitine mahal vardır.
2.Hukuki yollardan sağlana tazmin hakkında 2.maddeden kaynaklanan usul işlemleri yükümlülüğüne uyma
a.Davanın özel şartlarında dayatılan adli tepkinin belirlenmesi hakkında
Mahkeme , sözleşmenin sözleşmeci devletlere dayattığı usul zorluluklarının ,her şeyden önce ,cezai bastırma mekanizmasının olması gerektiğini vurgulamaktadır.Etkili ve ölümlü olayların değerlendirilmesi hakkında kişilerin müracaatı olmaksızın bir tahkikatın uygulamaya konulmasına dayanan etkin bir adli sistemin gerektiğini hatırlatır.
Mahkeme ,hayatın korunması temel hakkı söz konusu olduğunda 2.maddenin ,bizzat ölümden sorumlu kişilerin cezalandırılmasını ve fiili tahkikatlara uygun düştüğü ölçüde bir tazminatın ödenmesini sağladığını ifade etmektedir.
Şayet hayat hakkını veya insanın fiziksel bütünlüğünü ihlal edici fiil iradi değilse ,2.maddeden doğan pozitif yükümlülük ,bütün davalarda mutlaka cezai karakterli bir başvuru gerektirmez.
Sonuçta mahkeme ,idari ve cezai usul işlemlerinin 28.04.1993 tarihli kazanın sorumlularına karşı başlanılmış olduğunu belirtir.Bu işlemlerin birincisi ,bu sorumluların maddi tazminatı ödemeye mahkum edilmeleri,ikincisi ise söz konusu sorumluların suçluluklarının kabulü ile sonuçlanmıştır.
b.Uygulanan hukuk yollarının hakkaniyetli ve etkin karakteri
Tarafların iddiaları;
Hükümet ,sözleşmenin 2. maddesinden çıkan bütün işlemleri gereklerine uygun olduğunu iddia etmektedir.Başvuru sahibi adam öldürmeden dolayı şikayette bulunmamış ve müdahale hakkından yararlanmayı araştırmamıştır.Danıştay'da tashihi karar yolunu kullanmamıştır.Nede ayrıca tazminat için medeni dava açma niyeti olmuştur.
Hükümete göre ,başvuru sahibinin maruz kalmış olduğu zararın tazmini için ilgili makamlarca mümkün olan yapılmıştır.
Nihayet ceza adalet sistemi hazırlık soruşturmasından, temyiz işlemine kadar çok etkin bir şekilde işlemiştir.Belediyelerin suçluluğu ve kesin kararla mahkumiyet almışlardır.
Başvuru sahibi , tahkikatın ceza kanunun230. maddesi kapsamında sadece kamu görevlerinin bir ihmalden dolayı bir itham edilebilirliği getirmiş olduğu ifade etmiştir.İdare mahkemesi tarafından verilen gülünç miktardaki cezanın her şeyden önce olumsuz koşullarda yaşayan bir ailesinin ekonomik gerekçeleriyle uygunluk taşımadığını ifade etmiştir.Ona göre hala ödenmeyen tazminat bedelini ödediği lojman kendisini hiçbir şekilde tatmin etmemiştir.
Mahkemenin değerlendirmesi ;
-Ceza balgamında:
Mahkeme,5nolu İstanbul asliye ceza mahkemesinin 04.04.1996 tarihli kararında yargılanan her iki belediye başkanına görevi ihmal nedeniyle para cezasına mahkum etmiş olduğunu gözlemlemektedir.
Hükümet tarafından ,şikayetin kasten adam öldürme iddiasını içermediği ifadesi mahkemece haksız bulunmuştur.
Mahkeme ,savcı tarafından tesis edilen dosyanın idari tahkikat organına sevk edildiği andan itibaren cezai muhakemenin bitimine kadar , beyan edilen olayların insan yaşamını ihlal boyutunda değerlendirilmediğini vurgular.
Mahkeme ,yapılan muhakeme soruşturmasının ehemmiyetini azalttığını ifade etmektedir.Çünkü soruşturmanın esası ,muhakeme konusunu "ihmalle" ilişkilendirmeye yönelik olmalıydı.
Davacının ,yaşama hakkına saldırı iddiaları ile ilgili olarak sadece otoritelerin görev ihmalindeki muhtemel sorumluluklarını tespit etmek olan söz konusu ceza davasının amacına ulaştığı kabul edilemez.
4.4.1996 tarihli karar davanın esasını inceleyen hakimlerin meydana gelen ölümlere yer yer somut unsurlar olarak değinmelerini de içermektedir.
Adli muhakemenin açılmasından ve seyrinden davacıyı haberdar etmedikleri görülmektedir.
