kurutulmuş meyve ve sebzeler, küplerle yağlar, pekmezler, dondurulmuş kavurmalıklar, çeşit çeşit turşular, kangal kangal sucuklar ve çeşit çeşit baharatlar bulunurdu. Küçük kiler veya iç kilerde ise kavanoz kavanoz envai türlü reçeller, kat kat pekmez, dut ve kayısı pestilleri, her an şerbet yapmaya hazır kızılcık ve kuşburnu ezmesi ve kurutulmuşu, hamur kesmesi ve açmalarından yapılan erişte pilavlığı, mantıları, hoşaflık kuru üzüm, kayısı ve dut bulunurdu..
Eski kadınlar, bir hamurdan nerde ise 40 türlü yemek yapar sofraya zenginlik katardı. En fakir ailelerin kilerinde bile, o aileye bir yıl yetecek yiyecek içeceği bulunurdu. Bunun içindir ki tarihte diğer milletlerde görülen çok ölümlü kıtlık vakaları Türk Milletinde fazla hissedilmemiştir.
Ya bugün? Bir yıl değil, sadece bir hafta, bakkallar, fırınlar ve marketler kapalı kalsa veya açma imkanı olmasa 15 milyonlu İstanbul’da ve diğer şehirlerde hayat ne olur? Herkes kendi evini bir göz önüne getirsin. En hali vakti yerinde olan birinin durumunu düşünün ve hayalen mutfağına girin. Bütün yiyeceği ve içeceğini bir kişi sırtlar ve gider.
İşte size modern hayat diye dayatılan ve yutturulan hayat tarzı. Hayatımızın her sahasına giren yozlaşma, kendi kültürümüzden uzaklaşmanın sadece bir boyutundaki gelinen korkunç nokta. Konuşma tarzından, oturup kalkmaya, giyim kuşamdan, yatıp kalkmaya, yemek yemeden içmeye, mutfaktan yatak odasına kadar uzanan bir yozlaşma. Kültürel yozlaşmanın getirdiği tehlikeli nokta...
Şimdi her gün her yerde yeni tartışma konusu “ küresel ısınma ve kuraklık”. Bir gün o kuraklık cidden kapınızı çalarsa, modernizmin mahkûm ettiği günlük yaşama tarzı, neslinizi ve milletinizin varlığını ne hallere düşüreceğini hiç hesap ettiniz mi?
Emine NUREFŞAN
Biyolog
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!