Çift kalem

Merhaba sevgili dostlar!

     Başlığa bakıp ta “hat” ya da “tezhip” sanatıyla ilgili şeylerden bahsedeceğimi düşünenleriniz varsa hemen söyleyeyim, öyle bir niyetim yok. Hem sonra haddim de değil. Çünkü anlamam. İnsanın bilmediğini bilmemesi ve bilmediği konulara “biliyormuş” gibi tavırlar sergilemesi hiç hoş değil. Öyle yapsa bile, sadece insanlar nazarında gülünç duruma düşer, o kadar.

     Hep düşünmüşümdür; insanlar neden birbirini arkasından çekiştirir? Vardığım sonuçlardan birkaçı; tenkit ettiği insanın tepkisinden çekinmesi, karşı eleştiriye maruz kalma korkusu ve çeşitli toplumsal baskılar. Öyle ya, nasılsa karşında değil. İstediğin gibi atıp tut. En ağır suçlamaları yapsan da sana kızacak, cevap verecek kimse yok. Bana öyle geliyor ki, toplumumuzda bu tür insanların sayıları hızla çoğalıyor. Sizlerden gelen mailler, eğitimlerde anlattıklarınız, gözlemlerim bunu destekliyor.

      Mesela çevremizde para, makam ve bilumum statüsel güçleri elinde bulunduran, yaptırım gücüne sahibi insanları ele alalım. Tarih boyu zayıf ve güçlü kişiler olmuştur ve olmaya devam edeceklerdir. Bu çok normal. Anormal olan şey, bu pozisyonda olan muktedir kişilerin “kerameti kendinden menkul” davranışlar sergilemeleri. Böyle bir dünyada yaşıyoruz maalesef… Belki çevresindeki insanlar, onlardan korktuklarından veya çekindiklerinden bu kişilere bir şey söyle(ye)miyorlar. Fakat o güç sahibi olan kişi, yanlarından uzaklaştığında “ti”ye almalarını, hatta daha da ileri gidip işi hakarete vardırmalarını şaşkın, üzüntü ve biraz da hayal kırıklığıyla izlemişimdir hep…

      Ama yaptırım gücü olanların, mesela bilmediği bir konu için (sırf gücünden kaynaklanan cesaretle) ukalaca tavır sergilemeleri, baskı uygulamaları da hoş değil. Sizce de öyle değil mi? Statü, makam, para gücünü (bu evde baba - anne, iş yerinde amir-patron, toplumda aydın vs. olabilir) elinde bulunduranlar bilmeliler ki; hiç kimse, her şeyi tam anlamı ile bilemez. Bilenin, bildiğine teveccüh (ilgi göstermek) etmek gerek… Eskilerin orijin ifadesi ile: “marifet, iltifata tabidir. İltifat edilmeyen marifet ise, zayiidir (kayıptır)” Sakın yanlış anlaşılmasın. Her etki gücü olan insan böyledir demek istemiyorum. Bu onlara ağır bir iftira olurdu. Demek istediğim odur ki; diğerlerine göre onların sayısının az olması, her insaf sahibi kişi gibi beni son derece üzmektedir. Umarım sayıları her geçen gün artar. Toplum olarak, gücünü faydalı işler için harcayan bu insanlara o kadar çok ihtiyacımız var ki…

      Bu uzun girişten sonra asıl mevzuya (konuya) temas edelim artık. Bazılarımız, hoşlanmadığımız kimseleri (özellikle güç yettiremediklerimizi) gıyabında eleştiri bombardımanına tutarız. Hem ne bombardıman.. Öyle karalarız ki, sanki onun hiç iyi bir hasleti (güzel huy) yokmuşçasına var gücümüzle.. Tabi bu sadece güç yettiremediğimiz insanlar için olmaz. Aynı şey, bazen arkadaşlarımız, tanıdıklarımız için de olur. Yeterki bizim işimize gelmeyen bir şey yapmış olsunlar. Tüm iyi icraatlarını unutur, sadece aleyhlerinde konuşuruz. Oysa yapılan iyilikler de unutulmamalı. Vefa, sadece Fatih’ te bir semt olmadığını da hatırdan çıkarmamak gerek. Tamam.. kabul, onlar da yapmamaları gerekeni yapmasınlar. Eleştiriye açık olsunlar. Samimi davransınlar ama (eğer hatalı iseler bile) bir yanlış, başka bir yanlışla düzelir mi? Bence düzelmez..

