STRES YÖNETİMİ (9)

SEN BAHANE ARIYORSUN!

      Merhaba dostlar!

      Bu haftaki makalemiz biraz uzun. Ama can alıcı kısımları birbirinden ayırmaya gönlüm elvermedi. Bana fazladan bir 5 dakika ayırmanızı isteyeceğim sizden. Buna mukabil,  faydasını göreceğinizi her zamanki gibi garanti ediyorum. Umarım iyi bir hafta sonu geçirmişsinizdir. Tabi bu biraz da sizin bakış açınıza bağlı. Hani şu yarım bardak meselesi. Ne tarafına baktığınıza, odaklandığınıza bağlı. Ya da şu bizim buz pisti örneğini hatırlatmaya gerek var mı? Kaldı ki, olaylara bakışımız bize karşılaştığımız durumu, kötü veya iyi gösterdiğini unutmamak gerek. Bediüzzaman hazretlerinin bu konuya yaklaşımı ne hoş; “Güzel bakan, güzel düşünür. Güzel düşünen hayattan lezzet alır.” Bu sözün üzerine daha ne söyleyelim? Konuyu tam olarak ifade eden bir cümle, yaklaşım. Eh.. büyük insan olunca, sözler de böyle okkalı oluyor. Bize de bunun üzerine düşünmek, anlamaya çalışıp hayatımıza uygulamak düşüyor.

      Bazı durumlarda insanın (istemese de) iki ayağı bir pabuca girebilir. Bu durumda en pratik yol, “yardım iste”mektir. Önceden yardım istemek, işin bitimine sayılı dakikalar kala yardım istemekten daha kolaydır. Ama onlardan ne istediğinizi ve neden istediğinizi tam olarak belirtin. Yardım istemek, yetersiz olduğunuzun ve o işi tek başına yapamayacağınızın işareti gibi görünür.  Eğer mükemmeliyetçi (müşkülpesent, işin iyi yapılmasında sadece kendine itimadı olan) bir kişiliğiniz varsa, yardım istemekten kaçınırsınız. Çünkü kimse işleri sizin standardınızda yapamaz. Peki, size sunulan her hizmet, bu düşünce yapınıza uyuyor mu? Bunun olacağını düşünmek bile korkunç bir kâbus. Çünkü böyle bir realite dünyada yok! Mesela otobüste oturduğunuz koltuk, evinizdeki kadar temiz olabilir mi? Sizin gibi düşünenlerin oranı yaklaşık % 20 – 25 kadardır. Geri kalan kesimin böyle bir tasası yok. O halde standartlarınızı makul bir seviyeye düşürün ve gerekliyse işleriniz için yardım isteyin. Ama yardım eden kişinin ufak tefek eksik yaptığı şeylere dudak kıvırmayın. Yoksa bir dahaki sefere yardım almanız zor olabilir. Ya da kolerik (güçlü, zorba, buyurgan) bir karaktere sahipseniz, zaten yardım istemez, emir verirsiniz. Mecburiyet, korku haricinde iş yaptırmanız oldukça zordur. Kalbi kırılan insan bir dahaki sefere yanınızda olmak istemez. Bereket versin, buna benzer karakter yapısı toplumdaki oranı % 10 u geçmiyor. Eğer geçseydi, huzur ortamını bulmak, oldukça zor olurdu. Ayrıntılarına “kişilik analizleri ve davranışlara yansımaları” konusunda değineceğiz. Tabi bu yazı dizisi haricinde.

      Zamanı verimli kullanmamaya örnek olarak anlatılan o meşhur yumurtlayacak tavuğun fol arama hikâyesini hepiniz bilirsiniz. Aslında çoğu kere basit bir zaman planlaması yaparak, “zamanı iyi kullan”abiliriz. Bu planlama, bizim telaşa girmeden işlerimizi daha kolayca yapabilme rahatlığı sağlar. Bir seminerimde anlatmışlardı. Eğitime katılan bir bey; Hocam, çocukluk yıllarımda yakın bir akraba büyüğümüz vardı. Ne zaman otobüsle seyahat edeceğini duysam, Bana hafakanlar basardı. Çünkü son anda olan aksilikler için peşinden koşturan maalesef hep ben olurdum. Unutulan valiz için koşturmaca, arabaya geç kalındığı için otobüsçüyü durdurma telaşı v.s. Çok şeker bir insan olmasına rağmen, seyahat edeceğinde, … amca her şey tamam mı, unuttuğun bir şey yok değil mi? Sorularım ile onu ve beni bir anlamda son dakika stresinden kurtulmaya çabaladığımı hatırlıyorum. Çünkü bu telaşı yaşamak istemiyordum.” Oysa yapacağı iş çok basit. Valizlerini akşamdan hazırlayıp bir arada tutmak, hareket saatinden en az 20 dakika önce otobüs terminalde olmak. Hepsi bu. Sizce de öyle değil mi?

