İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü,34469,Maslak-İstanbul
vanli@itu.edu.tr
ÖZET
Bu çalışmada, sağlık açısından risksiz, sürdürülebilir ve güvenli gıda sağlamak, biyolojik çeşitlilik ve tüketici haklarını güvence altına alacak tarımsal biyoteknoloji sisteminin irdelenmesi amaçlanmıştır. Bitkilerin gen diziliminin değiştirilmesi ya da kendisinde bulunmayan bir karakterin kazandırılmasıyla oluşturulan organizmalara “Genetiği Değiştirilmiş (modifiye) Organizma” (GDO), Bu uygulamalarla elde edilen ürüne ise “Genetik Olarak Değiştirilmiş Ürün” veya “Transgenik Ürün” adı veriliyor. Hızla gelişen ve yaygınlaşan biyoteknoloji araştırmaları, bu ürünlerin kullanımı sonucunda meydana gelebilecek sonuçlar hakkında kesin bilgiler verememeleri, birtakım kuşkuları da beraberinde getirmektedir. Bu kuşkular insan, hayvan, çevre ve biyolojik çeşitlilik üzerinde yoğunlaşmaktadır.Bütün bu geri dönüşümü olmayan karışıklığı önlemede,ekosistem ve canlı yaşamını koruma önlemleri gibi tedbirlere başvurulması gerekmektedir. Sonuç olarak,muhtemel risk faktörleri oluşturulmalı ve ilgili mevzuatlarla kullanım alanlarının sınırlandırılma çalışmaları yapılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: GDO; Transgenik Ürün; Ekosistem; Risk Faktörü; Biyolojik Çeşitlilik
ABSTRACT
The objective of this study is to examine a biotechnological system that caries minimum
health risks, provides continuous and safe food, would guarantee biological diversity and
would ensure consumer rights. The organisms which are formed by changing to genetic
lineage, or by the addition of gene with a character that did not exist before are called GMO
(Genetically Modified Organisms). The product which is formed through this process is called
Genetically Transformed Crop or Transgenic Crop.The fact that there is not enough
information supplied about the effect of the consumption of these transformed products brings
forth some suspicions. These suspicions focus on human and animal health as well as
environment and biodiversity. To prevent this chaos it is necessary to apply protective
measures for the ecosystem and living being. Hence the possible risk factors should be singled
out and limits should be set as to where these transgenic crops are to be used by law.
Key Words: GM; ,Transgenic Crops; Ecosystem; Risk Factor; Biodiversity.
1. GİRİŞ
"Biz dünyayı atalarımızdan miras değil , torunlarımızdan ödünç aldık" prensibiyle yola çıkan
çevrecileri günümüzde daha farklı sorunlar beklemektedir. Tarımsal alanlarda pestisit ve
kimyevi gübre gibi girdilerin kullanılmaya başlanmasıyla kirliliği artan ekosistemlerde,
21.yüzyılla birlikte gelişen modern biyoteknolojiyle birlikte farklı problemler ortaya çıkmaya
başlamıştır.
Bitki biyoteknolojisi; bitki, organ, doku ve hücrelerinin suni besi ortamlarında kültürü,
çoğaltılması ve bunların genetik olarak değiştirilmesini kapsar. Genler geleneksel bitki ıslahı
yöntemleriyle (melezleme, mutasyon, poliployidi ve seleksiyon), akraba türlerden veya
cinslerden ürünlere aktarıldı. Bazı durumlarda, bu aktarım işlemi bitkiler arasında, normalde
gerçekleşme olasılığı çok düşük olan veya hiç bulunmayan, zorunlu tozlaşma veya melezleme
yolu ile gerçekleştirildi. Fakat bütün genetik müdahaleler ve değişimler geleneksel ıslahta
akraba tür veya cinsler arasında olmuştur. Yeni teknolojiyle genetik olarak değiştirilmiş
organizmalarla yapılacak ıslahta türler arası gen aktarımı sadece akraba türlerle kısıtlı olmayıp
herhangi iki canlı arasında yapılabilmektedir(6).
En çok üzerinde çalışılan özellikler, hastalıklara ve zararlılara karşı dayanıklılık, yabancı ot
ilaçlarına dayanıklılık, meyve olgunlaşma sürecinin değiştirilmesi, raf ve depolama ömrünün
uzatılması ve aromanın artırılmasıdır. Gen transferinde en başarılı olunan bitkiler Domates,
patates, mısır, soya fasulyesi, pamuk, tütün ve kolza'dır. Tahıllardan ise yalnızca çeltikte
yabancı ot ilacına dayanıklılık geni aktarılmıştır. Buğday, arpa gibi yüksek ekonomik öneme
sahip ürünlerde henüz üretime sokulmuş bir transgenik ürün bulunmamaktadır. Tahıllarda
başarının gecikmesinde bitkinin biyolojisi yanında tohum değiştirmeme ihtimalinin yüksek ve
dolayısıyla kar oranının az olması da etkili olmaktadır(3).
