SEN BAHANE ARIYORSUN!
Merhaba dostlar!
Artık yaz mevsimi kendini iyiden iyiye hissettirdi. Mevsimin gelişiyle bahse geçen konumuzun potansiyel oluşumu da (doğal olarak) artmaya devam ediyor. Şöyle ki; yaz mevsimi, vücuttaki kan oranının en fazla olduğu dönemdir. Halk diliyle kanın sulu olduğu zamandır. Bu, kan dolaşımının daha akışkan olması anlamına geliyor. Sıcaklar, başlı başına potansiyel stres kaynağıdır. Çünkü sulanmış kan, adrenalini vücuda daha hızlı yayacağından, kontrolden daha çabuk çıkmamıza sebep oluyor.. aman dikkat!.. Öfke, ani çıkan fırtına gibidir. Hazırlıksız yakalanırsanız tahribatı çok fazla olabilir. Önüne kim çıkarsa tahrip eder..sizi bile. Kendinize zarar verebilirsiniz.
Neler strese sebep olur, birlikte bir göz atalım. Bunları dört ana grupta toplamak mümkündür; değişim, gizli gerilim, karakteristik özellikler, çevresel stres faktörleri.
Değişim, istemesek de yaşamımızda sürekli olan bir süreçtir. Ondan kaçmak veya direnmek yerine ayak uydurmak, aslında ilerlememiz için bir fırsattır. Kendi isteğimizle kabul ederek değişimi gelişime çevirmeliyiz. Bir ara, emekli bir sanayicinin röportajını okumuştum; sekseninden sonra bilgisayar ile yakınlaştığını, internetle dünyayı dolaşmanın ne kadar muhteşem ve bir o kadar da keyifli bir uğraş olduğundan bahisle, “ yıllarca şirketlerimde tüm elemanlarımızı teknolojik bir gereçlerin, bir ihtiyaç olduğuna ikna olduğum için teşvik etmiştim. Ama “benden geçti” diyerek, onunla hiç ilgilenmemiştim. Ne büyük hata yapmışım! Şimdi ise adeta diz üstü bilgisayarımla bir bütünüz. Onunla yatıp, onunla kalkıyorum.” diyerek, bir anlamda geçmişindeki tutumuna hayıflanıyordu. Hızla geçmişteki eksiklerini telafiye çabalıyordu. Oysa hayat, sürekli yükseliş trendi olması gereken bir süreç olmalıdır. Bu kabul. Ancak uygulamalarda bazen performans düşüşleri, durağanlığı, yükselişleri olacaktır. Bu durağan ve düşüşler bizi pes ettirmemeli. İşte az önceki misalimizdeki sanayici beyefendi bu hataya düşerek, ipin ucunu bırakıp kendini bu konuda mahrum bırakmıştır.
Değişimindeki birinci aşama, inkârdır. “Doğru olduğuna inanmıyorum!”, ”bu kadar iyi bir gelişmenin olması mümkün değil! ” tarzı dışlama, sonuçları kabullenememe, herkesin yaşayabileceği bir süreçtir ve doğaldır. Tabi bu aşamaya takılıp kalmadıkça.
Bu aşamadan sonra, direnme aşaması başlar. Buna bir dizi yoğun duygular eşlik eder; öfke, suçluluk duygusu, sıkıntı, üzüntü, şaşkınlık ve korku, ilk olarak verilebilecek örneklerdir. Belki ilerleyen aylarda “reaktif davranış tarzını benimseyen insanın savunma mekanizmaları” konusunu işlerken buna daha geniş yer veririz.
Kişi, bu durumu yorumlamakta zorluk çeker. Ama derinden derine kendini gerilimde hisseder. Şiddeti daha da artarsa strese ve son aşama olarak da depresyona sürüklenir. Bunun tepkisel büyüklüğü, ona olan (değişime) bakışına ve kişilik yapısına göre farklılık gösteren bir durumdur. Mesela iş yerinde, olduğu pozisyonu kaybeden kişi, yeni pozisyonuna adapte olmakta zorlanır basitleştiğini, şahsiyetinden çok şey kaybettiğini hissetmeye başlar. Hâlbuki bu tamamen bakış açısıyla alakalı bir durumdur. Yani değişim ne tamamen iyi, ne de tamamen kötüdür. Aslında hem iyi, hem de kötüdür. Eski düzenin bozulması bakımında kötü olabilir. Ama yeni fırsatlar bakımından da iyidir.