Mahkeme ,bu davada uygulanan cezai yargı yolunun amaca uygun ,somut ,ve etkili olmadığı sonucuna varmıştır.dolayısıyla bu yargı yolunun beklenen ölçüde mağduriyeti karşılaması beklenemez.
Mahkemenin nazarında ,Türk cezai muhakemenin belediye başkanlarının kariyerine verdiği zararla nede davacıya teklif edilen lojmanla bertaraf edilebilir.
-idari tazmin yolu balgamında:
Mahkeme ,30.11.1995 tarihli mahkemeyle İstanbul idari mahkemesinin dava edilen 4 idari otoritenin davacıya tazminat olarak 2079 euro'ya karşılık ödemelerine karar vergini hatırlatır.Ayrıca , zararın makul sürede ödenmesi durumunda kararı olumlu bulmuştur.
Mahkeme , bay Öneryıldız'ın 3.09.1193 tarihinde zararın tanzimi konusunda ilgili kamu kurumlarından talebine olumsuz yanıt almasından sonra tazminat için dava açtığını saptamıştır.Ancak, dava prosedürü ve tazmin kararının10.08.1998 ilanı tarihinde sona ermiştir.
Mahkeme ,davacının tazminat hakkının makul sürede tanınmadığını beyan etmiş ve hukukun üstünlüğü prensibini hatırlatmaktadır.Devletin , infazı gerektiren sonuçlanmış ve bir yargı kararına uymaları gerektiğini vurgular.
Başvuru sahibi, kendisine uygun görülen tazminatı kendisine ödenmesini talep etmemiştir.Otoriteler ,hiç değilse tazminatını başvuru sahibine ödemeliydiler.
Mahkeme ,yürütülen idari prosedürün birçok noktadan bakılırsa beklenilen somut sonuçlarından yoksun olduğunu değerlendirmektedir.
c. Bu bölümle ilgili mahkeme kararı
Mahkeme ,ulusal alanda yürütülen hukuki işlemlerin ,top yekun olarak ele alındığında bile sözleşmesini 2.maddesinde geçen prosedür kaidelerinin mecbur kıldığı hususlara riayet etmediğini ve dolaylı olarak başvuru sahibinin şikayetlerine uygun çözüm sağlamadığını değerlendirmektedir.
3.sözleşmenin 2.maddesi ile ilgili son değerlendirme.
Mahkeme , bay öneryıldızın yakınlarının ölümünden dolayı ve bu olayda icra edildiği şekliyle Türk adalet mekanizmasının etkisizliğinden dolayı sözleşmenin 2.maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
2. SÖZLEŞMENİN 6/1 VE 13.MADDELERİNİN İHLALLERİ DURUMU
Başvuru sahibi , idari mahkeme nezrindeki prosedürün aşırı uzun sürmesini iddia etmektedir.Yargılamaya bakılacak olursa bu sürenin hakkaniyetli olduğu kabul edilemez.Sözleşmenin 6/1. maddesini( "her gerek vatandaşlık hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ,gerek ceza alanında kendisine karşı bir suçlama konusunda karar verecek olan yasal ,bağımsız ve yansız bir mahkeme tarafından davasının makul süre içersinde hakkaniyete uygun ve açık bir biçimde dinlenmesini istemek hakkına sahiptir." )kişi gündeme getirmektedir.
Davacı ,yakınlarını ölümünden sorumlu olanlara karşı gerçekleştirilen cezai takipler ve uğradığı zararın tazmin edilmesi amacıyla başlattığı idari dava gibi teşebbüsler sonuçta etkisiz kalmıştır.Bunun için sözleşmenin 13.maddesini ( " ...sözleşmede tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal eden her şahıs ihlal fiilin resmi vazifelerini ifa eden kimseler tarafından bu vazifelerin ifası sırasında yapılmışta olsa ,milli bir makama fiilen müracaat hakkına sahiptir." )ihlal iddiasında bulunmuştur.
Hükümet ,başvuru sahibinin ulusal alandaki dava başvuru yollarından tam olarak istifade ettiğinden iddiaların asılsız olduğunu ifade etmektedir.
Mahkeme , davayı ayrıca 6/1 ve 13. maddeler muvacehesinde incelenmesinin gereği olmadığına karar vermiştir.
3. SÖZLEŞMENİN 8. MADDESİNİN İHLALİ İDDİASI
Başvuru sahibi ,resmi otoritelerin ilgisizliği ve kayıtsızlığı yüzünden tarif edilemez tarif edilemez bir ümitsizlik içinde kalması sebebiyle ,sözleşmenin 8.maddesinde "Her şahıs hususi ve ailevi hayatına ,meskenine ve muhaberatına hürmet edilmesi hakkına maliktir. ..." garanti edilen haklarından olan aile ve özel hayatının ihlal edildiği iddiasında bulunmuştur.