Bitki biyoteknolojisi ve özellikle gen teknolojisi alanındaki gelişmeler 1980'li yıllardan
itibaren hız kazanmış, ilk transgenik ürün bitkisi olan uzun raf ömürlü domates Flavr Savr adı
ile 1996 yılında pazara sürülmüştür. Bunu, gen aktarılmış mısır, pamuk, kolza ve patates
izlemiştir(2). OECD 2000 yılı verilerine göre transgenik ürünlere ait 15.000'in üzerinde tarla
denemesi yapılmıştır. Bu ürünler arasında tarla bitkileri, sebzeler, meyve ağaçları, orman
ağaçları ve süs bitkileri bulunmaktadır. Ayrıca 80'e yakın transgenik ürün çeşidi için ticari
üretim izni alınmış olmasına rağmen bunlardan ancak birkaç tanesi pazara sürülmüştür. Geniş
ölçekte yetiştiricilik soya, mısır ve kolza gibi önemli türlerde yapılmaktadır(8).
ISAAA nın verilerine göre 2004 yılında 17 ülkedeki yaklaşık 8,25 milyon çiftçi
biyoteknolojik ürün yetiştirmektedir. yine ISAAA nın tahminlerine göre ise on yıl içerisinde
30'a yakın ülkede yaklaşık 15 milyon çiftçi,150 milyon hektar alanda biyoteknolojik ürün
yetiştirecekleri düşünülmektedir(7). Transgenik üretimlere karşı Avrupa ve Amerika halkı
arasında yaklaşım farkı olduğu bilinmektedir. Buna Fransa'da meydana gelen kirlenmiş kan
ve İngiltere'deki deli dana vak'alarınında büyük etkisi bulunmaktadır(Joly and
Lemarié,1998).
2. BİYOGENETİK
a) Gen Aktarımı
Bir canlı türüne başka bir canlı türünden gen aktarılması veya mevcut genetik yapıya
müdahale edilmesi yoluyla yeni genetik özellikler kazandırılmasını sağlayan modern
biyoteknolojik çalışmaların basamakları sırasıyla, istenen genlerin bulunması, karakterize
edilmesi, izolasyonu ve hedef türe aktarılmasıdır. Gen transferinde en çok kullanılan
yöntemler bakteri "Agrobacterium tumefacience", virüsler ve "Gun bombardment"
yöntemleridir. Bitkilerde gen aktarımında kullanılan en önemli vektörler(taşıyıcılar), konukçu
hücreye girme yolunu kendisi bulan ve genlerini onlara aktaran genetik yapısı değiştirilmiş
bakteri yada virüslerdir(3).
Özellikle organik tarımda kullanımı yasak olan transgenik ürünlerdeki değişimler üç temel
grupta toplanmaktadır.
-Geniş aktarımlar; Bir canlı aleminden bir başkasına yapılan aktarımlar.(örneğin bakteriden
bitkiye)
-Kapalı aktarımlar; Aynı canlı alemi içinde, bir türden diğerine (örneğin bir bitki türünden
diğerine) yapılan aktarımlar.
-Dönüştürme; Gen esasen söz konusu türde mevcut olmasına karşın, dizilimlerinin
değiştirilerek belirli bir modele dönüştürülmesi çalışmaları (örneğin E.coli bakterisinden bu
tarz değiştirmeyle geliştirilen artırılmış/yavaşlatılmış fonksiyonlara sahip yeni bir
organizma)(1).
Rekombinant DNA Teknolojisinin kullanıldığı alanlardan bazıları şunlardır;
- Zararlılara karşı direnç sağlayan genlerin bitkilere transferi
- Bitkilere tuzluluk ve herbisitlere dayanıklılığı sağlayan genlerin transferi
- Bakterilere toksik atıkları temizleme özelliği kazandıran genlerin ilavesi
- Ürünlerin kalite ve veriminin artırılması (5).
b) Dünyadaki Durumu
Transgenik bitkilerin dünyada toplam ekim alanı, 1996 yılında 1.7 milyon hektarken, 2004
yılında 81.0 milyon hektara yükselmiştir.1997 yılında %547 oranında bir artış meydana
gelmiş olup,2004 yılındaki artış oranı %19.6 da kalmıştır(7).
Tablo 1. Dünyada Transgenik Bitkilerin Toplam Ekim Alanı (1996-2004).
Yıl Ekim Alanı (Milyon Ha)
1996 1.7
1997 11.0
1998 27.8
1999 39.9
2000 44.2
2001 52.6
2002 58.7
2003 67.7
2004 81.0
Tablo 2 de, Transgenik ürünlerin en çok yetiştirildiği ülke ABD olduğu görülmektedir. Ayrıca
Hindistan 2004 yılında % 400 oranla ekimde en yüksek gelişme gösteren ülke konumundadır.