      Hepimizin yapacakları ile ilgili bir planı olmalı. Aklımıza geldikçe karalama kâğıdına yazıp, sonrada ajandamızda temize geçerken, en acil olanından başlayıp sıralarsak, gün sonunda mutlu bir yorgunluk duyacağınızı, ama gerilim yaşamayacağımızı size garanti edebilirim. Yaşasanız da bunun dozu oldukça az olacaktır. Defter ajanda kullanmayanlar için cep telefonlarının ajandasını tavsiye ediyorum. Şahsen ben, oldukça faydasını görüyorum. Ama her şeyi veya yapılamayacak kadar çok olan bir planlamayı bir güne sığdırmamak lazım. Günlük dahi olsa, makul sayıda “yapılacaklar listesi” olması önemlidir. Çalışma ortamımızı, mesela masamızı, hanımların mutfak tezgâhını, ustanın takım- tamir tezgâhını düzenli tutması, her şeyin yerli yerinde olmalı büyük bir zaman tasarrufudur. Biz çalışırken biraz karışsa da mesai bitimi mutlaka düzenlenip, her şey yerli yerine yerleştirilmeliyiz. Bu alışkanlığımız sayesinde, ertesi gün işe motivasyonumuz yüksek olarak başlar, huzur ve mutlulukla bitiririz.

      Dostlarım; biz çok duygusal bir milletiz. Bir işe hayır demeyle, kişinin kendisine hayır demeyi birbirine karıştıranlarımız var. Oysa gerektiğinde “hayır” diyebilmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Ne zaman “evet”, ne zaman “hayır” diyeceğimizi bilmeliyiz. İnsanlar bizden bir şey istediğinde “evet “ cevabı yerine “hayır” cevabı almaya alışık olduklarını unutuyoruz. Eğer sadece “evet” isteselerdi, ricada bulunmaz, talimat verirlerdi. Size birisi ricada bulunuyorsa, kendinizi nasıl hissettiğinizi kontrol edin. Şu soruları kendinize sorun;

    Bu yapmaya değer bir iş mi?

    Elimden gelenin en iyisini yapmak niyetinde miyim, yoksa beceremediğimde veya istemediğim için savsaklayacak mıyım?

    İşin halledilmesi için gerçekten bana ihtiyaç var mı?

    Bu işi yapmak için, kendi işimle ilgili nelerden vazgeçmeliyim?

    Yardım edeceğim iş, kendi yapacaklarımdan daha mı önemli?

      Kendi duygularınız ve rica edilen iş hakkında yeterince bilgi sahibi olduktan sonra karar verin. Acele etmeyin! Eğer düşünmeniz gerekiyorsa, düşünün. Biri sizi düşünmeden kabul etmeye zorluyorsa, reddedin.

      Mazeret belirtmekten kaçının ve sadece açıklama yapın. Genellikle insanlar, mazeret belirtme yöntemini “hayır” cevabının olumsuz etkisini yumuşatması için kullanırlar. Fakat mazeretler çoğu zaman “evet” e dönüşür. Çünkü sizden iş (yardım) isteyen kişi probleminize (mazeretinize) bir çözüm bularak geri gelir ve tekrar ricada bulunur. Çok ısrarcı olana da “bozuk plak” yöntemini kullanabilirsiniz. Bilirsiniz, bozuk plak, hep aynı şeyi söyler. Ama burada mimiklerinizin, ses tonunuzun ve sözlerinizin aynı olmasına dikkat edin. Eskilerimiz ne güzel söylemiş; (gerektiğinde) hayır demeyenden, hayır gelmez

      Bazen stersi önlemenin en basit yolu, içinde bulunduğunuz durumdan kısa bir süre için uzaklaşmaktır. Araştırmalar gösteriyor ki, beynimizin sol kısmı, yaklaşık olarak saatte bir küçük molalara ihtiyaç duyar. Çay almaya çıkmanız, çiçeklerinizle ilgilenmeniz, kitap okumanız, bir arkadaşınızla sohbet etmeniz gibi siz rahatlatacak aralar verin. Uzun süre aralıksız çalıştığınızda, sağlıklı bakış açınızı kaybedersiniz. Dikkat dağınıklığı yaşarsınız. Hata üstüne hata yapar, moralinizi bozarsınız. Anlaşmazlıklar ve hayal kırıklıklarınız artar. Önemsiz şeyleri çok ciddiye almaya başlanırsınız. Bu tükenişinizin en bariz habercisidir. Bazıları ne kadar uzun zaman tatile çıkmadan çalıştıkları ile övünür. Oysa verimli çalışma, çok değil bilinçli ve dengeli çalışmakdır.

