1960 yılında 3 milyar olan Dunya nüfusu günümüzde 7 milyar 2030 yılında 8 milyar olması bekleniyor.
20.YY'ın başlarında bazı bilim adamlarına göre yüz yılın sonlarına doğru dünyada kıtlık olacağı zira Tarımsal alanların gelecek nesli doyurmaya yetmeyeceği ön görmüşlerdi. Oysa Teknolojik gelişmenin tarıma nasıl bir yansımasının olacağını kestirememişler olacak ki bugün yüzyılımızın başlarındaki üretim artışı nüfus artışını dörde katlamış durum da.
2030 yıllardaki yaklaşık 8 milyar insanı doyurmak için bugünkü üretimin en az %50 Oranında daha artması gerekiyor.
Artık İnsanlar Yazlık sebzeleri sadece yaz aylarında kışlık sebzeleri kış ayında tüketmekle kalmıyor dört mevsim masasında salatasını ve taze sebzelerini görmek istiyor.
Dünya genelinde bu artıştan faydalanma ayni oranda mı orası tartışılır . Ülkemiz acısından bakıldığında ülkemiz insanlığın, avam lisanı ile en "Torpilli" yerinde. Dört mevsimin yaşandığı ülkemiz Meyve ve Sebze konusunda tam bir cennet. Dünyada yetiştirilebilen toplam 364 çeşit meyve ve sebzenin 274 çeşidi yetiştirilebilir durumda.
Dünya sebze üretiminde 4'üncü, meyvede ise 6'ncı sıraya çıkan Türkiye'nin 2002 yılında 20 milyon ton olan yaş meyve sebze üretiminin 45 milyon tona çıkarmıştır. Tarımsal üretim kapasitesi acısından Dünyada 5 sırada.
Bundan 10 sene önce tohumun büyük bir kısmı ithal edilirken, bugün Türkiye'nin yatırımcıları, sanayicileri güney yarım kürede arazi kiralayarak yılın dört mevsimi üretim yapıyor. Ülke ihtiyacının %94 tohum ihtiyacının yanında geçen yıl 81 ülkeye tohum ihraç eder hale gelmiştir. Yıllarca İsrail den Sebze tohumu alan Türkiye şimdi Domates tohumu satar hale gelmiştir. Fazla uzak değil beş yıl önce İstanbul parklarını süsleyen Lale soğanlarını Hollanda karşılarken bugün Hollanda'ya Lale soğanı satar haldeyiz.
Türkiye'de 24 milyon hektar arazi işleniyor ve toplam 63 milyar dolarlık bir üretim yapılıyor. Yani tarımsal gelir acısından Türkiye Avrupa'da Birinci Dünyada yedinci konuma yükseldi. Bugün dünyanın hiç bir ülkesinden bir gram tarımsal ürün almasa bile kendi kendine yetecek konumda olan ender Ülkelerden birisidir.
Burada hazır konu açılmış iken insanlarımızda oluşan yanlış bir kanaati de açıklayalım. Halk arasında çok dedi kodusu yapılan " Efendim 1980 yıllarının başında ülkemiz kendi kendine yeterli bir ülke iken bugün Buğday ,mısır Ayçiçeği vb tarımsal ürünleri neden dışarıdan alıyoruz" deniliyor. Dışarısından bakılınca haklı gibi görünen serzenişin aslı çok farklı. Ülke artık dışarıdan aldığı Hammaddeleri mamul madde haline getirip dışarı satabilir konumuna gelmiş. 1980 yıllarında Türkiye çok komik miktarda yani 300 bin dolar çıvarında bir Tarımsal ürün ihracatı yaparken bugün 20 milyar dolarlık bir ihracata ulaşmış. Yani dışarıdan aldığı buğdayı makarna ve un yaparak tekrar dışarı satar hale gelmiş.
Mesela Türkiye Makarna satışında Dünya ikincisi Un satışında Dünya birincisi. Bunun yanında piyasa serbest piyasa nasıl ürünlerimizi dışarı satan tüccara dışarıdan da tarımsal ürün getirmesine neden diyemezsin .Önemli olan Kaliteli ve dayanıklı ürün üretebilmek.
Bitkisel üretim ve tüketim acısından son zamanlardaki yatırımlara,desteklere ve teknolojinin uygulanması ile birlikte Ülkemiz Dünyanın 5. büyüğü haline gelirken hayvansal üretimde tam tersi nerede ise Afrika'nın bile gerisine düştük.
Bir insanın günlük 100 gram, yıllık 35 kilo gram et yemesi lazım. Türkiye'de yıllık 12 kilogram et yeniliyor ama 30 milyon turist nüfusu var. Yani bizim insanımıza gerçek manada düşen et 8 kilogram. Bu oran Ruanda'nın bile gerisinde.
Bizim insanımız eti sevmiyor mu yoksa az olan üretim nedeni ile etin fiyatı pahalı mı. Eti seviyoruz ancak üretim maliyeti nedeni ile Avrupa'nın nerede ise 3 katı fazla bir bedel ödüyoruz.
Oysa et üretiminde maliyetleri düşürmek fazla zor değil. Ancak bu iş için sermaye ve Devletin destek olması gerekiyor. Devlet bir yılda ithal ve kaçak ete ödediği parayı kendi çiftçisine yönlendirse sonuç çok kısa zamanda alınacaktır.
Destek nasıl ve ne kadar olmalı ve Devlet desteği hangi alanda olmalı o konuyu başka bir zamanda detaylı olarak ele alabiliriz.
Gelecek yılların en gözde ve riski az yatırım alanı şüphesiz Tarımsal üretime yapılan yatırım olacaktır. Yukarıda sıraladığımız olumlu gelişmeler maalesef her ülke için geceli değil.
O zaman neye nasıl yatırım yapılmalı.
Tarımsal alanlarda ki yatırım sanayide ki gibi çok anormal sermaye isteyen bir iş kolu değil. Çok az bir sermaye ile kısa zamanda kendi kendini çevirebilen ve amorti edebilen yatırımlarıdır. Önemli olan ne yaptığını bilmek ve ihtiyacı iyi tespit edebilmektir.
Ekonomik refah gıda harcamalarına fazlası ile yansıyacaktır. Alışkanlıklar kolay kolay terk edilmeyecektir. Dört mevsim meyve ve sebzeye alışan insanları doyurma işinde gelecek var dahası bol kazanç var.
Şu an için Ülkemizde en ucuz ve kolay temin edilebilecek Taşınmaz mal kuşkusuz Topraktır. Öyle ki Ülkenin çoğu bölgesinde bir paket sigara bedeline 10 m2 Toprak alabiliyorsunuz. Bir gelin hanıma takılan ziynet eşyalarına bir çiftlik kurabilme şansına sahipsiniz.
Veya çocuklarınıza en iyi gelecek yatırımı Toprak almak olacaktır. Şimdilik çok ucuz ama çok kısa zamanda bu bedele Ülkemizde toprak bulmak mümkün olmayacaktır.
Tarıma yatırım yapanlar iki türlü kazanç sahibi olacak. Birincisi geleceğini garanti altına almış olacak, ikincisi sermayesi batmamış olacak.
Artan nüfus ve değişen tercihler nedeniyle geleceğin altını kuşkusuz Tarımsal değerler ve Gıda olacaktır.
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!