Uruguay %200, Avustralya %100, Brezilya %66, Çin %32, Güney Afrika %25, Kanada %23,
Arjantin %17, ABD ise %11 oranında artış göstermiştir(7).
Tablo 2. Ülkeler Bazında Toplam Transgenik Bitki Ekimleri (Milyon Hektar).
Ülke
Ülke 2003 2004
ABD 42.8 47.6
Arjantin 13.9 16.2
Kanada 4.4 5.4
Brezilya 3.0 5.0
Çin 2.8 3.7
Paraguay -- 1.2
Hindistan 0.1 0.5
Güney Afrika 0.4 0.5
Uruguay 0.1 0.3
Avustralya 0.1 0.2
Romanya <0.1 0.1
Meksika <0.1 0.1
İspanya <0.1 0.1
Filipinler <0.1 0.1
Kolombiya <0.1 <0.1
Honduras <0.1 <0.1
Almanya <0.1 <0.1
Toplam 67.7 81.0
Tablo 3.de ise 2004 yılında toplam transgenik ekim alanının 48.4 milyon hektarını Soya; 19.3
milyon hektarını Mısır; 9 milyon hektarını Pamuk; 4.3 milyon hektarını Kanola
oluşturmaktadır. Ayrıca 2004 yılında üretimi yapılan transgenik bitkilerin %72 si herbisite
dayanıklı olanlar oluşturduğu görülmektedir(7).
Tablo 3. Değiştirilen Özellikleri Yönünden Transgenik Ürünlerin Ekimleri (2004).
Özellik Alan (Milyon Hektar) % Pay
Herbisite dayanıklı soya 48.4 60
Bt Mısır 11.2 14
Bt Pamuk 4.5 6
Herbisite dayanıklı Mısır 4.3 5
Herbisite dayanıklı Kanola 4.3 5
Bt/herbisite dayanıklı mısır 3.8 4
Bt/herbisite dayanıklı Pamuk 3.0 4
herbisite dayanıklı Pamuk 1.5 2
Toplam 81.0 100
c) Olumlu ve Olumsuz Etkileri
Modern biyoteknoloji yöntemleriyle tarımda elde edilen transgenik ürünlerin, klasik ıslah
yöntemleri ile çözülemeyen, ekonomik ve insani önemi olan bazı sorunları çözdüğü veya
çözeceği iddia edilmektedir. Bunlar;
- Tarımsal ilaç kullanımında azalma,
- Verimlilikte artış,
- Raf ömründe artış,
- Besin değerinin artırılması,
- Uygun olmayan iklim ve toprak koşullarında ürün alabilme,
- Sanayiye yönelik ürün üretebilme (örneğin: sentetik plastik üretebilen bitkiler),
- Dünyadaki açlık sorunlarını azaltma
- olarak sıralanabilir(5).
Buna karşılık Transgenik ürünlerle ilgili olarak birçok kuşku da ortaya çıkmıştır. Bunlar;
- Transgenik besinde bulunan antibiyotiklere direnç özelliğinin normal şartlarda insan
bağırsağında bulunan mikroorganizmalara marker genler aracılığıyla aktarılması,
- Alerjik maddeler, gen mühendisliği yoluyla yiyecekten yiyeceğe aktarılabildiğinden
besin güvenliğinde allerjenlerle ilgili artan bilgilerle birlikte transgenik besinde
allerjenite oluşması veya allerjenitenin artması kuşkulanılan bir durum olması,
- Transgenik besinlerde bir olasılık olarak toksik öğelerin üretimi veya transgenik
fermentasyon organizmaları tarafından toksik metabolitler oluşturulması,
- Organik üretim söz konusu olduğunda; transgenik olan ve olmayan ürünler arasındaki
olası çapraz tozlaşma sonucu, ürün artık "organik" olmaktan çıkması,
- Herbisit direnci gibi özelliklerin yabani otlara yayılması veya böceklere olan direncin
azalması gibi problemlerin, Böceklere dirençli ürünlerin çeşitli böcek türlerinin
(örnek: lepidoptera) yok olmasına sebep olması,
- Büyük şirketlerin, çiftçilerin tohum depolamasını önlemek amacıyla tüm transgenik
ürünlerinde bu genleri kullanmasıyla verimsiz tohum türlerinin ortaya çıkması
özellikle gelişmekte olan ülkelerde hayat şartlarını daha da zorlaştırmasıdır(5).
d) Risk Faktörü
Transgenik ürünler tabiatta yetişen diğer ürünlerden farklı olarak kendi türlerine ait olmayan
genleri taşıdıklarından beraberinde bazı önemli tereddütleri de getirmektedir. Bu tereddütlerin
giderilmesi yoğun ilmi araştırmalar yanında uygulama sonuçları görülerek zaman içinde
olacaktır. Uygulanmakta olan mevcut biyoteknolojik yöntemlerle bitkisel ürünlere aktarılan
genler bitki, bakteri ve virüs kaynaklıdır Gen aktarımı veya değişikliğe uğratılması sırasında
işaretleyici olarak antibiyotik dayanıklılık genleri (kanamisin ve ampisilin) kullanılmaktadır.