Hükümet ,bu iddiaların sözleşmenin 8. maddesi çerçevesinde Türk kamu otoritelerinin haksız müdahalesinden kaynaklanmadığını savunmaktadır.
Mahkeme ,söz konusu iddiaları ayrıca inceleme lüzumunu görmemiştir.
4. EK 1NOLU PROTOKOLÜN 1.MADDSİNİN İHLALİ İDDİASI
Başvuru sahibi ,28.04.1993 tarihli kazadan sonra evini ve tüm taşınabilir malını kaybetmesinin ek 1nolu protokolün 1. maddesinin " Tüm özel ve tüzel kişiler mallarının dokunulmazlığına saygı gösterilmesi hakkına sahiptirler..........." ihlalini şikayet etmektedir.
Hükümet ,bu iddiaları reddetmektedir.
Başvuru sahibi ,evin sahibi olarak kabul edilmesini sağlayacak yeterlilikte uzun ve kesintisiz süreyle evde ikamet ettiğini iddia etmektedir.
Başvuru sahibi ,zararın tazmini konusunda lojmanın karşılıksız olarak sunulmadığını ifade etmektedir.Maddi zararın tazmini için verilen ve halen ödenmeyen para hiçbir değer ifade etmemektedir.
Hükümet , başvuru sahibinin gecekondusunun iki açıdan haksız durumda olduğundan ek 1nolu protokolüyle uyuşmayan hasız müdahale olduğunu reddetmektedir. Biricisi , gecekondunun izinsiz inşa edildiğini ve bu haliyle iç hukuk açısından mülk ve mülkiyet hakkı oluşturmadığı beyan emiştir. İkincisi , halen hazinenin mülkiyeti olan bu arsa 1617 sayılı yasanın 18&2 maddesine göre zaman aşımıyla sahip olma hakkını sağlayamaz ve ayrıca hiçbir olağan af davacının üzerine inşa ettiği arazinin yasadışı yollarla işgalini haklı göstermez demektedir.
İlave orak hükümet , verilen konutun sosyal bir amacı olduğunun dikkate alınmasını istemiştir ve baş vuru sahibine idari mahkemenin azımsanamayacak tazminat verdiğini hatırlatmıştır.
Mahkeme , ek 1nolu protokolün 1. maddesinde geçen "mülk" kavramının kendine has bir anlam genişliği olduğunu bu hükme göre somut varlık oluşturan bazı hak ve menfaatlerin "mülkiyet hakkı" dolayısıyla "mülk" olarak kabul edilebileceğini hatırlatmaktadır.(latridis v. Yunanistan)
Mahkeme sonuç olarak ,hükümetin görüşü doğrultusunda başvuru sahibinin hazineye ait araziyi yaklaşık 5 yıl boyunca işgal etmesinin bir "mülk" olarak kabul edilemeyeceğini değerlendirmektedir.
Özetle mahkeme , kendisinin inşa ettiği ve içerisinde ailesiyle birlikte ikamet ettiği evin başvuru sahibi için önemli bir kabul etmektedir.Otoritelerce zaman içerisinde muhafazasına müsaade edilen aynı menfaat ek 1nolu protokolün 1. maddesinde ifade edilen bir "mülk" olarak görülmektedir.
Başvuru sahibi ,devletin bir fiilinden değil de kayıtsızlığından şikayetçidir.Hükümet tarafı bunu kabul etmemiştir.
Mahkeme ,idari otoritelerin metan patlamasını ve dolayısıyla sonucundaki toprak kaymasını önleyici tedbirleri almamak gibi kayıtsızlıkların toplamından hareketle , ayrıca ek 1nolu protokolün 1. maddesinin 1. fıkrasında güvence altına alınan hakkın "somut ve reel " olarak korunması mecburiyetiyle karşı karşıya kalındığına hükmetmiştir.
Mahkeme ,başvuru sahibinin ailesinin hayatının devamını sağlayan tüm malvarlığı ve de meskeninden kesin olarak mahrum kaldığını hatırlatmaktadır. Otoritelerin kayıtsızlığının Türk ceza ve idari hukuku nezdinde cezalandırılmasına değinmek yeterlidir.Öyleyse söz konusu kayıtsızlık ulusal yasalara bariz olarak aykırıdır. Bu sonuç mahkemenin uzamasını önlemiştir.