Direnme safhasından sonra, keşfetme aşamasına girilir. Mevcut yeni durumu enine boyuna ölçüp biçerek değerlendirmeler yapmaya başlanır. Tabi bu durum, tepki vermenin halinin sona erdiği noktadır. “Acaba bana faydalı ne yönleri var?” anlayışının izlerini taşır. İnkâr ve direnç bunalımından sıyrılmadır. Ve potansiyel olarak, başımıza gelen değişimin olumlu yönlerine odaklanmaktır. Bu tedirginlik duyduğumuz noktalara takılmadan daha sağlıklı düşünce ile son durumu değerlendirmemiz için iyi bir yöntemdir.
Son olarak da, kabul aşamasını yaşanır. Bu dönemde, değişimin olumlu ve olumsuz yönlerini görmüş ve hayatımızla bütünleştirdiğimiz evreyi yaşarız. Yani değişim depreminin sarsıntısı bizi artık etkilemez. Daha doğrusu deprem diye bir şey kalmamıştır. Her halükarda insan olarak hepimiz, bu saydığımız evrelerin birinde takılmak gibi bir hakkımız olduğunu unutmamak gerek. Ama buna takılıp kalmanın da bize bir yarar sağlamayacağını da unutmamamız lazım! Çevrenizde bir sürü insan tanırsınız; “ben bu hallere düşecek adamıyım?!” diyen ve kendini paralayan. İş yerlerindeki değişime, bayanların daha kolay adapte olduğunu söylemek mümkün. Bu konuda biz erkekler uyum zorluğunun onlara göre daha fazla olduğunu gözlemliyorum.
Bir arkadaşımı ziyarete gittiğimde, bir yıllık değişimlere hala adapte olamayıp, yakındığını görmüş ve ona şöyle bir soru sormuştum; “bu şikâyet edişlerinin şu ana kadar sana nasıl katkı sağladığını düşünüyorsun?” İşte o anda sorum arkadaşımda kafasına balyoz yemişçesine etkisi yapmış ve bir anlık bocalamadan sonra kendini haklı olduğunu göstermek için bana karşı şiddetli savunma çabalarını hayret ve birazda muzip bir şekilde dinlemiştim. Çünkü olayı dışardan gözlemleyen biri olarak birçok gerekçelerinin çocukça olduğunu, birçok yönden tamamen duygusal sebep temelleri üzerine kurguladığını fark etmiştim. Bilirsiniz; çocuklarda eylemlerini çoğunlukla duygusal boyutları gerekçe göstererek yaparlar. Biz büyükler de bunları tebessümle karşılarız ve çocukluklarına veririz. Bu durum yetişkinlerde görüldüğünde bazen hiç de şık durmuyor.. ne dersiniz? İşte arkadaşımın yaşadığı hadisede bana sunduğu mazeretler (bir kısmı haklı bile olsa) duygusal yaklaşımla ortaya konulan mazeret sözleriydi. Onların arkasında duruyor ve asla onlarla yüzleşmek istemiyordu. İkinci olarak sorumu yöneltmiştim; “ İşini değiştirmeyi düşünmedin mi? ” Verdiği cevap ilginçti: hayır. Klasik bir söz vardır. Ya sevdiğin işi yap, ya da işini sev. Bu sözün etrafına toplanıp tekrar düşünmemiz gerek ne dersiniz? Sonunda da sizinle söyleştiğimiz adımları atmaya karar verdik. O şimdi şirketinde hızlı bir kariyer yükselişinde. Bilirsiniz; kuma saplanan arabanın tekerleri döner, motor benzin tüketir, lastikleri aşırı patinajdan yanar. Ama araç santim ilerleyemez. İşte mazeretlerimiz de sonuç olarak bizim için bundan farklı değildir. Bizi mahveder, fakat mevcut durumumuza bir katkısı olmaz. Yani “mazeret, iş üretmez!” . “Olsaydı, yapsaydı ve keşke bir araya gelmiş, (sonuç olarak) hiç çıkmış”
Bazen hayatımızda olan değişimler de başımıza beladır. Aşırı sevincin stresini yaşar ve bunu kaldıramayız. Yeni bir eve taşınıp, bu sevinç psikolojisi ile yapması gereken bazı görevlerini aksatan hanımlar tanıdım. Yeni arabasının aksesuarlarıyla uğraşmaktan işyerini ihmal eden dostlarım oldu. Bu beklenmedik değişim, onlar için bir sevinç stresi olur. Ama hırs derecesinde bazı şeyleri zorlamak, yapmaya çalışmak, bazen onun olmaması için direnmek kadar bize zarar veriyor.