      Bununla ilgili çok hoş bir hikâyeyi sizinle paylaşayım; vaktiyle iki orman köylüsü arkadaş bir haftada ne kadar ağaç kesip istifleyecekleri konusunda iddialaşmışlar. Başka bir köylüyü de hakem tayin edip, ormanda biri birlerini göremeyecek uzaklıkta işe koyulmuşlar. Birinci köylü, zafer kazanma hırsıyla gün doğmadan işe koyulup, alaca karanlığa kadar yemek ve diğer ihtiyaçları haricinde hiç dinlenmeden çalışıyormuş. Böylelikle arkadaşını geçeceğine inanıyormuş. Öylesine inanmış ki buna “-arkadaşım yapsa yapsa, benim yarım kadar odun hazırlayabilir diyormuş. Tabi öyle düşünmesinde arkadaşı hakkında edindiği istihbaratın etkisi de olmuş. Duyduğuna göre arkadaşı, işe iki saat geç gelip, iki saat erken bırakıyormuş. Üstüne üstlük gün içinde kısa molalar da veriyormuş.

      Zaman bu, gelmiş çatmış. Bir hafta dolmuş. Tabi yarışmacılarda bir heyecandır gidiyormuş. Sonucu belirlemek için, hakem köylülerin meraklı bakışları altında çok çalışan yarışmacının odunlarını ölçülmüş. Diğer yarışmacının odun hazırladığı bölgeye giderken, birinci yarışmacının içi içine sığmıyormuş. Adeta kendi zaferini kutlamak için haykırmak ister vaziyette sabırsızlanıyormuş. Alana varıp da gördüğü manzara karşısında irkilmiş. Şok geçirmiş. Çünkü göz kararı ile bakıldığında bile açık fark belliymiş. Ama onun az önce düşündüğünün tam tersi, ikinci oduncunun odunları yarı yarıya diğerinden fazla gelmiş. Çılgına dönen birinci yarışmacı, öfkeyle köpürerek itiraz etmiş sonuca. Ahaliye dönüp, arkadaşının hile yaptığını, gizliden gizliye yardımcı çalıştırdığını, beklide kural gereği olan saati dikkate almadan ışık altında gece bile çalıştığını söylemeye başlamış. Ama buna hakem ve köylüler itiraz etmişler. Onun ne zaman gidip, ne zaman geldiğini hakemin takip ettiğini, kendilerinin de çoğu zaman buna şahit olduklarını dile getirmişler.  Bir süre münakaşadan sonra o da ikna olmuş, öfkesi hayret ve meraka dönmüş. Arkadaşına bunu nasıl başardığını sormuş. Sızlanarak kendisinin dur durak bilmeden çalıştığını ama onun yarısı kadar odun yapabilmesini söylemiş. Ona bu başarıyı sağlayan şeyin ne olduğunu sorduğunda, yarışı kazanan arkadaşı “ - Çok basit; sen devamlı çalıştın ama baltanı çok az biledin. Körelen baltanla ve uzun süre çalışarak aslında gereğinden fazla çalıştın ama verimli çalışamadın, az odun yapabildin. Ben ise, sık aralıklarla mola verip hem dinlendim, hem de baltamı biledim. Senin dört balta salladığın ağaç gibisine ben yeni bilenmiş keskin baltamla iki salladım. Bu fazlasıyla yeterli oldu. Böylelikle kendimi harap etmeden, üstelik daha az zaman harcayarak, bu sonuca ulaştım. Bu arada ailemle ve arkadaşlarımla geçirdiğim mutlu, sevgi dolu sohbetleri ve destekleyici iltifatlarını da yabana atamam doğrusu.. “demiş. Aranızda baltasını bilemeyen, yada az bileyen var mı?

      Özellikle yoğun tempoda çalışan arkadaşlar: Çalışırken zaman zaman mola vermeniz gerektiğini unutmamalısınız. Telefon operatörleri (call center), şirketlerin tüketici şikayetleri ile ilgilenenler, şirket bilançosu hazırlayan muhasebeciler, bahar temizliği yapan hanımlar v.s., buna örnek göstereceğimiz birkaç  meslek grubu. Lütfen çok fazla yoğun olduğunuz durumlarda mola vermeyi ihmal etmeyin. Baltanızı bileyin.