Gen aktarımı ile birlikte diğer organizmalardan hastalık ve alerji yapacak özelliklerin
taşınması ihtimali transgenik ürünlerin birincil ve ikincil metabolik ürünleri içinde
beklenmeyen biyokimyasal ürünler bulunması risklerini ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca,
antibiyotik dayanıklılık genlerinin insan yada hayvan bünyesine geçmesi nedeniyle
dayanıklılık oluşması, transfer edilen genlerin insan bünyesindeki bakterilerle birleşme
ihtimali, virüs kaynaklı genlerin dayanıklılık genini diğer virüslere transfer etme ihtimali de
insan ve hayvan sağlığı için oluşabilecek risklerle ilgili diğer kaynaklardır. transgenik
ürünlerin üretiminde ve ithalatında öncelikle, bu ürünlerden beklenen azami fayda ile
doğabilecek azami riskler kıyaslanmalıdır. Her ne olursa olsun, risk oluşturma ihtimali olan
bu ürünlerde Risk Analizi yapılmalı ve gerekli önlemler alınmalıdır. Böylece bu ürünlerin
üretiminde risklerin minimuma indirilmesi ve bazı durumlarda ise ortadan kaldırılması
mümkündür.
Risk analizi başlıca üç aşamadan oluşmaktadır: Risk değerlendirme, risk yönetimi ve risk
iletişimi. Risk Değerlendirme, modern biyoteknoloji teknikleri uygulamalarının ve modern
biyoteknoloji ürünlerinin insan sağlığı ve biyolojik çeşitlilik üzerinde oluşturabileceği
olumsuz etkilerin belirlenmesi sürecini kapsamaktadır. Risk Yönetimi, belirlenen risklerin
meydana gelme olasılığının ortadan kaldırılması ya da meydana gelme durumunda oluşacak
zararların kontrol altında tutulması için gerekli tedbirlerin alınmasıdır. Risk İletişimi ise, risk
değerlendirme aşamasında belirlenen risklerin ve risk yönetimi sırasında kontrol altında
tutulmaya çalışılan risklerle ilgili alınması gerekli tedbirlerin ilgili tüm mercilere duyurulması
ve risk bilgi akışının ilgili taraflar arasında sağlanmasıdır(4).
3. SONUÇLAR VE ÖNERİLER
İnsanoğlunun doğaya müdahalesi, canlıların doğaya uyum sağlayabilmesi için kendilerini
değiştirme kabiliyetinden çok daha hızlı olmaktadır. Özellikle tarımsal biyoteknolojideki
gelişmeler,çevre kirliliği dışında, geri dönüşümü olmayan genetik kirliliğe de neden
olabilecektir. Gen kaynağının merkezlerinden olan ülkemizin konu ile ilgili ihtiyaç duyulan
yasal, idari ve teknik altyapıyı oluşturması gerekmektedir. Kısaca, transgenik ürünlerden
doğabilecek risklerin azaltılması ve beklenen azami faydanın sağlanması yönünde
çalışmaların yapılması elzemdir.
4. KAYNAKLAR
1. Topal, Ş. "Genetik değiştirme işlemleri ve biyogüvenlik"
http://www.bugday.org/article.php?ID=738
2. (Chiter ve ark., 2000). CHITER A., FORBERS M.J., BLAIR E.G. (2000) DNA stability
in plant tissues: implications for the possible transfer of genes from genetically modified
food. Febs.Lett. 481:164-168
3. http://plan8.dpt.gov.tr/biyotekn/sunus.html VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı, 2001- 2005
4. http://www.gidasanayii.com/modules.php?name=News&file=article&sid=786
5. T.C. Şeker Kurumu Araştırma özetleri III,Tarımsal Transgenik Ürünler ve Dünyadaki
durumu, Mart 2004.
6. http://www.ortohum.gov.tr/Tekbul/biotek.doc
7. http://www.isaaa.org/ , ISAAA Briefs 32-2004
8. Tübitak, Vizyon 2023, Bilim ve Teknoloji Öngörüsü Projesi, Temmuz 2003
9. Joly P-B & Lemarié S (1998) Industry consolidation, public attitude
and the future of plant biotechnology in Europe. AgBioForum 1:
85-90 (http://www.agbioforum.missouri.edu).
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!