     Birinin hakkında, duyduğumuz öfke veya kırgınlığımızdan dolayı arkasından atıp tuttuğumuzda neler olduğunu basit bir uygulama ile gözlemleyelim. Birlikte sanal ortamda bir deney yapalım.  Elinize iki kalem alın, onları altlı ve üstlü gelecek şekilde kavrayın. Aldınız mı? Şimdi de herhangi bir kâğıda, kızdığınız birinin ismini üste, kendi isminizi de alta yazın. Yine altlı üstlü kaleminizle kâğıda yanaşın ve kızdığınız insanın ismini karalayın… Görüyorsunuz değil mi? Sizin isminiz de karalanıyor... Çünkü ikinci kalem de bir alt satırı karalayıp durdu simetrik olarak.. İşimiz bitiş, hoşlanmadığımız kişinin ismi okunamayacak kadar karalanmıştır. Ama alt satırda başka birinin ismi de okunamayacak kadar kötü durumdadır artık; kendi isminiz…

      Ben buna eğitimlerimde, eleştiride “Çift Kalem Tekniği” diyorum. Gurup seminerlerimde bu konuyu işlerken, yönetici olduğunu söyleyen bir bey; “- Hocam bu durum hep oldu ve olmaya devam edecek. Bunu önleyemeyiz ki!” demişti. Haklı olduğu taraflar var şüphesiz. Ama büyük yangınların küçücük kıvılcımlarda çıktığını unutmamak gerek. Sevmediğimiz bir davranış sergileyen kişiyi başkasına çekiştirince, aslında kendimizi kötülediğimizi de bilmeliyiz. Böyle bir mevzu (konu) geçecekse bile, sadece olayı objektif üslupla anlatmalı, şahsın kişiliğine yönelik karalama yapmamalıyız. Zaten bizim açıklamalarımızdan sonra, dinleyenin kanaati olacaktır.

      Özellikle siz yöneticiler: Kesinlikle birilerini karalamaya gelenlere; “-Benim yanıma bunun gibi konular için bir daha gelmenizi kesinlikle istemiyorum.” tarzında muhatabınızı kesin ve net bir şekilde uyarmalısınız.  Bu tavrınız, olumsuzlukların o kurumda yayılmasını önler. Şayet böyle yapmazsanız, adam adama markaj misali her personelin bir ispiyoncusu olur ki, bunun sonu size kadar uzanır. Bir zaman sonra, sizi de başkalarına çekiştirirler. Bu gidiş, altından kalkılamayacak bir hal alır. Orada huzur, ahenk, verimli çalışma kalır mı? Elbette ki kalmaz. Bakın, birçok resmi dairelerde bu durumu gözlemlemek mümkün. İşi olmayanın işi, birilerini çekiştirmektir. Ben bu tür insanlara “seyyar diken” diyorum. Siz onlara bulaşmasanız da onlar sizi gelip bulur. Bu gerçeği tarihin her evresinde görebilirsiniz. Ne yazık ki bu durum inkâr edilemez bir realitedir.  

     Efendim “- Bize çektirdikleri ne olacak?” diyenleriniz olacaktır şüphesiz. Tabi ki bunları da konuşmak gerek. Ancak, bilinen gerçek şudur; tepki vermek iki türlüdür: Kişiye ya da yapılana.. Bizler bunun ikincisine yönelmeli, konuşup tartışmalı, sonunda da asgari müştereklerde (ortak payda) anlaşmalıyız. Bunda da “altı adım tekniği”ni uygulamamız, adımları atmamız gerek. Dilerseniz ondan da, sonraki makalede bahsederiz.

     Gelin ilişkilerimizde duygusal erozyona uğramamak (ya da az uğramak) için Sadi Şirazi’ ye kulak verelim. Diyor ki büyük zat; “İnsanlarla olan münasebetin, ateşle olan münasebetin (ilişkin) gibi olsun; uzak durma donarsın, yakın durma yanarsın.”

     Mutlu, huzurlu, sıhhatli bir hafta geçirmeniz dileğiyle…

   

    İsmail Hakkı Kar

  İnsan İlişkileri Ustası

kesifyolculugu@gmail.com


Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!
Yorum ekle

Yorum ekle

    • bowtiesmilelaughingblushsmileyrelaxedsmirk
      heart_eyeskissing_heartkissing_closed_eyesflushedrelievedsatisfiedgrin
      winkstuck_out_tongue_winking_eyestuck_out_tongue_closed_eyesgrinningkissingstuck_out_tonguesleeping
      worriedfrowninganguishedopen_mouthgrimacingconfusedhushed
      expressionlessunamusedsweat_smilesweatdisappointed_relievedwearypensive
      disappointedconfoundedfearfulcold_sweatperseverecrysob
      joyastonishedscreamtired_faceangryragetriumph
      sleepyyummasksunglassesdizzy_faceimpsmiling_imp
      neutral_faceno_mouthinnocent
Okunamayan kodu yenilemek için resmin üstüne tıklayınız