Buna kendi hayatımdan bir örnek vereyim. Bir firmada çalışırken, çok çalışkan ve becerikli, çalışkan Vedat isimli personelim vardı. Bana “ ağabey, bir gün böyle bir firmam olacak! ” demişti. Ona bunun mümkün olduğunu, ama hayatın başka sorumluluklarının da olduğunu, bunları asla unutmaması gerektiğini söylemiştim. Tavsiye olarak şu kuralları sıralamıştım; ailemize, iş yeri arkadaşlarımıza, dost ve akrabalarımıza, sosyal çevremize dengeli ve kaliteli zaman ayırmamız gerekir. O bunları dinlerken, kulak arkası ettiğini hissediyordum. Aradan uzun yıllar geçti. Geçenlerde karşılaştık. Hasret giderdikten sonra, neler yaptığını sorduğumda, bir firma kurduğunu ve bir ara işlerini çok iyi gittiğini, ama bir süre sonra çevresindeki insanları ve sonrada işini kaybettiğinden dert yandı. Ağlamaklı bir şekilde “yıllar önce bahsettiğin şeyleri ihmal ettiğimden şimdi olumsuzluğunu yaşıyorum. Tekrar sıfırdan başladım. Ama başarıyı artık eskisi gibi hırsla yakalamaya çalışmayacağım. Bunun bedelini ağır bir şekilde ödedim. Sadece gereken zamanı işime ayıracağım. Geri kalanı vaktimi diğer insanlara ayıracağım.” demişti.
Sevgili dostlar; hırs önce sahibini yakarmış, sonra da etrafındakileri… Nedense yıllardır ülkemizde, “hırs” ve “azim” birbirine karıştırılır. Hırs ile başarı elde etmek, hedefe her şeye rağmen ve gerekirse başkalarını tahrip ve yok ederek varmaktır. Oysa azim öyle değil; yine her şeye rağmen hedefe varmaktır. Ama bazen başkalarının çıkarını da hesaba katarak, onları incitmeden ve belki onlara da yardımda bulunarak mutlu sona ulaşmaktır. Yani azimde paylaşmak ve hak sahibi olan diğerler insanları da gözetmek sorumluluğu vardır. Kapitalist dünya gerçeklerine ne kadar ters değimli? Haklısınız. Ama bendeniz eğitimlerimde ve radyo programımda defalarca tekrar ettiğim, çok sevdiğim bir sözüm var; “hayat, gerçekleri göz ardı etmeden ideale doğru yol almaktır.” Tabi ki bu bazen bizi zorlar. Ama şerefli, erdemli, onurlu insan olmak.. bu başka türlü nasıl olacak? Bunlar çarşı pazarda satılmaz ve bedelsiz elde edilmez. Bunun için emek çekmek, fazilet mücadelesinde bulunmak gerek.
Beklemediğimiz veya istemediğimiz değişimler konuşuna tekrar dönecek olursak, önce durum tespiti yaparak yaşadıklarımızı tahlil etmeli, değerlendirmeliyiz. Bunu yaparken, gerekirse işi bilen dost ve uzmanlardan yardım almalıyız. Yani kendimiz “ neden? ” ve “ niçin? ” sorularını yöneltmeli ve cevaplarını almalıyız. Bu nerede olduğumuzu bilmek için gerekli. Ama sora da kesinlikle “ nasıl? ” sorusunu sorarak bu engeli aşmalıyız. Yoksa karşılaştığımız durumu hazmedip, yola devam etmemiz hayli güç. Bundan başka hedeflerimizin herkese faydası olmalı, en azından zararı olmamalıdır. Özellikle bulunduğu konumu ve gücü kaybeden insanların bunalıma girmeleri, az da olsa cinnet geçirmeleri sizce başka sebeplere dayanma ihtimali nedir? Bence ortalama bu ve bunun gibi gerekçelere dayanıyor.
İçinizden “hani stresin yararları olduğunu söylemiştin?” diyenleri duyar gibiyim. Evet var. Ama bunu yazı dizimizin ilerleyen safhasında göreceksiniz. Hatırlayın, ne demiştik? Merakın doğru yönlendirilmesi, öğrenmek için bir fırsattır. Dolayısı ile sizleri istemeden de olsa biraz meraklandıracağımız için affedin ne olur. Önümüzdeki ay tekrar buluşmak üzere başarı ve mutluluklar diliyorum. Umut ve sevgi ile..
İsmail Hakkı Kar
İnsan İlişkileri Ustası
İletişim:
E-MAİL:kesifyolculugu@gmail.com
bilgi@edimer.net
WEB :www.edimer.net
(devam edecek)
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!