      Fakat bence en önemlisi, stres unsurlarını önceden tahmin etmemiz gerekiyor. Neden mi? Hasta olduktan sonra doktora gitmek ve ilaç almak mı, hasta olmamanın çarelerine dikkat etmek mi.. sizce hangisi? Daha önceki yazımda verdiğim güvenlikçi arkadaşımla aramızda geçen hikâyeyi hatırlayın. Sürekli aynı problemle karşılaşmaktansa, önlemini almanın daha akılcı olduğunu düşünmüştüm. Evet, benim biraz zamanımı aldı. Ama sonraki günlerim inanın bu konuda hiç sıkıntı yaşamadım. Zaman zaman ufak tefek eksiklerimi görmedi bile. Oysa ilk başta kuralları çok katı bir üslupla bizden istiyordu ki, ne kadar kırıcı olduğunu tahmin bile edemezsiniz. Olayı dengeli bir hale getirmem beni biraz bunaltsa da, sonuçlarına bakınca kazançlı olduğum muhakkak. Bunu yaparken attığım altı adımı, ilerleyen yazılarımda sizinle paylaşacağım.

      Stres kaynağı olabilecek bir durumu önceden bilebilirseniz, önlem olarak planlama yapar ve olumsuz etkilerini en aza indirebilirsiniz. Bunun için;

    Ortaya çıkması muhtemel stres kaynağını tehlikesine karşı, çok zamanınızı alabilecek veya acele bitirilecek ikinci bir işe başlamayın.

    Stresli olabileceğiniz dönemden önce, mümkün olduğunca çok sayıda rutin iş halledin.

    Sizinle ilişiği olan herkese stresli dönem hakkında uyarın; yeni bir iş almayacağınızı açıkça belirtin.

    Kendinize bir ödül vaat edin. Mesela iş bitiminde tatile çıkmak, çok sevdiğiniz bir eşya almak gibi.

    Ailenize ve yakın çevrenize stresli döneminiz hakkında bilgi verin. Onlardan anlayış ve destek isteyin.

    Stresli dönemler boyunca kendinize sık sık molalar verin. Evinizin veya iş yerinizin dekorasyonu için aksesuarlar ayarlamak, akvaryumunuzla ilgilenmek gibi.

     Dengeli beslenin, egzersizler yapın. Her sabah hafif bir koşu, kas gevşetici hafif ritmik jimnastik yapın. Kahvaltıdan önce kendinize bir meyve kokteyli hazırlayın.

     Zaman konusunda cimri olun. Sizi strese sokabilecek bir vaatten her zamankinden daha fazla kaçının. Gerektiğinde içtenlikle “hayır” demesini bilin. Önceliklerinizi her zaman hatırınızda tutarak, acil sıralamanız hakkında kendinize zaman zaman telkinde bulunun.

    Her olumsuz durumdan sonra sizi mutlu edecek bir şeyle stresin dozunu azaltın. Mesela gerilimli bir olaydan sonra çok sevdiğiniz bir arkadaşınızı arayıp, hiç olmazsa sesini duyun.

Birinci adımı böylece bitirdikten sonra, bu konuda sizleri hafta boyunca ciddi bir şekilde düşünmeye davet ediyorum. Hayata ve insanlara karşı hep dengeli ve orta yolu takip etme idealine sahip olanlarımız, en az stres ile yüzleşenlerimizdir. Ya hep - ya hiç anlayışı, ya sonuna kadar her şeyiyle sahip olduğumuz şeyler, ya da tamamen uzak duracağımız hiç yanaşmayacağımız şeyler.. her ikisi de bizi uçuruma götüren, bunalıma sürükleyen sebeplerdir aslında. Yani aşırılıkların tamamı zarar!. Aslında Dünya hayatı bir denge sanatıdır. Mutlu, huzur dolu, başarma heyecanı yaşayıp, bunu çevrenizle paylaşacağınız bir hafta diliyorum. Umut ve sevgiyle kalın…

                                                        (devam edecek)

 İsmail Hakkı Kar

 İnsan İlişkileri Ustası


Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!
Yorum ekle

Yorum ekle

    • bowtiesmilelaughingblushsmileyrelaxedsmirk
      heart_eyeskissing_heartkissing_closed_eyesflushedrelievedsatisfiedgrin
      winkstuck_out_tongue_winking_eyestuck_out_tongue_closed_eyesgrinningkissingstuck_out_tonguesleeping
      worriedfrowninganguishedopen_mouthgrimacingconfusedhushed
      expressionlessunamusedsweat_smilesweatdisappointed_relievedwearypensive
      disappointedconfoundedfearfulcold_sweatperseverecrysob
      joyastonishedscreamtired_faceangryragetriumph
      sleepyyummasksunglassesdizzy_faceimpsmiling_imp
      neutral_faceno_mouthinnocent
Okunamayan kodu yenilemek için resmin üstüne tıklayınız