Mahkeme ,30.11.1995 tarihli muhakemeyle ,yalnızca eşyaların bir kategorisi için maddi zarar adı altında yaklaşık 210euro elde ettiğini şerh düşmektedir. Mahkeme , uğranılan gerçek zararla orantılı bir tazmin uygulaması amacına yönelik olarak baş vuru sahibinin maddi zararıyla ilgili iddiaların , özen ve sürat ile incelendiğini edememektedir, kaldı ki başvuru sahibinin mal varlığının yok olması ile ilgili davada davanın esasını inceleyen hakimler tarafından idari otoritelerin her hangi bir sorumluluğunun tanınmadığı bilinmektedir.
Mahkeme ek 1nolu protokolün 1. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
SÖZLEŞMENİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI
Sözleşmenin 41.maddesinde "mahkeme yada ona bağlı protokollerin ihlal edildiğini tespit ederse ve ilgili akit tarafın iç hukuku bunun ancak kısmen giderme olanağı veriyorsa ve gerekli ise zarar gören tarafa adil bir karşılık hükmedebilir." denmektedir.
A.Zarar:
Başvuru sahibi , kendisi ve reşit olmayan 3 çocuğunun uğradığı maddi zarara bedel olarak 400.000 amerikan doları istemektedir.
Hükümet ,bu davada hiçbir tazminin gereği olmadığını savunmaktadır.Hükümet mahkemeyi başvuru sahibinin taleplerini reddetmeye davet etmektedir.
Mahkeme sonuç olarak , başvuru sahibine maddi ve manevi zarar adı altında 154.000 Euro'luk bir meblağın ödenmesini uygun görmüş olup, ödeme günündeki döviz kuru üzerinden Türk lirasına çevrilecek bu meblağın her türlü katma değer vergisinden muaf olacağını belirtmiştir.
B.Masraf ve harcamalar
Başvuru sahibi ,avukatının 200saatlik bir çalışma süresi karşılıgında 30.000 dolar ve masraflar için 790 dolar talep etmiştir.
Hükümet , masraf ve harcama talebini aşırı ve mesnetsiz olduğunu beyan etmiş ve ibraz edilen faturanın 184 dolarlık fatura olduğunu beyan etmiştir.
Mahkeme , Avrupa konseyinin adli destek adı altında ödediği 2.286,50 euroyu düşmek kaydıyla başvuru sahibine 10.000 euro'nun ödenmesini makul görmektedir. Ödeme günündeki döviz kuru üzerinden Türk lirasına çevrilecek bu meblağın her türlü katma değer vergisinden muaf olacağını belirtmiştir.
C. Faiz oranları
Mahkeme yıllık %7,25 oranında bir gecikme faizinin uygun olduğuna hükmetmiştir.
BU GEREKÇELERLE MAHKEMENİN KARARI :
1- 2 oya karşılık ,sözleşmenin 2. maddesinin ihlal edildiğine ,
2- Oy birliğiyle ,sözleşmenin 6/1 ,8,13. maddelerinden çıkartılan isnatların ayrı ayrı incelenmesinin gerekli olmadığına ,
3- 3 oya karşı ,4 oy ile ek 1nolu protokolün ihlal edildiğine ,
4- 2oya karşı 5 oy ile ,savunma tarafı devletin karar tashihinden itibaren 3 aylık süre içinde ,sözleşmenin 44&2. maddesine uygun olarak başvuru sahibine maddi ve manevi tazminat olarak 154.000 euro ödenmesine
5- Oy birliği ile ,
a) Savunma tarafı devletin ,4.şıkta sunulan aynı şartlar altında ,masraf ve harcamalar için başvuru sahibine Avrupa konseyinden temin edilen 2.286,50 euro'yu düşmek kaydıyla 10.0000 euro'nun ödenmesi gerektiğine ,
b) Ön görülen meblağların ödeme günündeki döviz kuru üzerinden Türk lirasına çevrilerek tüm vergilerden muaf olacağına ve söz konusu sürenin sonunda ödeme gününe kadar yıllık %7,25 lik bir faiz oranının uygulanmasına ,
6-Oy birliğiyle ,hakkaniyete uygun daha fazla tazminat isteğinin reddine karar vermiştir.
5.SONUÇ VE KANAAT :
İstanbul-Ümraniye ilçesi Kazım Karabekir mahallesi çöp döküm sahasında 28.04.1993 tarihinde metan gazı patlaması ve toprak kaymaları neticesinde başta başvuru sahibi öneryıldız ailesinin 9 ferdi ile 39 kişi zarar görmüştür.Başvuru sahibi , zararlarının tazmini için yapmış olduğu çabalardan sonuç al
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!